Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Suna Aras-Kadın ne melektir, ne şeytan, sadece bir insandır.
Adı insan olmayan imgelerle anıldı. Kimi melek dedi, kimi şeytan. Kimi çiçek dedi, kimi kutsal. O anki ruh halleri neye müsaitse, o sıfatı yakıştırdılar kadına. İnsan olmanın dışında, her kılığa büründürüldü kadın. Tabi ki bu sıfatlara, onlarcasını daha ekleyebiliriz ama bu kadarı bize yeter. Melek… Şeytan… Çiçek… Kutsal… Şimdi kadına yüklenen bu imgelerin sözlük anlamına bakalım. “MELEK” “Tanrı ile insan arasında aracılık yaptığına ve nurdan olduğuna inanılan, terbiyeli, uysal kimse.” Bu kadar katili, yobazı, şerefsizi, namussuzu, kadın kanına susayanları bir melek mi doğurdu? Yani insan olmayan biri, nurdan olan, göze görünmeyen bir melek. İnsanlar; kadın ve erkek diye iki cins olduğuna göre, cinsi kadın olan bu melek, kalan erkek cinsine, yani erkeğe, Tanrı ile aralarında aracılık yaparak hizmet ediyor. Nurdan yaratılan kutsallığı içinde, kadın, yine bir hizmetçi konumundadır burada, bu mantığa göre. Tıpkı cennette hurilerin, yani kadının, erkeklere hizmet edeceğine inanıldığı gibi. Kutsal sayılan konumlarda bile kadın hep hizmetçidir.“ÇİÇEK” “Çoğu güzel kokulu kır ve bahçe bitkisi.” Burada kadın insan olmaktan arındırılarak, güzel kokulu bir bitkiye dönüştürülüyor. Peki, insan olmak ne demektir? İnsan; ,kültürel bir yapıyla beslenen, düşü ve dileği olandır. İnsan; seven, sevilen, sevişen, yürüyen, koşan, sevinen, ağlayan, gülendir. İnsan; yiyen, içen, düşünen, kavrayan ve biçimlendirendir. Çiçek olduğumuza göre, yukarıda insanı tanımlayan hiçbir özellik biz kadınlara ait değildir. Kadın; bu insan özelliklerini üzerinde taşımıyor, bu mantığa göre. Demek ki kadın; seven sevilen değilmiş! Ağlayan gülen değilmiş! Düşünen kavrayan değilmiş! Sevişen, hayal kuran, düşünen, üreten değilmiş! Doğuran, var eden değilmiş! Peki, nedir kadın? Sadece bir süs olarak, çevresine güzel kokular yayan, göz ve koku duyularını okşayan, çiçekli bir bitkidir. Hoş kokulu ve çiçek açan bu bitkinin, hayvanlar ailesine, karın doyurmanın dışında, bir hayrı olmayacağına göre, erkekleredir o güzel görüntülerden ve hoş kokulardan nasiplenecek tek canlı. Biraz daha bu çiçek tanımı üzerinde düşünecek olursak, bu mantığa göre; erkektir kendi kendini doğurup var eden. Öyle ya, çiçeklerin doğurma gibi bir yetenekleri yoktur çünkü.“ŞEYTAN” “Âdem’e secde etmediği için cennetten kovulan, insanları Allah’ın emirlerine karşı kışkırtan, kötülüğe yönelten, kötü düşünceli, kötü niyetli kimse.” Bu benzetmede, kadının hiç bir iyi yanı yok. Sadece kötülüğün anası ve kaynağıdır. Niyeti hep kötü olandır. Korkulandır. Böyle bir yaratık sevilmeye layık olamaz zaten. Sürekli aşağılanır. Dışlanır, çekinilir, hiçlenir ve ayıplanır. Başı ezilmek ister, eti dövülmek. Her türlü kötülüğü hak edendir. Katli vaciptir. Düşü, dileği sadece kötülüktür. Sevip sevilmeye hakkı yoktur. Başka bir açıdan bakacak olursak, şeytan benzetmesine. Kadın değil midir? Sürekli dayak yiyip, aşağılanan. Kadın değil midir? Töre kurbanı, namus kurbanı olan. Kadının katili ya kocasıdır, ya oğludur, ya kardeşidir ya babasıdır. Erkektir kadının katili. Bazen bir hırsız olarak önüne çıkar, bazen bir sapık olarak. Kadın şeytan olsaydı eğer. Kadını bu kadar kolay yok sayabilir miydiniz? Duruşu, gülüşü, giysisi suç olabilir miydi? Bu kadar kolay sindirebilir miydiniz? Bu kadar kolay, ya bıçağınızın darbeleriyle, ya kurşunlarınızın hedefiyle, ya sopalarınızın gücüyle, onu katledebilir miydiniz? O kadar kolay alet edebilir miydiniz kötü niyetlerinize. Geleneğinize, göreneğinize, siyasetinize. Tanrı bile baş edemezken bu şeytanla. Kadının kendi doğurduğu, emzirdiği, beslediği mi baş edecekti? Tanrının yenemediği birini, siz erkekler mi alt edecektiniz?