1 yeni bildirim
“O”’ndan gelmişti mesaj.
Fotoğrafı gör e tıkladım ve daha önce yaptığı gibi resim atmıştı.Ama bu sefer kendi yaptığı tatlıyı atmıştı.Altına da hiçbir şey yazılmamıştı sadece anlık foto.
Hazır pasta kekininin üstüne sürülmüş kakaolu puding.
Başka bir zaman olsaydı “Ooo pastaya geeelll müthişşş(!) olmuş Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendiii :p “diye dalga geçerdim ama içten içten çok hoşuma giderdi yaptığı şeyleri gittiği yerleri çekip bana atması.Ama o gün farklıydı ve içimde bir şeylerin netleşmesi gerekiyordu artık.
“İyi güzel de bunu bana niye atıyorsun?”
“Atacak başka bir şeyim, kimsem yoktu çünkü ama haklısın atmamalıydım sana özür dilerim.”
‘Atacak başka kimsem, bir şeyim yoktu' bu cümlenin altında ezildim..Bana atmasını çok istiyordum ama neden ben? Buna bir cevap vermesi gerekiyordu.Neyiz biz? Daha fazla belirsizliğe gelemezdim.
“Sen kendin demedin mi ‘bi şeylerden emin olmanın vakti gelmedi mi?’ “ diye.Ben de ‘bilmiyorum’ dedim ama artık biliyorum. Her canın sıkıldığında yazabileceğin biri değilim ben ve belirsizliğe gelemiyorum.Ben galiba seni seviyorum ama başka bir yıkım daha yaşayamam anlıyor musun? Bir daha yıkılırsam eğer, aynı şeyler tekrar olursa toparlanamam anlıyor musun beni?”
“Evet anlıyorum haklısın.Ben bazen umursamaz olabiliyorum, sen de çok duygusalsın. Sanırım aramızdaki şey daha fazla ilerlemeden bitirmek ikimiz için de daha iyi olur."
O kadar şeyden sonra bu söylediklerimden sonra sevgime karşılık bekliyordum her şeyi beklerdim ama bunları asla beklemiyordum.O cümleler beynimde kurşun etkisi yaratmıştı.”Seni bilmek beynimde bir kurşun!”O kadar afallamıştım ki kan akışımın hızlandığını yüzümden kulaklarıma kadar kızardığımı alev alev yandığımı hissediyordum.Bir dakika boyunca ağlamamak için dudaklarımı ısırırken gözlerim de ekrana kitlenmişti, ekrana bakakaldım yazdıklarını sindirmek için. Sindirememiştim,uzun bir süre de sindiremeyecektim. Ne yazmam gerektiğini bilmiyordum.Her şey gözlerimin önünden film şeridi gibi geçerken aklımda tek soru vardı: NEDEN!?
"Neden peki, neden bana umut verdin! Dünya'nın en güzel düşlerini kurdurttun! Bana bi gelecek vadettin! Özlediğini söyledin! Bi şeylerden emin olmanın vakti gelmedi mi artık diyen sendin! Şimdi ne oldu da geri çekiliyorsun. Her şeyin yalanmış demek ki!.."
"Seni gerçekten özledim yalan değildi ama şimdi ne kadar doğru bir karar verdiğimi anlıyorum. Aynı frekansta değilmişiz."
Histerik bir kahkaha attım.Frekans evet tabii yaaa! Söylemek, haykırmak istediğim çok şey vardı ama bi önemi kalmamıştı.Ne değişecekti ki.
"Bu kadar mı?"
"Ne söyliyim.Hakkımızda hayırlısı olsun.Senin söyleyecek bir şeyin var mı?"
Görüldü
4 saat sonra gece dayanamayıp uzun bi paragraf yazdım.
"Yapma böyle, deştikçe daha kötü oluyor.Nasıl bağlandın bana bu kadar... "
“Daha ne kadar kötü olabilir!”
