Cengiz Han'dan çok daha acımasız olan bu hükümdar, tarihin en büyük insan kasabı adını almıştır; eğitim görmemişti ve taş yürekliydi, fakat büyük bir ordu komutanıydı. Moğol geleneğiyle İslâm inancının erdemlerini birleştirerek, yoksul fakat dinine aşırı bağlı bir orduyu dünyayı fethetmek, siyasal ve dinsel düşmanlarını yok etmek amacıyla peşinden sürüklemeyi başardı. XIV. yüzyılın sonlarında Rusya'nın içerlerinden Kuzey Hiddistan'a, Çin sınırından Suriye ve Küçük Asya (Anadolu)'ya kadar her yöreye dehşet ve ölüm götürdü. Yaptıkları dünyanın düş gücünü de harekete geçirmiştir; her yerde ondan söz edilmiş, yığınla kitap yazılmıştır. Yalnız doğudan kendisinin İranlı ve Arap biyografi yazarları değil, batı Müslümanlarından İbn Haldun ve Hristiyan İspanya'dan elçi Clavigo da onun eylemlerini anlatmıştır. Bununla birlikte onun yaptığı şeyler Cengiz Han'la karşılaştırılamaz. Moğollar da ilk ortaya çıktıklarında çok yeri korkunç şekilde yakıp yıkmışlardı, ama yine de bir devlet yaratmışlardı, bu devletin olumlu yanları vardı ve belirli bir süre de devam etmişti. Timur ise arkasında yıkıntılardan başka hiçbir şey bırakmamıştır. Herhalde ününün ululanması için göz kamaştırıcı bir başkentin gerekliliğini duymuş olmalı ki, hükümet merkezi Semerkant'ı büyütmeleri ve en gösterişli şekilde süslemeleri için, fethettiği ülkelerden bir yığın usta ve sanatçıyı zorla getirtti. Fakat ortaya ancak yapay bir eser çıkabildi, ömrü bir yüzyıl bile sürmeyecek ve doğu ülkelerinin yarısının kanı ve gözyaşı karşılığında elde edilmiş bir eserdi bu. Her yanda ülkelerin ve bunların düzenlerinin anlamsızca yakılması, Türkmen oymaklarının göçebelik ve özerklik isteklerini öyle güçlü şekilde harekete geçirdi ki, Timur'un ölümünden (1405) sonra haleflerinin iktidarı kısa zamanda yıkıldı.