Gönderi

Şamlı Hafız Tevfik
“Bir gün Üs­tad, ‘Şam­lı, ha­zır­lan, Çam Da­ğı’na gi­de­ce­ğiz’ de­di. Ben def­te­ri ka­le­mi al­dım, yo­la çık­tık, ora­ya var­dık, ‘Şam­lı, ken­di­ne de ba­na da yer ha­zır­la, öğ­len na­ma­zı­nı kı­la­ca­ğız’ dedi. Ha­zır­la­dım, öğ­len na­ma­zı­nı kıl­dık, bir­den ko­mut­va­ri, ‘Şam­lı, yaz!’ de­di ba­na ba­ğı­ra­rak... Ney­se ya­zı­yo­rum, fa­kat et­ra­fı­ma ba­kı­yo­rum, ken­di­si yok! Al­lah Al­lah ne­re­ye git­ti Üs­tad! Se­si ku­la­ğı­ma ra­hat ge­li­yor, fa­kat et­ra­fı­ma ba­kı­yo­rum, yok… ‘Ta­mam!’ de­yi­ver­di ve te­lif bit­ti. Ney­se bi­raz son­ra gö­rün­dü. ‘Ne­re­ye git­tin Üs­tad’ım, se­ni gö­re­mi­yor­dum’ di­ye sor­ma­ya ka­rar ver­dim, ken­di ken­di­me… ‘Bir şey so­ra­cak­tım ho­cam’ der de­mez, ‘Ben ne bi­li­yo­rum ba­na soru­yor­sun, ha­di ora­dan!’ di­ye bir azar­la­dı be­ni, kes­ti git­ti... “Sa­baha ka­dar 60 sa­y­fa yaz­mı­şım, far­kın­da de­ği­lim!” “Bar­la’ya gel­dik. ‘Şam­lı! Şun­la­rı şöy­le baş­lan­gıç yap, baş­la­rı­nı ya­zı­ver’ de­di. ‘Yok! Sı­ra­sı de­ğil, ben yo­rul­dum, ya­tı­yo­rum’ de­dim.’ ‘Ta­mam ta­mam, sen yo­rul­dun da şöy­le bir baş­lan­gıç yap; iki sa­tır yaz, öy­le yat.’ ‘Ha, öy­le olur’ de­dim. Kar­deş­ler, ina­nır mı­sı­nız, o di­vi­ti o mü­rekke­be bir se­fer mi ban­dır­dım, iki se­fer mi ban­dır­dım, hiç ak­lım er­mi­yor. “60 sa­y­fa yaz­mı­şım sa­baha ka­dar, hiç far­kın­da de­ği­lim. Bir bak­tım ka­pı açıl­dı, tam 60 sa­y­fa­nın son sa­tı­rı­na gel­mi­şim, o bit­ti, ka­pı açıl­dı; bak­tım Üs­tad. ‘Ne o?’ de­dim, ‘Na­maz kı­laca­ğız’ de­di. ‘Ne na­ma­zı?’ ‘Sa­bah na­ma­zı.’ ‘Ya­hu daha hiç yat­ma­dım.’ ‘Ya­tar­sın sen, ya­tar­sın; na­ma­zı kı­lar, ya­tar­sın’ de­di. Üs­tad’ın böy­le ke­ra­met­le­ri­ni çok gör­düm.” “Deh­şet­li bir yı­lan ge­li­yor ki, na­sıl ge­li­yor!” Yi­ne Şam­lı Ha­fız Tev­fik Ağa­bey an­la­tı­yor: “Bar­la’yı ge­çin­ce bir ağaç var, bir gün o ağa­ca git­tik. Te­lif za­ma­nı… Otur­duk ora­ya; fa­kat Üs­tad ne ko­nu­şu­yor, ne de yaz di­yor ba­na... O otu­ru­yor, ben de otu­ru­yo­rum, epey­ce otur­duk. ‘Kar­şı­dan deh­şet­li bir yı­lan! Na­sıl ge­li­yor ama... Ey­vah ho­cam, git­tik!’ de­dim. ‘Sus Ke­çe­li!’ dedi. ‘Ya­hu ho­cam git­tik!’ ‘Sus! Bü­tün mah­lû­kat emir dai­re­sin­de ha­re­ket eder. Hiç­bir mah­lûk yo­ktur ki em­rin­den dı­şa­rı çık­sın.’ ‘Ya­hu ho­cam, emir me­mir din­le­mez bu!’ “Şöy­le 10 met­re ka­dar kal­dı, he­men tut­tu sa­rı­ğı­nı önü­ne atı­ver­di. Yı­lan gel­di, sa­rı­ğa dola­nı­ver­di, al­tı­na gir­di, üs­tün­den geç­ti, et­ra­fın­da do­laş­tı. Ben kor­ku­dan Üs­tad’ın ar­ka­sı­na saklan­dım, ısı­rır­sa ev­ve­la onu ısır­sın di­ye! Son­ra yı­lan bı­rak­tı git­ti. ‘Bu ne ho­cam?’ de­dim. ‘Ben ne bi­li­yo­rum’ de­di, on­dan son­ra te­li­fe baş­la­dık.”
Nesil Yayınları 1.baskı
·
32 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.