Bu konuşmaya cevap verilemez
3 ay boyunca kafamda bu diyaloglar dönüp dönüp dolaştı her yerde aklımda çaldı .O kadar çok okumuştum ki tekrar tekrar, ezberlemiştim artıķ ve bi’ zamandan sonra bakamıyordum mesajlara acı veriyordu bana.1 ay depresyondan çıkamadım Film izleyerek kafamı başka şeylere vermeye çalıştım.Kitap okumayı çoktan unutmuştum dışarı da çıkmıyordum.Sadece uyku ve film.Ha bir de içimdeki tatlı yapma isteğine karşı çıkmıyordum.Kafamı böyle dağıtıyordum sanırım biraz.Doktorlar’daki Zeynep gibi hissediyordum kendimi.Tepsiler dolusu poğaça yapmak istiyordum ama patatesli! Gecenin ikisinde gidip mutfağa hayatımda ilk defa poğaça yaptım mesela.Ve patatesli yapmıştım ama sonra dank etti kafama.Onun da en sevdiği poğaça patatesliydi.İlk defa yapmış olmama rağmen çok güzel olmuştu ve resmini çektim belki bir gün.. Deli gibi özlüyordum ve hala bir umut bekliyordum.İçimde, kendimden bile sakladığım küçük bir umut vardı.Hani biri çıkar karşınıza "işte o" dersiniz bu O! Adına ‘ruh eşi’ mi dersiniz, ‘doğru kişi’ mi ,’diğer yarım’ mı yoksa ‘beyaz atlı prens’ mi; her ne dersiniz bilemem ama benim için hepsiydi.Hiçbir şeyim olmayan ama her şeyim olabilecek biri..
Aramızda kilometreler olmasına rağmen çok güçlü bir çekim hissediyordum ona karşı.Sanki yıllardır tanıyormuşum gibi onu.O bilindik his..Nasıl olur hiç görmeden sevilebilir biri?Ben nasıl sevdim, nasıl bağlandım gözlerini bile doğru düzgün göremeden. Saçlarını, kokusunu,ellerini,bakışını bilmiyordum, tanımıyordum ama hissediyordum... Bir gün alıp ajandama yazmaya başladım biz(!) i.Sanki bir gün başka bir yerde karşılaşacakmışız ve o bunları okuyacakmış gibi büyük bir umutla yazdım.Şu an hatırlayamadığım, belleğimden silinen çoğu şey o ajandada yazıyor ve üstünden aylar geçmesine rağmen bakamıyorum. Okumaya cesaretim yok.Ve unuttum yavaş yavaş ,acı çeke çeke unuttum "O"nu. Peki ama neden korkuyorum hâlâ? Neden mesajları silemedim hesabımı dondurdum ve geri aç(a)mıyorum ajandaya yazdıklarımı neden okumuyorum? Cevabını biliyordum sanırım bu soruların. Çünkü o şeyler tekrar gözümün önüne gelecek ve acı çekeceğim Belki de unutmamışımdır sadece hatırlamıyorumdur ve "O" hâlâ zihnimin derinliklerinde bekliyordur..
Siz hiç yok olmak istediniz mi, hiç o an başka bir yerde olma uğruna birçok şeyinizi feda edecek kadar istediniz mi başka bir yerde olmayı? Ben istedim.Hiç bazı şeyleri görmemek duymamak hatırlamamak yaşamamak istediniz mi?Unutmaya çalışırken her gün kabusuyla uyandınız mı, bilinçaltınıza işledi mi? Aklınıza geldiğinde bile kalbiniz söküldü mü yerinden defalarca!
Bir gün, annemle babam yine her zamanki gibi kavga etmişti ve babamın anneme söylediği sözler benim bile gururumu incitmişti. Duymak istemiyordum, orada o ortamda olmak istemiyordum Onlar , artık rutin haline gelen kavgalarını ederken babamın sözleri duvarları bile çatlatacak kadar kırıcıyken annem ağlıyordu ve ben de annem gibi bi şey yapamazdım, bi şey diyemezdim.Susmak zorundaydım.”Yer yarılsa da içine girsem!” tabiri vardır ya hani, işte ben çok yaşadım “ yer yarılsa da içine girsem keşke!” dediğim anlar.Yine böyle dediğim bir an yaşıyordum. Keşke taksam kulaklığımı, müziğin sesi bastırsa tüm küfürleri, sözleri ,kavgaları acıları! Keşke başka bir evrende olsam başka bi yerde! Kavgadan bağırış çağırıştan sonra babam kapıyı çarpıp çıkarken evden annem de oturma odasında oturmuş öylesine öylece duvara bakıyordu sulu gözleriyle ve biliyordum az sonra benden bir bardak su ve ağrı kesici isteyecekti.Sonra da baş ağrısından uyumaya çalışacak ama uyuyamayacaktı.Aynen öyle oldu yine ve sonra kardeşim okuldan geldi ben de daha fazla evde duramadım dışarı çıktım kulaklığımı taktım yürüdüm yürüdüm yürüdüm..yürümekten artık dilim damağım kuruduğunda bi dondurma alıp parka gittim ,salıncağa bindim ve sallandım.Salıncak her sallandığında düşüncelerim de ordan oraya savruluyor, birbirine giriyordu..
