Gönderi

800 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Spoiler içerir. Bu siteye yaptığım ilk inceleme de yine aynı serinin ilk kitabına aitti, şimdi üçüncü kitap için yazıyor olmak nostaljik hissettirdi. Cassandra Clare, keşfettiğim ilk andan itibaren "Alışveriş listesi yazsa onu da okurum" dediklerimdendi, keza hiçbir serisi de beni yanıltmadı. Yine de zaman içinde onun da yazım dilinin çok daha iyi yönde evrildiğini düşünüyorum. Ölümcül Oyuncaklar'ı okuduğumda orta sondaydım, şimdiyse üniversitedeyim ve sanki yazdığı seriler de benimle birlikte büyüdü, gerek kitle gerekse de edebi olarak. Chain of Gold için yazdığım incelemede olabildiğince spoiler'dan kaçınmaya çalışmıştım, şimdiyse spoiler vermeden düşüncelerimi dökmem imkansız, baştan uyarıyorum (Karanlık Sanatlar serisine dair spoiler da var). Söylenecek o kadar çok şey var ki... İlk ve üçüncü kitaba inceleme yazmama rağmen 2. kitaba yazmadım, çünkü çoğu üçlemedeki ikinci kitap gibi -hatta daha fazla- Chain of Iron beni delirtmişti. CoI'ı tanımlayabileceğim sözcük kesinlikle "iletişimsizlik" olurdu. Herkes ayrı kafada, kendi sırlarında ve yalanlarında boğulmuştu resmen. Bu kitabın başlarında da bu sırların açtığı sorunlar devam ediyordu aslında ama hepsinin yavaş yavaş çözüldüğünü ve açığa çıktığını okumak o kadar rahatlattı ki anlatamam. Kitabın ilk çeyreği aşağı yukarı bu yüzleşmelerle geçiyor ki 2. kitaptaki düğümü çözmek için az bile. Birbirlerinden o kadar kopmuş ve uzaklaşmışlardı ki Belial'ın karşısında herhangi bir şansları olabilmesi için biraz kendilerine gelmeleri lazımdı cidden. Özellikle bileklik olayı... CoG'un incelemesinde bahsettiğim sorunların çoğunu bilekliğin kopuşu çözdü ama bilekliğin hikayesinin gruba açıklanması fazla bile sürdü bence. James'in iki kitaptır süren hayattan kopukluğu bilekliğin kopuşuyla sonunda bitti, bağ kurabilmeye başladı. Beni en çok rahatsız eden konu Matthew'la bu kadar mesafeli oluşlarıydı ki bu kitapta sonunda alışık olduğumuz parabatai bağını görebilmeye başladık. Özellikle Merry Thieves'in Matthew'ın alkol problemi için bir araya geldiği kısım çok güzeldi bence. Cordelia'yla ilişkileri de yoluna girdi ama kızın gönlünü alacağını bile bile bilekliğin olayını gizlemeye devam etmesi kızdırdı beni, sonuçta James kadar olmasa da Cordelia'yı da etkilemişti. Zaten tüm grubun bu noktaya gelmesinin sebebi tüm bu sırlar ve yalanlarken hâlâ aynı şeye ısrarla devam ediyor oluşları... Neyse. Cordelia'ya Matthew'la olanlardan dolayı kızmak istesem de üzülmeden de edemedim. Hislerinden emin olmadan bu kadar hassas bir durumda adım atmaması gerekiyordu her türlü bence, özellikle de Matthew'ın alkol problemi göz önünde bulundurulunca. Buna rağmen partide Matthew'la konuşarak cesur ve mantıklı davrandı, o yüzden belllki biraz telafi sayılabilir. Ayrıca Matthew'ın da Paris'te alkol almadığıyla ilgili yalanı çok kırıcıydı, aslına bakarsanız tüm Paris bir hataydı bence. Özellikle James'in Paris'e geldiği sahnedeki üzüntümü anlatamam, öyle görmek çok ağır olmalı. Ve gelelim... Christopher. Yıkıldım. Gerçekten o kadar ani ve beklenmedikti ki bir süre şoktan algılayamadım bile. Bir süre "Lucie? Cordelia? Cortana?" diyerek okudum, ölmemiştir döner falan diyerek. Gerçekten öldüğünü idrak edince de ağlamam kaçınılmazdı bence. Kit serideki favori karakterimdi diyemem ama