“KUTSAL.” “Güçlü bir dini saygı uyandıran ve ya uyandırması gereken, kutsi, mukaddes. Tapınılacak ve ya yoluna can verilecek kadar sevilen.” Kutsalın anlamı uzayıp gidiyor ama bu kadarı bize yeterli. Kadın bu kadar kutsal olduğu için mi? O kara öfkenizin hedefine koydunuz kadını. Kulağını, burnunu kestiniz. Yetmedi canlı canlı gömdünüz. Bazen yüz karanız oldu, bazen utancınız. Yerdiniz, karaladınız, ezdiniz, ötelediniz, bastırdınız. Varlığını da emeğini de yok saydınız. Kendi doğurdukları düşmanı oldu! En yakınları, en sevdikleri düşmanı oldu! Devleti düşmanı oldu! Kutsal olduğu için mi? En katmerli zulümleri hak gördünüz kadına? Yok saydınız. Başını, düşünü ezdiniz.KADIN SADECE İNSANDIR.Biz kadınlar ne meleğiz, ne şeytanız, ne kutsalız, ne çiçeğiz. Sadece ve sadece bir insanız. Erkek ne kadar insansa, kadın da o kadar insandır. İyi de olsa, kötü de olsa, insan olmanın bütün özelliklerini barındırırız içimizde. Ne kadar iyiysek, o kadar kötü olabiliriz. Biz kadınların ne kutsallaştırılmaya ihtiyacı var, ne de melekleştirilmeye, ne çiçekleştirilmeye. İhanette edebiliriz, yalan da konuşabiliriz. Nefrette taşırız içimizde, sevgi de. Şefkatte duyarız, kin de. Ne meleğiz, ne kutsalız. Sadece bir insanız. Hem iyiyiz, hem kötü. Kadına özel anlamlar, özel imgeler yüklemeyiniz. Bu sorunlu mantığın acısını çok çektik. Biz sadece eşit olmak ve eşit haklardan yararlanmak istiyoruz. Bizim üzerimizde kabarmış egolarınızı tatmin etmeyin yeter. Bu kadar bencil olmayın yeter. Namus aracı olarak görmeyin yeter. Biz kadınlar da üzülürüz. Acı çekeriz. Yalnızlık hissederiz. Hasreti biliriz, yaşarız. Âşık oluruz. Ağlarız, güleriz. Her erkek gibi bize de, hayat bazen ağır, bazen güzel gelebilir. Çünkü insanız. Erkek ne kadar insansa, kadın da o kadar insandır. Çiçek veya kutsal olmak istemiyoruz. Sırtımıza yük, ayağımıza bağ olmayın yeter. Yükümüz sizin taşıdığınız yükün iki katıdır. Çünkü devlette sizden yanadır, sistem de. Siz erkeklerin acısının bir olduğu yerde, biz kadınların acısı ikidir. Yine de her şeye rağmen, yerimiz yanınız olsun isteriz. Bir basamak ne aşağısını istiyoruz, ne bir basamak yukarısını. İltifatta beklemiyoruz, çelme de takmayınız. Yasalarınız sadece ve sadece sizden yana olmasın yeter. Dinin yasaları da siz erkeklerin eseridir, devlet yasaları da. İnsanın yasaları da siz erkeklerin eserinizdir, düzenin yasaları da. Savaşları çıkaranlar da siz erkeklersiniz, darbeleri yapanlar da. Erkeklerin yarattığı o yıkımların altında, biz kadınlar kalırız. Her katledilen kız kardeşimizle yeniden ölürüz. Çift dikiş yaşarız her yıkımın acısını. Ya insanlığın yüz karası olan, erkek mantığı ne yapıyor bu durumda. Kadına taciz ve tecavüze bakış açısının, karanlık kıvrımları arasında, suçlayıveriyor taciz ve tecavüze uğrayan kadını. Ne ile suçluyor? Saçı başı, giyimi kuşamıyla suçluyor. Onlara göre, açık giysi, kadına tecavüz etmek için, erkeğe davetiye çıkarmaktır. Baştan çıkarıverir “şeytan” kadın, namazı niyazında olan dürüst mü dürüst “namuslu” erkeği! Kolunu, bacağını bırakın “başı açık kadın” bile “kiralık eve benzer.” Bu alçalmış zihniyete göre. Erkek milletine açık görür, keyfe göre takınılır bu kiralık evde. İsteyen keyfine göre dolaşır, isteyen kiralar. On iki yaşında ki kız çocuğuna, tecavüz eden yirmi altı “erkek” de suçsuzdur bu durumda. Çünkü gönüllüdür onlara göre, on iki yaşında ki N.