“Bir gün Üstad, ‘Şamlı, hazırlan, Çam Dağı’na gideceğiz’ dedi. Ben defteri kalemi aldım, yola çıktık, oraya vardık, ‘Şamlı, kendine de bana da yer hazırla, öğlen namazını kılacağız’ dedi. Hazırladım, öğlen namazını kıldık, birden komutvari, ‘Şamlı, yaz!’ dedi bana bağırarak... Neyse yazıyorum, fakat etrafıma bakıyorum, kendisi yok! Allah Allah nereye gitti Üstad! Sesi kulağıma rahat geliyor, fakat etrafıma bakıyorum, yok… ‘Tamam!’ deyiverdi ve telif bitti. Neyse biraz sonra göründü. ‘Nereye gittin Üstad’ım, seni göremiyordum’ diye sormaya karar verdim, kendi kendime… ‘Bir şey soracaktım hocam’ der demez, ‘Ben ne biliyorum bana soruyorsun, hadi oradan!’ diye bir azarladı beni, kesti gitti...
“Sabaha kadar 60 sayfa yazmışım, farkında değilim!”
“Barla’ya geldik. ‘Şamlı! Şunları şöyle başlangıç yap, başlarını yazıver’ dedi. ‘Yok! Sırası değil, ben yoruldum, yatıyorum’ dedim.’ ‘Tamam tamam, sen yoruldun da şöyle bir başlangıç yap; iki satır yaz, öyle yat.’ ‘Ha, öyle olur’ dedim. Kardeşler, inanır mısınız, o diviti o mürekkebe bir sefer mi bandırdım, iki sefer mi bandırdım, hiç aklım ermiyor.
“60 sayfa yazmışım sabaha kadar, hiç farkında değilim. Bir baktım kapı açıldı, tam 60 sayfanın son satırına gelmişim, o bitti, kapı açıldı; baktım Üstad. ‘Ne o?’ dedim, ‘Namaz kılacağız’ dedi. ‘Ne namazı?’ ‘Sabah namazı.’ ‘Yahu daha hiç yatmadım.’ ‘Yatarsın sen, yatarsın; namazı kılar, yatarsın’ dedi. Üstad’ın böyle kerametlerini çok gördüm.”
“Dehşetli bir yılan geliyor ki, nasıl geliyor!”
Yine Şamlı Hafız Tevfik Ağabey anlatıyor:
“Barla’yı geçince bir ağaç var, bir gün o ağaca gittik. Telif zamanı… Oturduk oraya; fakat Üstad ne konuşuyor, ne de yaz diyor bana... O oturuyor, ben de oturuyorum, epeyce oturduk. ‘Karşıdan dehşetli bir yılan! Nasıl geliyor ama... Eyvah hocam, gittik!’ dedim. ‘Sus Keçeli!’ dedi. ‘Yahu hocam gittik!’ ‘Sus! Bütün mahlûkat emir dairesinde hareket eder. Hiçbir mahlûk yoktur ki emrinden dışarı çıksın.’ ‘Yahu hocam, emir memir dinlemez bu!’
“Şöyle 10 metre kadar kaldı, hemen tuttu sarığını önüne atıverdi. Yılan geldi, sarığa dolanıverdi, altına girdi, üstünden geçti, etrafında dolaştı. Ben korkudan Üstad’ın arkasına saklandım, ısırırsa evvela onu ısırsın diye! Sonra yılan bıraktı gitti. ‘Bu ne hocam?’ dedim. ‘Ben ne biliyorum’ dedi, ondan sonra telife başladık.”
Nesil Yayınları 1.baskı