Gönderi

303 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 8 days
Spoiler içerir
Okunmasını tavsiye edeceğim, epey hoşuma giden bir kitap. Üstünde düşünülecek cümleleri ve savları var. Uzun tümceler okumayı biraz yavaşlatabilir ancak fikrimce zaman ayrılmasına değiyor. Kitabın olay örgüsü gündelik yaşamı fazlasıyla sıradan olan Oran kentini hayrete düşürecek bir vaka ile başlar: bir fare istilası. Fareler kontrolsüz biçimde çoğalır durur ve belediye de her tarafı kaplayan ölü fareleri imha etmek için büyük uğraşlar vermek zorunda kalır. Sonra bu istila ansızın kaybolur, geldiği gibi sessizce gider ve yerine daha büyük bir bela bırakır. Bu bela, Oranlıların hayatlarını altüst eden veba salgınıdır. Şehir kapatılır, birçok insan ölür, sağ kalanların büyük bir kısmı ise ölüler ve enfekte olmuş hastalar ile ilgilenmek durumunda kalır. Vebaya karşı verilen amansız mücadele, olanca açıklığı ile Doktor Bernard Rieux tarafından her şey bittikten sonra kaleme alınır. Yani ilk satırdan son satıra dek okuduklarımız, doktorun salgın esnasında yaşanan olayları ve halkın duygularını aktarma çabasıdır. Aynı zamanda belli başlı karakterler ve bunların geçirdiği değişimler de anlatılmaktadır. Romandaki bazı karakterlerden bahsetmek ve bunlar hakkındaki şahsi görüşlerimi ifade etmek isterim. Bunlardan ilki Joseph Grand. Kendisi eşi tarafından terk edilmiş bir belediye işçisiydi. Eşini hâlâ çok sevmesine karşın harekete geçip bunu ifade etmek yerine ona mektup yazmak için doğru kelimeleri aramakla meşgul idi. Bir de hikâye kaleme alıyordu ki sadece ilk cümlesi üstünde elli sayfalık bir taslağı vardı. Kurguda en çok hoşuma giden karakterlerden biriydi çünkü fazla tanımadığı bir komşusuna sırf komşusu olduğu için yardım edebilecek kadar iyi niyetliydi. Aynı zamanda her akşam kendisini geliştirmek için Latince çalışmaktan ve hikâyesinin ilk cümlesinin üstünde oynamalar yapmaktan geri durmuyordu. Dışarıdan basit bir belediye işçisi gibi görünmesine karşın entelektüeldi. Romanın sonunda çalışmaları meyvesini verdi. Grand, azmi temsil ediyordu. Gazeteci Raymond Rambert ise tutkunun ve aşkın olduğu kadar sadakatin de sembolü gibiydi. Aslen Oranlı olmamasına karşın kent karantinaya alınınca uzunca bir süre eşinden ayrı kalıyor, kaçmak için muhtelif yollar aramaktan asla vazgeçmiyordu. En sonunda şehirden kaçacağı gecenin evvelinde kendisinin de artık bütün bu yaşadıklarından sonra Oran’ın bir vatandaşı olduğunu ve salgına halk ile beraber göğüs germezse kötü hissedeceğini idrak edip sabırla salgının bitmesini ve eşine kavuşacağı günü bekliyordu. Yani hem eşine duyduğu sevgiye hem de edindiği dostlara sadık kalmayı başarmıştı. Jean Tarrou ise ana karakterimiz Bernard Rieux’nün yakın bir dostu idi. Tarrou, not defterleri tutarak ilgisini çeken her şeyi not alıyordu. Bunlar kedilere tüküren yaşlı amcadan tutun veba salgınına karşı verilen mücadele gibi ciddi konulara bile varıyordu. Kendisi, varlıklı bir savcı yardımcısının oğlu olmasına karşın idealleri uğruna evden ayrılıp yoksulluğa adım atması ve ömrünün son anlarına kadar huzuru araması ile beni etkilemişti. Tarrou, bence huzur arayışını sembolize ediyor. Ana karakter Bernard Rieux’ye gelince, o kendi çektiği veya şahit olduğu bütün acılara karşın bunca zaman halkın geleceğe dair umut beslemesi için çırpınmakla, hastalarını tedavi etmeye çalışmakla meşguldü. Veba salgını sona erdiğinde eşini ve en yakın dostu Tarrou’yu kaybetmesine karşın okuduğumuz günceyi kaleme almaktan ve bunu yaparken halkın en umutsuz durumda bile umut duymasını istemekten geri durmadı. Kitabın sonlarına doğru yazarının Rieux olduğu ve elinden geldiğince nesnel bir tavır takınmak adına üçüncü kişi ağzından yazdığı belirtiliyor. Bu noktada kitabı okurken Rieux’nün mimiklerine öyle fazla yer verilmemesi dikkatimi çekmişti. Genelde onun diyalogları da daha kısaydı. Bunun sebebinin karakterin kendisini göremeyeceği ve kendi hareketlerinden bahsedemeyeceği olduğunu düşündüm. Bu detay hoşuma gitti. Son olarak sorgu yargıcı Mösyö Othon'a da değinmek istiyorum. Kuralcı ve pek de sevilmeyen bir adam olarak karşımıza çıkmasına rağmen romanın ilerleyen sayfalarında kişiliğinde kalıcı bir değişim görüyoruz. Veba salgınından önce oğlu ile kızına karşı epey katı olan Mösyö Othon; salgında oğlunu yitirdikten, eşinden ayrı düştükten ve karantina kampında uzun bir süre kaldıktan sonra gönüllü olarak vebaya karşı savaşanlara yardımcı olmaya başladı. Bu noktada bakışlarındaki keskinliğin kaybolduğu ve oğlundan ismiyle bahsettiği göze çarpıyor. Ayrıca saygıdeğer bir mesleği olmasına karşın bunu bir kenara bırakıp gönüllülere katılması, onun vefat eden oğluna manen yakınlaşma çabasının bir göstergesi. Mösyö Othon, insanların değerinin onlar sağ iken bilinmesi gerektiğini gösteren bir karakter. Daha sonraları oğluna kavuşuyor...
Veba
VebaAlbert Camus · Can Yayınları · 202020.2k okunma
·
25 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.