Gönderi

Deniz Gezmiş
İnfaz savcısı Sami Uğur, Deniz'e sokulup, elindeki basıl kâğıttan idam karanının özetini okuyup, bir diyeceği olup olmadığını sordu. Deniz, kararın kendisine ait olduğunu, bir diyeceği olmadığını belirtti. Savcı görevlilere, "Zincirleri çözün," dedi. Bir görevli yanı telaşlı, yanı çekingen bir tavır içinde, elindeki anahtarla zincirlerin kilidini kurcalamaya başladı... Açamıyordu. Elindeki anahtar kilide uymuyordu. Bunun üzerine başgardiyan birkaç anahtar daha verdi. Kilidi yine açamadılar. Bu durum odadakilerde yeni bir sabırsızlık havası estirmişti. Kendi kendine söylenenler vardı. On beş dakika kadar beklendi. Birisinin, “Zincirleri çözmeye lüzum yok, zincirleriyle çıkarılsın," dediği duyuldu. İnfaz savcısı Sami Uğur, "Bunlar efendi çocuk, prangayı çözelim," diye karşılık verdi ve "Kilidi kim kilitlediyse acele bulun," komutunu verdi. Adamı bulup getirdiler. Ve zincirler çözülebildi. Deniz zincirlerini çözen adama, “Postallarımın bağını bile bağlamaya vakit bırakmadan beni apar topar buraya getirdiler. Sehpada bu haliyle postallanm ayaklanmdan düşecek. Onları bağla," dedi. Görevli, Deniz'in postallarını bağladı. Bu arada Deniz'e, beyaz bezden dar bir idam gömleği giydirdiler. Ayaklarına kadar uzandı.. Gitme vakti gelmişti. Deniz avukatlarına dönerek veda etti. Çevresini acı bir gülümsemeyle süzdü ve avludaki sehpaya doğru metin adımlarla yürüdü. İdam gömleğinin dar olması ve ellerinin bağlı olması nedeniyle sehpaya destekle çıktı. Sehpada üç ayaklı bir tabure vardı. Deniz ona da çıkıp ilmiği boynuna kendisi geçirmeye çalıştı. İlmiği boynuna geçirdiğinde, seyredenlerden bazıları, cellada başlarıyla tabureyi çek işareti veriyordu. Deniz birden, şafağı daha sökmemiş bu bahar sabahının, serin sessizliğine doğru yankı veren bir sesle bağırmaya başladı: "YAŞASIN TÜRKİYE HALKININ BAĞIMSIZLIĞI, YAŞASIN MARKSİZM-LENİNİZMİN YÜCE İDEOLOJİSİ, YAŞASIN TÜRK VE KÜRT HALKLARININ BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ, KAHROLSUN EMPERYALİZM!” Çevredeki görevliler telaşlandılar. Deniz'in son sözcüğü bitmemişti ki, cellat aceleyle tabureyi altından çekti. Ciğerinden yükselen son sözcüğü taşıyan nefes, dudağına varamadan, gırtlağında tıkandı. Taburenin çekilmesiyle Deniz boşluğa yığılmıştı. Fakat onun uzun boyunu cellat hesap edememişti. Deniz'in ayaklan taburenin altındaki masaya çarptı. Hemen masayı da çektiler. Saat 01.25'i gösteriyordu. Gardiyan, imam ve sivil personel, gelenek gereği saygı du ruşuna geçmişti. Avukatlann yüzlerini derin bir hüzün doldurmuştu. Denizgil'i ölüme mahkûm eden 1 No'lu Sıkıyönetimn Mahkemesi Başkanı Tuğgeneral Ali Elverdi, elleri arkasında, ağzında sigara, Deniz'i seyrediyordu. Ankara savcısı Fazıl Alp, Tevfik Türüng, Sami Uğur, yüksek rütbeli birçok subay, gardiyanlar, sivil görevliler, imam, avukatlar, doktor, infazda hazır bulunmuştu. Özellikle imamın aşın duygulandığı görülüyordu. İnfaz savcısı Sami Uğur, kendince espriler yapıp yine kendi gülüyordu. Deniz'in göğsüne, karar özetini içeren bir beyaz karton astılar. On dakika kadar sonra, görevli doktor gömleğini sıyırıp nabzına baktı. Deniz'in nabzı çarpıyordu. Beklediler... On-on beş dakika sonra nabza tekrar bakıldı. Deniz'in nabzı durmamıştı. Bekliyorlardı. Deniz ipin ucunda bir dal gibi, alaca havada ağır ağır dönüyordu. Sadece başı ve postalları, uzun ince beyazlığın iki ucunda, iki gri noktaydı. Gemerek'te yakalandığı gün kalbi ve beyni arasında dolaştırdığı ölüm duygusu, onu darağacında, boynunda bulmuştu. Elli dakika öylece kaldı. 02.15'de ipi kestiler. Syf. 57.58.59
Sayfa 57 - EverestKitabı okudu
·
35 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.