Dondurmaya bayılırdım ama asla sade almazdım bu sefer sade almıştım ve yarısı elimde erimişti. Hepsini yiyemeden kalktım çöpe attım eve geldiğimde 2 saat geçmişti annem hala yatıyordu kardeşim de her şeyden bihaber TV izliyordu. İnternet paketi yaptırmadığım için eve gelince ancak görebilmiştim onun mesajını.
15dk önce atılmıştı. Anlık foto atmış. Fotoya tıkladım ve çok şaşırdım: Elinde AOÇ’un kutu dondurması ve tabii ki sadeydi. "Gel sana dondurma ısmarliyim" yazmıştı ve ben o cümleyi okur okumaz gözlerim doldu ağladım.O an kadar çok isterdim ki orda “O”nunla olmayı, o kadar çok!
“Çok isterdim gelmek ama gelemem..” O an bana iyi gelecek tek yer onun yanıydı ve ben bir şeyi bu kadar çok istediğimi hatırlamıyordum.Zamanı geriye alsak tüm olaylar kavgalar olmasaydı ve ben, değil koşmak uçarak sana gelseydim.
"O"nun hayatımdaki yıkımını gerçekleştirmesinden 7 ay sonra şimdi neden soğuk bir kentin akşamında eve yürürken bunlar gözümün önüne geldi niye bozuk plağa geri sardım .Halbuki hiç yaşamamışım gibi geliyor bana.Çok uzak, çok yabancı kalmışım her şeye. Tüm bunlar bana bir sanrı gibi geliyor artık, kendimi bir filmin içinde gibi hissediyorum tüm yaşadıklarım bi sanrıdan ibaretmiş gibi.
Her şeyin başladığı gün bi şarkı vardı ve her şey bittiğinde de o şarkı bende "O" olarak kaldı ve "o" na dair olan anıları yaşattı bende o şarkı. Çünkü şarkıların da hafızası vardır bu yüzden bazı şarkılar yıllar geçse de her dinleyişinizde size tekrar tekrar bi şeyler yaşatabilir hatırlatabilir.Bu yüzden çok güçlü bi silahtır.Siz unutsanız da şarkılar unutmaz.Yeri gelir sizi öldürür ve diriltir.Tekrar tekrar yaşanır bu duygu.Her dinleyişimde beni “O” ana götüren şarkıyı ”O”nunla bile paylaşamadım.Başkalarıyla nasıl paylaşabilirim.Sakladım, gömdüm “O”’nu da.Delibalın fazlası zarardır derler.O şarkı bana iyi geliyordu o varken ama her şey bittiğinde fazla tükettim onu o da beni tüketti.Tükendim! Delirdim! Yoruldum! En son dayanamayıp silmiştim ama sonra tekrar indirmiştim ama dinlemiyordum artık kapandı "O" defter.Ben kapatmak istesem de istemesem de kapanmıştı. Ama şimdi neden dinliyorum. 658 şarkı arasından şimdi, şu an çala çala neden sen çalıyorsun ve ben neden kapatmayıp üstüne döngüye aldım seni.Kendime acı mı vermek istiyorum yoksa 1546.kez düşünerek farklı bi sonuç mu çıkarmak istiyorum. Merak mı ettim özledim mi yoksa “O” ?
Şimdiye çoktan evde olmam gerekirken soğuktan yüzüm burnum iyice kızarmış üstüne yolu uzata uzata sarhoş gibi ağır ağır yürüyordum ve saat akşamın 9’u olmasına rağmen sokakta nerdeyse tek canlı bile yoktu.Adımlarımı sıklaştırıp kestirme yol olduğunu düşündüğüm bi sokağa saptım ve müziği kapattım. Daha eve varmama en az 15 dakikalık mesafe varken arkamda birinin varlığını sezdim ve gitgide bana yaklaşıyor beni takip ediyor gibime geldi.Nerdeyse koşarcasına ordan uzaklaşırken onun da adımlarını hızlandırdığını duyuyorum ve hafifçe arkamı dönüp kaçamak bir bakış attığımda benden en az 20 yaş büyük mavi gözlü bi adamla göz göze geldim. Hemen başımı çevirdim.Nefes alışverişleri gitgide düzensizleşmeye başladı, burnumdan nefes alamıyordum ağzımdan nefes almaya başladım.Kalbim deli gibi çarparken içimden kendime sövüyordum.
