Gönderi

Nasıl oluyor da kendine bu kadar kolay zarar verebiliyorsun? Bir makine değil ki vücudun. Böyle istediğin gibi biçemezsin kendini... Anlıyorum. Yukarıya, dünyaya geldiğin gibi gitmek istemiyorsun ama bu yaptığın da fazla tehlikeli." Kendi söylediklerine kendi gülmeye başlamıştı. Devam ediyordu konuşmaya. "Belki de cennet ve cehennemin var olma ihtimalini düşünüp suratını ve bedenini tanınmaz hale getiriyorsundur. İşlediğin suçlardan ötürü yerin garanti cehennem olduğundan! 'Ben Kinyas değilim' diyebilmek için, cennete kapağı atmak için yapıyorsundur belki de bütün bunları. Eğer böyleyse sana bir tavsiyem var. Hem daha acısız. Estetik ameliyat! Belki kandırırsın yukarıdakini, cennetin kapısını bekleyenleri. Ama unutma ki, oralarda ben de olacağım; planını bozmak için yüksek sesle, 'Kinyas, ateşin var mı?' diye bağırmak için meleklerin ortasında. Unutma ki biz asla cennete giremeyiz. Kafanı bedeninden ayırıp ayrı ayrı sokmaya çalışsan da kendini, almazlar seni içeri. Sen, Baudelaire'in bahsettiği kötü tohumsun. Sen, cehennemin üzerine kurulduğu arsanın hissedarı olacak kadar kötüsün. Şeytan bu yüzden göz yumuyor yaptıklarına ve seni hayatta tutmaya çalışıyor, bütün oynadığın ölüm oyunlarına rağmen. Ölüp de onun yerine göz koymaman için!" Ne kadar çok konuşmuştu... Söyledikleri eğlenceliydi. Dinlemesi kolaydı. Aslında bir doğruluk payı da vardı anlattıklarında. Hâlâ hayatta olmanın bilimsel ya da mucizevi bir açıklaması yoktu. Tesadüfler eseri de değildi. Birilerinin işine geliyordu hayatta olmam. Hepsi bu. Sözü her yere geçen birilerinin. Hayatta kalışımı birileri organize ediyor olmalıydı. Ve organizatörler benimle karşılaşmamak için her şeyi yapıyorlardı. Sakat doğmuş bir bebeğin yanına, sadece onu beslemek için giden anne babalar gibi. Çamurdan yarattığı insanoğlunun içinden birinin hâlâ çamur olarak kaldığını görmek korkutuyordu yukarıdakileri. Çamur kadar şekilsiz, yararsız, pis bir yaratık istemiyorlardı ayak altında. Ne de olsa cennet de, cehennem de insanlar içindi. Hâlâ çamur olanlar için değil! Ne Tanrı, ne de şeytan. İkisi de kirletmek istemiyordu elini, beni hükümdarlıklarına sokarak. Belki çözüm olarak, soğumamış çamurumdan birkaç insan yaratıp geri yollamayı düşünüyorlardı. Belki de suyla karıştırıp yok etmeyi. Hakkımda konuştuklarını duyar gibiyim. Tartıştıklarını. Benimle ne yapacaklarını bilemedikleri için sinirlendiklerini... "Bu adamın yeri kesinlikle cehennem! İşlediği on küsur cinayet var. Yüzlerce hırsızlık! Tonlarca gözyaşı eder. Tanıdıklarına çektirdiği acıları saymıyorum bile. Zerre kadar sevgi yok içinde. Hiçbir inanç ve değer bilmiyor, tanımıyor. Kesinlikle cehenneme gitmeli!" "ilk bakışta haklısın ama hayatını kurtardığı insanlara ne diyorsun? Mutluluktan sarhoş ettiği kadınlara, fazlasıyla pahalı hediyelerle yüzlerini güldürdüğü fakirlere, hiç tanımadığı insanlar için kanlı kavgalara atılmasına ne diyeceksin? Neredeyse yeryüzünde senin yerine çalıştı bazı zamanlar. Noel Baba'yı kıskandırdı çocuklara verdikleriyle. Bence yeri senin yanın, yani cennet. Oraya gitmeli!" Ve konuşmaları böyle sürüp gidiyordur... Konuşuyorlardır günlerce... Ama ikisi de biliyor ki benim yerim onların tahtlarının ortasındaki boşluk. Kulaktan kulağa oynamalarını sağlayacak ortadaki adam. İkisinin evi de benim yerim değil. Ben ancak bahçelerini ayıran duvarın üstünde oturabilirim. Yerim orası. Şeytan ile Tanrı'nın tam ortasında! Ne yakın, ne uzak. İyilik ile kötülüğün kesiştiği bir nokta yoktur. Yan yana dururlar birbirlerine dokunmadan. Ve dokunmadıkları yerde ben varım. Ne iyiyim, ne kötü. Ne kutsalım, ne şeytani. İkisine de değmeden oturuyorum. Onlar yokmuş gibi yaşıyorum. Zaten komşularımı hiçbir zaman sevmedim. Onlarla da ilgilenmiyorum. Bazen çocuklarının topları kaçıyor benim boşluğuma. Gelip konuşuyorlar benimle, değişip değişmediğimi görmek için. Anlıyorlar ki hâlâ çamurum. Hâlâ sıcağım, soğuyup insan olmamışım. Çünkü bedenimden akan kan sıcak tutuyor içimdeki toprağı... Ama onlar da alışmıştır artık. Onlar da sıkılmıştır pişman olmaktan benim yaratıldığıma. Kestirip atmak için akıbetimin pazarlığını, biri diğerine şöyle söylüyordur: "Boş ver. Ne yaparsa yapsın, elbet soğur! Elbet insan olur! Bizden daha çok var olacak değil ya!" Soruyordur karşısındaki de. "Emin misin?"
·
84 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.