ölümüne en çok üzüleceğim karakterdi bence çünkü en iyi kalpli, en masumlarıydı. Grace'e yaklaşımı o kadar güzeldi ki... Ayrıca ölümünden sonra bile Belial'la savaşı onun icadı olmadan kazanamazlardı. Kitaba başlamadan önce Cassie'nin gönderisinin yorumlarına bakarken birinin "You did Lightwoods dirty." yazdığını görmüştüm ve birinin ölmesini bekliyordum aslında ama nedense hep Anna ya da Thomas olacağını düşünüyordum. Onları daha az sevdiğim için değil de Kit gözümde küçük bir çocuk olduğu ve ölümünü hayal edemediğim için belki de. Shadowhunters evreninde daha önce bu şoku ve yıkımı sadece Livvy'de yaşamıştım, Kit iki oldu. Bununla beraber, ölüm haberinin İdris'tekileri nasıl etkilediğini görmek güzel olabilirdi, savaşın telaşında çok hızlı unutuldu gibi hissettim açıkçası. Yalnız Matthew'ın "Kalbimin çeyreğini kaybettim." yorumu inanılmaz etkiledi. Bir diğer mevzu da Grace ve Kit. Soyağacında ikisini birlikte görünce başta ne alaka demiştim ama Kit yaşasaydı romantik bir ilişkileri gelişebilirdi ve yadırgamazdım. Yine de şu aşamada, aralarında romantik bir bağ oluşamadı bence, dostluk aşamasında kaldılar. Ki her şeye rağmen dostluklarının çok samimi, güzel ve Grace'in karakter gelişiminde %90 etkili olduğunu düşünüyorum. Cordelia ve Lucie'nin Edom'a yaptıkları yolculuk büyük ölçüde mânâsızdı bence. Sırf yolun sonunda Londra'ya geri dönmek için Belial'ın peşinden Edom'a geçtiler gibi oldu, Matthew kısmı hariç. Aslında Matthew James'le birlikte atılmasa, kızlar da onlarından peşinden gitmese ve Londra'da oturup Belial'ın dönmesini bekleseler de aynı yere varıyorlardı neredeyse. Yine de hikayenin gidişatı için gerekli olduğu kısımlar da vardı tabii, Lilith ve Cordelia'nın anlaşması gibi mesela. Ayrıca karakterlerin baş başa kalıp konuşabilmeleri ve sonunda SONUNDA tüm sırların tamamen ortaya dökülmesi de artık gerekiyordu. Cordelia ve Lucie'nin bütün bu sırlar ve güvensizliklerle parabatai olması aşırı saçma olurdu bence. Soyağacının yanlış olmasına nasıl bir sebep bekliyordum bilmiyorum ama bu kadar basit bir açıklaması olmasını da beklemiyordum. Gerçi basit olmasa nasıl bir açıklama olacaktı bilmiyorum ama... gereksiz bir gizem yaratılmış bence o konuda. Yani Cassie twitter'da "Soyağacı hatalı çünkü en başta hatalı yazılmış" dese de kabul ederdim açıkçası ama çok da önemli mi? Hayır. O yüzden çok da fark etmez. Genel anlamda CoT'nin seri için harika bir son olduğunu düşünüyorum. Su gibi akıp gitti resmen, hiç sıkıldığımı hissetmedim. Bu kadar fazla bakış açısı olması kimisini yorabilir ama tüm karakterleri artık benimsediğim için her birinin bölümünü ayrı ayrı merak ediyordum ve birinin bölümü bitti diye üzülsem de diğeri başladı diye de seviniyordum okurken. Bu kadar fazla karaktere rağmen hepsini ayrı ayrı bu kadar seviyor oluşum da serinin başarısı. Şimdi ne olacak diye başlamadığım tek bir kısım olmadı diyebilirim, merak ögesi ilk sayfadan son sayfaya kadar hakimdi . Gece zor bırakıp uyudum, sabah kalkar kalkmaz devam ettim. Yani diyeceğim o ki Cassandra Clare yine yapmış yapacağını. The Wicked Powers'ı nasıl bekleyeceğimi hiç bilmiyorum...
Cassandra Clare
Cassandra Clare
Chain of Thorns
Chain of Thorns
Chain of Thorns
Chain of ThornsCassandra Clare · Margaret K. Mc Elderry Books · 20236 okunma
·
150 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.