Ç. Bunun içindir ki cezalarında indirimler uygulandı, yirmi altı tecavüzcünün. On iki yaşında ki bir çocuk, baştan çıkarıvermiştir çünkü bu “masum” yaratıkları. Zulmü “organizma” gereği sayanların sayısı çoğalıyor. Uçkuru “organizma” ya bağlı yaşıyor, bu erkek görünümlü yaratık düşükleri. Bunlar; hayvan dediğimiz o güzelim dilsizlere bile tecavüz edenlerdir. Ama iktidarda olanlar bunları görmezler. Çare bulacaklarına akıl verirler ailelere. “Siz de çocuklarınıza sahip çıkın” diye. Aynı pencereden bakanların mantığıdır, burada kendini dile vuran düşünce. Hiçbir şey üretmeyen, acınası bir düşüncedir bu. Sorumluluğunu yıkı verir başkalarının üzerine. Burada ima edilen “çocuklar” kızlardır. Hüseyin Üzmez gibilerini, baştan çıkaran, çocuk yaşta ki kızlar. Varlıklarıyla bile tecavüz suçu üreten kızlar. Tecavüz sonrası “psikolojik” testlerinden geçirirler o kızları. Psikolojileri “bozulmamıştır” diye rapor verirler bu mağdur çocuk kızlara. Hüseyin Üzmezler kurtarılsın diye. Aslında, insanlık suçu işleyen bir sorunlu düşüncedir bu düşünce. Çünkü eve kapatılmaları gerektiğine inanırlar, kızların, kadınların. Bir niyet bildirimidir aslında. Suçluyu korurken, mağduru suçlar.KADIN CİNAYETLERİ.Neden bu kadar arttı? Kadına bakış açısının bu cinayetlerde rolü nedir? Rolü yoksa son yıllarda neden bu kadar çoğaldı? Nedeni işsizlik mi? Yoksulluk mu? Ahlak ölçülerinin dayatılması mı? Kadını; olmaması gereken biri olarak gördüğü için mi? Kadının; bir günah aracı olduğuna inandırıldığından mı? Yoksa erkekler cinnet mi geçiriyor? Geçiriyorsa neden geçiriyor? Bu soruların cevabını biz veremiyoruz. İki bin iki de, altmış altı kadın öldürülürken, iki bin dokuz yılında bu sayı, dokuz yüz elli üçe çıkıyor. Sadece son iki ay içinde, otuza yakın kadın öldürüldü. Bu durum araştırılıp, bir çaresi varsa bulunacak bir durum değil midir? Durum ve veriler ortadayken. Her gün kaç kadın ya öldürülüp, ya da darp edilirken, sorumlular ya susuyor, ya da olayı sıradan bir vakaymış gibi geçiştiriyor. Başbakan; hükümeti döneminde, kadına karşı şiddetin, neden yüzde 1400 yüz arttığının cevabını vermek zorundadır. Bu vahim tablo karşısında, çözüm üretileceği yerde, kadına yaşatılan şiddeti, ölümlerin biz kadınlara reva gördüğü acıyı yok sayarak ve “abartılıyor” diyerek küçümsüyor başbakan. Ey dini bütün Müslümanlar, Müslüman geçinenler, kadının bir saç telini bile günah sayarken, iktidarın nimetlerinden semirilenler, kadın hakkını yiyip, kadın emeğini sömüren sizlere hakkımızı helal etmiyoruz. Er ve ya geç… Bıraktığınız yankı ne ise, alacağınız cevap da o olacaktır. Kadına her türlü şiddette… Mağduru suçlu, suçluyu mağdur göstermeye çalıştığınızı, hiç ama hiç unutmayacağız...Suna Aras 12 Mart 2011
·
833 görüntüleme
Pluviofil okurunun profil resmi
Uzun bir yazı lakin okumanızı tavsiye ederim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.