Günde sekiz saat mesai. Akşam eve gelmem saat yediyi buluyor. Tüm günüm, akşam yemeğini yedikten sonra içeceğim çayın hayalini kurmakla geçiyor. Eve bir geliyorum, öğretmen bizim oğlana beş sayfa ödev vermiş. Her gün beş sayfa ödev veriyor üstelik. Hani, bakan dememiş miydi eve ödev verilmeyecek diye?
Çay bardağını elime alır almaz oğlan elinde fotokopilerle geliyor.
"Baba ben bu soruyu anlamadım."
Neyi anladın ki? Bütün ödevi ben yapıyorum. Ben söylüyorum sen yazıyorsun. Bizim hanım da, "Bizim zamanımızda böyle değildi matematik, çok değişmiş." diyerek işin içinden çıkıyor. Neyi değişmiş? Topla, çıkar, çarp işte!
Bizim çocuk, okuduğunu anlamıyormuş. Okuduğunu anlasa yapar mı dedim, yapar dedi öğretmeni. Ama ben biliyorum mahsus anlamıyor bizim oğlan. Sırf ödevlerini ben yapayım diye. Şunun neyini anlamayacak?
"Ali pazara gitti."
Pazara kim gitti oğlum? Boş boş bakıyor yüzüme. Bakışmamız belli bir zaman aralığı sürüyor. Heceleyerek söylüyorum bu kez.
"Pa-za-ra kim git-ti?" Gülüyor, cevap yok. Okuduğunu anlamıyor da duyduğunu da anlamıyor bizim oğlan.
Pazara kimin gittiğini bilmiyor, daha Ali pazardan kilosu 7 liradan 3 kilo elma, kilosu 8 liradan 3 kilo armut alacak da kaç lira ödediğini bulacak. Ali bir de pazarcıya 100 lira verirse hepten yandık. Bir de para üstünü hesaplayacak.
"Bizim zamanımızda böyle değildi matematik, çok değişmiş çok!" diyor hanım elindeki kumandayla kanal değiştirirken. Yahu neyi değişecek? 3 ile 7'yi çarp, 25 eder.
"Kaç tane duyu organımız var oğlum?"
"Beş tane baba."
Mutlu oluyorum.
"Say bakalım!"
"Bir, iki, üç, dört, beş."
Mutluluğum kısa sürüyor.
Odasına yollayıp kalan ödevleri kendisinin yapmasını istiyorum. Çaydan bir yudum almadan geri geliyor.
"Ben bunu anlamadım baba."
Anladıklarını yap diyeceğim de, yormuyorum kendimi. Zaten yeteri kadar yorulmuşum. Anlamadığı soruya bakıyorum:
"Babamızın erkek kardeşine ne denir?"
Biraz sinirleniyorum ama ilgili bir babayım ben. Sakinliğimi koruyorum.
"Benim erkek kardeşim kim?"
"Hasan amcam."
"Hasan amcan senin neyin olur?"
Gülüyor, "Amcam" diyor. Doğru cevabı buldurmanın mutluluğu ile eşime, ondan takdir beklercesine bakıyorum. Oralı olmuyor. Cevaba bakıyorum ne yazmış diye.
"Hasan" yazmış.
Eşim sabah veli toplantısı olduğunu söylüyor. Anne ve babalar birlikte katılsın demiş öğretmen. Gidelim bakalım ne diyecek?
Öğretmenin karşısındaki sıraya oturuyoruz. Sıralar küçük olduğu için eşim ile dizlerimiz birbirine değiyor. " Bizim zamanımızda böyle değildi sıralar." diyor eşim. Tövbe estağfurullah çekiyorum. Siz hangi zamanda yaşadınız bilmiyorum ki? Sınıfta bizden başka veli yok. Demek ki toplantı bize özel düzenlenmiş.
Öğretmen, tombul yanaklarına kırmızı kırmızı allık sürmüş. Gözlüğü burnunun üstünde.
"Nasılsınız?" diyor, sağlığına duacı oluyor eşim. Bunun üzerine uzatmadan konuya giriyor.
"Oğlunuzun ödevleri yanlış geliyor. Kim ilgileniyor ödevleriyle?"
Ödevler yanlış yapılıyor ya, eşim kafasını çevirip bana bakıyor. Renk vermemeye çalışıyorum. Ben yardım ediyorum, diyorum öğretmene. Geç saatte eve geldiğimi, ödevlerini yorgun argın kontrol ettiğimi, yoksa matematik bildiğimi, 3 ile 7'yi mi çarpamayacağımı, eşimin zamanında ödevlerin böyle olmadığını, çocuğun okuduğunu anlamadığını, anladığını anlatamadığını, anlattığını da anlamadığımızı söylüyorum.
"Okuduğunu anlasa sorun yok." diyor bize. Diline dolamış bu sözü, bizi nerede görse hep bunu söylüyor. "Ne yapabiliriz hocam?" diyorum.
"Siz de okuyacaksınız, ona örnek olacaksınız."
"Peki hocam, akşam eve gelince kitap da okurum, sanki çok vaktim var da?"
"Beyefendi." diyor. Bana genelde, bankaya kredi çekmeye gittiğimde, kredi puanım düşük olmasından dolayı kredi veremeyeceklerini söyleyen banka müdürü beyefendi dediği için bu hitabı hiç sevmiyorum. Bir bankada Bir de okulda beyefendi oluyorum.
"Beyefendi, siz kitap okumazsanız çocuk da okumaz."
Ben ilkokulu zor bitirmişim. Eşim de bitirdiğini iddia ediyor ama şüpheliyim. Biz nasıl kitap okuyalım, hem vakit mi var? Akşam yedide eve geleyim, yemeğimi yedim sekiz. Çay içeyim, şöyle bir uzanayım etti mi dokuz. Sonra elime kitabımı alayım, oğlum sen de al kitabını, okuma saati yapacağız. Eee annem? Boşver anneni, onun zamanında öyle şeyler yokmuş. Bir saat de çocukla kitap okusak saat on olur.
"Anladık hocam." diyorum, çünkü bir karşılık bekliyor. Teşekkür ediyor biz kalkarken ve ekliyor.
"En az yarım saat kitap okuyacaksınız."
Eve gideyim de, ilk işim seni CİMER'e şikayet etmek olacak.
"Sayın bakanım, öğretmen bize, yani eşime ve bana kitap okuma ödevi verdi. Ne zamandan beridir öğretmenler velilere ödev verir oldu, sorarım size sayın bakanım. Ayrıca kaynak kitap aldırdığını da buradan belirtmek isterim. Bu konunun üzerinde hassasiyetle duracağınızı ve mağduriyetimi gidereceğinizi sizden temenni ediyorum. Saygılarımla."