Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

221 syf.
10/10 puan verdi
Savaş değil Barışın tarihi yazılsın
Savaşı devlet başkanları, bakanları, silah ve ilaç tüccarları başlatır, savaşan, ölen, acı çeken, ezilen, sürülen, yok edilen, zorluk çeken de yoksul halk oluyor. On sekiz yaşına gelmiş çocukları savaşın ortasına bırakıp bütün düşüncelerinden azade edilmiş bir şekilde yıkıma gönderilenlerin romanıdır; "Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok." Yazarımız; Erich Maria Remarque’da bizlere bu şiddet dalgası arasında üniformalarının içinde kaybolmuş, yüzleri silikleşmiş, acılarla parçalanmış yürekleri, gencecik çocuk yüzleri, adları unutulmuş askerlerin hikayelerini içimize açıdan bir halı dokur gibi, savaştan nefret etmemiz için elimize bir çok sebep verecek şekilde, oldukça başarılı  anlatmaktadır. Kitabın ana karakteri Paul’ün ağzından dile getirdikleri doğrultusunda değerlendirilecektir. Paul, 18 yaşında askere er olarak alınır ve kampta aldığı eğitim sonrası kendisini savaşın acımasızlığı içerisinde bulur. Savaşın ve düşmanın korkusu yetmezmiş gibi, bir de erler kendi üsleri tarafından ezilir, hor görülür ve ötekileştirilir. Aslında bunlara olanak sağlayan siyasi çekişmeleri hiç bitmeyen, insan hayatını kendi kariyerleri uğruna tüketen, aç gözlü, faşist devlet başkanlarının ta kendisidir... Teknolojik silahların yeni yeni gelişmeye başladığı dönemde, matematik formülleri sayesinde bir top güllesinin mevzilerin ardına saklanmış olan askerlere kolayca isabet ettirebilecek yöntemler geliştirilmiş ve kitapta bunları çok başarılı bir biçimde anlatılmıştır. Uçakların muharebeye dahil olması Savaş daha bir acımasız hal alırken ölüm ve yıkımın da kaçınılmaz olduğunu görüyoruz. Şiddet yalnızca şiddeti doğuruyor. Aç gözlülük aç gözlüğü. Siyasi iktidarların hırsları ölüm, yıkım ve dünyanın daha kötüleşmesine sebep oluyor. Tarihteki ilk dünya savaşımıdır, tabii ki değil ama yirminci yüzyılın ilk yarısında yaşanan ve dünya devletlerinin birçoğunun, fiilen olmasada bir şekilde katıldığı bu savaş dünyanın ilk savaşı olarak adlandırılmıştır. Oysa dünya üzerindeki insanlar hep bir savaş halindeydiler. Büyük İskenderden Sezar'a, Osmanlılar, Bizans, İspanyollar, ve günümüze yaklaştıkça Rusya ABD, olagelmis bir biçimde hep savastaydılar. Haçlı seferleri neden Dünya savaşı olarak nitelendirilmiyor mesela? Çok ilginç Avrupa'nın neredeyse her ülkesinden asker barındıran haçlı seferleri sadece dini boyutu üzerinde duruluyor, oysa bana göre o da bir dünya savaşıdır; kılıç ve kalkanla yapılan. Cephede çarpışan askerlerin duygularının yanında, savaş ortamını, patlayan bombalar, kesilen gırtlaklar, parçalanan uzuvlar, catırdayan kafa taşlarının seslerini, görüntülerini yazar çok başarılı bir biçimde  gözler önüne seriyor.Müthiş bir anlatım gücü var, kitabı yaşayarak, hissederek okudum ve en önemlisi de öldüren ve öldürülen askerler oldum. Gencecik gün yüzü görmemiş bir kadının sıcak sevgisini hissetmemiş bu çocukları böyle canice savaşın ortasında olduğunu bilmek yürek parçalayası bir durum değil midir? Aslında savaşa katılmanın seçim değil bir zorunluluk olduğunu anlatan ana karakterimiz Paul, “korkak damgası” yapıştırılmamak için bu gençlerin savaşa katıldığını, kimsenin savaşın gerçek doğası hakkında fikir sahibi olmadığını söylemektedir... Baktığımız zaman 1. Dünya savaşı hakkında yazılmış çok fazla kitap ve film bulunmuyor. "Şolohov'dan Durgun Don" u söyleyebiliriz.  