“Aptal! ne diye bu kadar oyalandın ne diye aptal aptal dolaşıyorsun akşam akşam direkt evine gitsene. Hay ben senin sokağına da kestirmene de takibine de müziğine de!!!”
Bu gidişle eve varamadan başına bi seyler gelecek acil bir sey düşün! Sanki kıyamet kopmuş da herkes yok olmuş sadece ben ve o lanet adam kalmışız gibi ıssızdı her yer, sokak lambasının ışığı bile tam olarak gereken aydınlığı sağlayamıyordu üstüne. “Hadi son 5 dakika hadii.Koş Forrest kooş!” Diyordu iç sesim bana. Bi taraftan koşarcasına yürürken bi taraftan da telefonum çalıyormuş gibi yapıp kulaklık kulağımda olmasına rağmen telefonu kulağıma yaklaştırdım ve sesimin titremesini bastırarak,
“A-alo baba? Ha evet geldim sayılır.Ne? Ha A101’'in orda mısın tamam baba geldim ben de ordayım al beni.” Deyip hemen fırsat bu fırsat köşeyi döndüm ve evimiz A101’in yanında olduğu için arkama bakmadan koşarak binanın dış kapısını açıp art arda zile basıp binaya girdim, nefes nefese kalmıştım.
Hiçbir şey olmamış gibi odama geçmeye kalkışırken annem bi tuhaflık olduğunu sezmişti ve hesap sorma faslını, nutuklarını hiç çekecek durumda değildim.”Ne oldu kızım peşinden atlı mı kovalıyor,hem bu saate kadar nerdeydin sen! Baban evde olsaydı ona ne diyecektin acaba.İnsan bi telefonuna bakar! Haber verir geç gelecekse de.”
“Haklısın anne, Gizemlere gittik çıkışta biraz. Hem orda yedim bi şeyler aç değilim sonra telefonum kapanmış duymadım aradığını.Çok yorgunum yatıyorum ben. “ Üstümü değiştirmeden direkt kendimi yatağa attım müziğimi açıp , cenin pozisyonunda kafama kadar çektim yorganı ve o an, bugün şimdi bunları yaşayacağıma yer yarılsaydı ordan başka bi evrene geçiş yapsaydım ve sadece ikimiz olsaydık onunla çok mu şey istiyorum sevgili evren?.
Başta Anka vardı ama tek kanatlı Anka’ydı o.Eksik parçasını aradı yıllarca ve bulduğunu sanmıştı, küllerinden doğacağına inanıyordu.Sonra vazgeçti eksik parçasından Anka, güneşi bekledi. Elbet bir gün doğacak güneşim dedi. Bekledi bekledi bekledi ama doğmadı güneş, onun için doğmadı .O hep karanlığa mahkum oldu ama o korkuyordu karanlıktan.Karanlık onu kara delik gibi yutuyor,içine çekip hapsediyordu.Belki de bakmayı bilmiyorumdur dedi.”Belki de benim güneşe değil geceye ihtiyacım vardır belki aramalarım bu yüzden boşunadır” ve geceyi sevmeye başladı.Siyaha aşık oldu. Siyahın ayrı bir çekiciliği vardı.Siyah aşktı özlemdi evrendi başka bi evren.
Gece ona bi evren sundu.Al dedi “istediğin şekilde hayal et ve hisset zamanla gerçekliğine şaşıracaksın, senin gerçekliğin “O” olacak.Kimse, hiç kimse size karışamayacak sadece aşk olacak.Her şey sizin istediğiniz gibi olacak ve sadece ikinizin istediği insanlar olacak evreninizde.O da "O" yu içine alarak kendilerine bir evren yaratmak için oldukları en güzel hallerini düşledi, yavaş yavaş gözlerini kapattı.İki damla gözyaşı süzüldü gözlerinden, yavaşça yanaklarından boynuna aktı..10 dakika sonra kendi kendine mırıldanıyordu,
Başka bir evrende en güzel halinle
Sen hayata karış ben daha da biteceğim
Seni rüyalarımda hapsetmeler
Henüz bilmesen de belki bir gün gideceğim
Yıldızların hırsızları mı var
Tutamam, tutamam
Hep yeni bir gün doğar