Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Atatürk anıları-6: Vallahi üzüldüm adamcağıza ya.
İstanbul valisi Muhittin Üstündağ, o gece Dolmabahçe Sarayı'nda Atatürk'ün sofrasında bulunuyordu. Vakit geceyansını epey geçmişti ki Atatürk uyumak için odasına çekilince vali de rahat bir soluk alacaktı. Atatürk İstanbul'a her geldiğinde onun güvenliğini sağlamakla görevli olan Üstündağ ölesiye yorgun düşüyordu. O yorucu gün ve geceden sonra Atatürk'ün sabaha değin uyuyacağından kuşkusu yoktu. Kendisi de uyuyabilir, biraz olsun dinlenebilirdi. Fakat bir-iki saat uyuduktan sonra uyanacaktı, acaba Atatürk güvende miydi? Gidip bir bakmalıydı. Usulca Atatürk'ün yattığı odaya gitti. Fakat bir de ne görsün, odanın kapısı açıktı. Hemen içeriye bir göz attı. Oda boştu. Koştu öteki görevlileri buldu, hep birlikte Saray'ı karış karış aradılar ama, Atatürk ortalarda yoktu işte! Başkomutan, Gazi, Cumhurbaşkanı Atatürk neredeydi, nerede olabilirdi, hem sonra gizlice bir yere gitmişse Saray'dan nasıl görünmeden çıkabilmişti? Olan şuydu: O gece Atatürk, herkes uyuduktan sonra, başına bir kasket geçirmiş ve Saray'ın kapısından öylece çıkıp gitmişti işte. Kapıda nöbetçiler, şaşkınlıktan olsa gerek, hiç ses etmemişlerdi. Gazi, artık kendisini içinde bir tutsak gibi gördüğü Dolmabahçe Sarayı'nın yüksek duvarları dışındaydı, özgürdü! İlk yapacağı iş de bir taksi çevirerek Beşiktaş'taki sabahçı kahvelerinden birine gitmek olacaktı... Ama kahveci tanıyacaktı onu. Kaş göz işaretiyle öteki müşterilerinin dikkatini Atatürk'e çekecek. Sabahın o erken saatlerinde kahvede yalnızca balıkçılar bulunuyor ve çoklukla da Rum. Balıkçıların içinden birkaçı ürkek adımlarla ona yaklaşarak merhaba diyecekler ve onun orada olmasından ne denli onur duyduklarını söyleyecekler. Atatürk onlara kahve ısmarlayacak. Kısa sürede kaynaşmışlardır artık. "-Eğer sizlerle birlikte olduğumu kimseye haber vermezseniz birlikte gezeriz, eğleniriz!" Oradan hep birlikte doğru Boğaz'da Kireçburnu gazinosuna. Gazinoyu kapalı görünce sahibi uyandırılacak, masa kurulacak. Bu arada vali en sonunda Atatürk'ün nerede olduğunu bulmuştu ama gördükleri karşısında şaşkınlık içinde. Atatürk, Türk ve Rum balıkçılar hep birlikte kasap oyunu oynuyorlar!... Zira, Atatürk'e valilik yapmak, hiçbir vazife ve hiçbir devlet işiyle mukayeseye mütehammil olmayacak [karşılaştırılamayacak] ehemmiyette ve değerde bir iştir. Büyük Ata, ele avuca sığmaz, gönlü her arzu ettiği her işi hiçbir mani tanımadan yapmaya kalkışan yaramaz mizaçlı bir çocuktan farksızdı..." Gerçekten öyle. Yeni açılan Topkapı Müzesi'ni şöyle kendi başına, yanında bir sürü insan olmadan, sakin sakin gezmek için bir sabah Dolmabahçe Sarayı'ndan hiç kimseye belli etmeden çıkıp da tramvaya atladığı o günde de, onun Saray'da olmadığı anlayan görevliler ne kadar da telâşlanacaklardı! Acaba Gazi denize düşmüş olmasın diye dalgıç bile getirtmişler, denizde arama yaptırmışlardı... Müzeyi gezdikten sonra, bir taksiye atlayarak o sıra Şişli Çocuk Hastahanesi'nde yatmakta olan Sabiha Gökçen'i ziyarete giden Gazi'yi, bu arada Müze müdürü görevlilere telefonla haber vermiş olduğu için hastahanede bulacaklardı! Özgürlük... Onun en büyük aşkı!... İsterse saraylarda yaşasın gölünce davranamadıktan sonra neye yarar ki!... "-Ankara'da dağ başında yaşıyorum. İstanbul'da saraya hapsolunuyorum..." Ne ki, "Atatürk" olmak, bir bakıma kişisel özgürlüğünün kısıtlanması demekti: "-Şöyle Karaköy'deki koltuk meyhanelerinde oturup halkın arasında içmek, sonra aklına esince bastonunu alıp Avrupa'ya gitmek ne iyi olurdu. Bıktım bu resmî hayattan..."
·
175 görüntüleme
Maclarens okurunun profil resmi
Cumhuriyet'in 12. yıldönümü için dövizler hazırlanmış: "Atatürk bizim en büyüğümüzdür", "Atatürk bu milletin en yükseğidir", "Türk milleti asırlardan beri bağrından bir Mustafa Kemal çıkardı"... böyle sürüp gidiyor. Atatürk, bunları tek tek gözden geçirmekte ama, hiçbirini beğenmeyerek hepsinin üstünü çizmekte... Kalemi eline alarak asılacak dövizi kendi yazacak: "Atatürk bizden biridir."
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.