Bir kaç kitap daha sayabiliriz kaliteli kitap olarak. Bana göre Ramarque 'nin bu kitabı savaşa karşı durmamız için yazılmış çok önemli bir eser. Kitap Nazi'ler tarafından toplatılıp, yakılıp ve yasaklansada, Almanya ve dünyanın diğer ülkelerinde o dönemde büyük bir ilgiyle okunur. Ramarque ülkeden gitmek zorunda kalır ve kız kardeşi anti nazicilik yaptığı gerekçe gosterilerek iğdam edilmiştir.. Okullarda bize öğretilen Tarihin ne kadar da üstün körü olduğunu anlıyorsunuz kitabı okurken. İttifaklar kuruldu, saflar belirlendi savaşı bu ülkeler kaybetti bu ülkeler kazandı diye anlatıldı. Kahramanlıklar anlatılırken, kimse bir annenin her gün çocuğunun ölüm haberini alacak kaygısınından konuşmamıştı...Bizlere kimse savaşta savaşan askerin duygularını hislerini, anlatmadı arkasında bıraktığı; anneyi, babayı kardeşleri, sevgiliyi, eşi sevdiklerini.... umudunu arkasından bırakıp cepheye gittiğini anlatamadılar. Günümüz eğitim sistemine baktığımız zaman, 1. Dünya savaşına asker yetiştirip gönderilirken söylenen sözler bunlar milliyetçilik, şehitlik, kahramanlıklar gibi toplumumuzun kulağıma hoş gelen bu tür şeyler anlatılıyor. Ve bizler farkında olmadan bizi ve çocuklarımızı kendileri için birer savaş makinesi olmaları için bilinç altımıza o tohumları ekiyorlar. Hiçbir zaman barışın tarihini okumadım. Neden tarih savaşlardan oluşuyor? Geniş sadece sadece savaşlardan mı ibaret? Değil. Bu insanlar mutlu da oldular, sevindiler, oynadılar, barış içinde yaşadılar. Ama okullarda çocuklarımıza anlatılanlar hep savaş. Hatırlayın bize Osmanlı'nın Lale Devri hep bir başarısızlık ve kaybediş olarak anlatılır. Dönemin padişahları asla kahraman değildir. İnsanların mutlu ve mesut yaşadığı bu dönem neden büyük bir başarı olarak anlatılmaz? Bence büyük bir başarı. Bende dünyanın bütün askerlerine diyorum ki; Eğer ki gün gelirde elimize silah tutuşturup ve bu silahları kendi ihtirasları için birbirimize doğrulmamız istenirse silahlarımızı bizlere bu istekte bulunanlara doğrultalım. Çünkü bizler kader yoldaşlarıyız hepimiz, ezilmiş halk sınıfın mensubuyuz ve bizim gelişmemizi istemiyorlar. İnanıyorum ki insanlık çok gelişti ve artık bu tür savaşlara müsamaha vermeyecektir. "Ama şimdiye kadar sen benim için yalnızca bir fikirdin. Ben de bu fikre göre davrandım.Hançerimi bir fikre sapladım ben.»> Ama şimdi, ilk olarak görüyorum ki sen de benim gibi bir adamsın. Onceden hep senin el bombalarını, süngünü, tü- Teğini düşünürdüm. Şimdi ise aileni düşünüyorum. Senin yüzünü görüyor, kardeş olduğumuzu anlıyorum.>> «Affet beni, arkadaş! İnsan her şeyi iş işten geçtikten Sonra anlıyor. Sizin de bizler gibi zavallı yaratıklar olduğunuzdan bize niçin hiç sözetmezler sanki? Sizin analarınız da bizimkiler gibi üzüntüde. Hepimiz ölümden aynı şekilde korkuyoruz. Aynı ölümle ölüyoruz, aynı acıları çekiyoruz.>> (173) Bu kitap 20. yüzyıl dünyasının el kitabı sayılabilir. Böylesi kitaplar büyük ustalıkla yazılır, dahası can pahasına yazılır. Savaşlar insanların ölüm fermanıdır, savaşlar üstünde yaşadığımız toprakların, doğamızın ölüm fermanıdır. Sanat, gerçek sanat savaşın, zulmün, şiddetin, tüketici oburluğunun, insanca olmayan her davranışın karşısındadır... Çünkü ne olursa olsun, her biçim sanatın birinci işi başkaldırıdır. Remarque’ın 1929’da yazdığı Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok bugün de taptaze, bugün de her okuyucusu tarafından yeniden yeniden yaratılarak uyarıyor, direnme gücü veriyor.
Yaşar Kemal
Yaşar Kemal
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey YokErich Maria Remarque · Engin Yayıncılık · 19943,285 okunma
··
329 görüntüleme
Hüseyin kaymaz okurunun profil resmi
Vaaooww tek kelime ile harika özetlemişsin baboş ❤️❤️
Yusuf Kaymaz okurunun profil resmi
Eyvallah gardasm sen de bu kitabı kesinlikle okumalısın
GökHan okurunun profil resmi
Harika bir inceleme olmuş gardaşım 🤗
Yusuf Kaymaz okurunun profil resmi
Sağ ol gardasm kitabı da okumalısın
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.