Gönderi

Deprem, virüs, sel, orman yangını, fırtına, bunların hepsi bu gezegenin tabi olduğu fizik kanunlarından kaynaklanan şeyler ve bu gezegende milyonlarca yıldır yaşam bunlarla beraber, bunlara rağmen tutunarak var oluyor. Her deprem olduğunda, her fırtınada ve sonrasında oluşan selde "hay Allah, bu da nereden çıktı şimdi?" triplerinde geziniyorlar ya devlet yönetenler, düşündükçe sinirden çenem titriyor. Bugün doğru düzgün çalışamadım sinirden. Depremin olmasını engelleyecek gücümüz yok doğaya karşı ama bunun her an olabileceği hazırlığıyla, bunun yaratacağı zararları minimuma indirecek teknolojik imkanları var artık insanlığın. Koca gökdelenleri raya oturtuyorlar, 8 büyüklüğünde depremden yaralanmadan çıkıyor Japonlar. Benim ne farkım var ki onlardan? Deprem çok büyük olduğundan veya önlenemez bir felaketin doğal sonucu olduğundan değil, birileri daha fazla kar edecek diye, uygunsuz binalara ruhsat verip, bunların satışından kar elde edecek, kirasından geçinecek bilmem ne diye ölüyor insanlar. Bir virüs çok öldürücü olduğundan değil, o virüs yayılmaya başladığında sermaye sahipleri zarar etmesin diye örgütlü bir biçimde tam kapanmaya geçilmediğinden milyonları öldürüyor. Bir yağmur önlenemez biçimde afet boyutunda yağdığından değil, o yağmuru doğru bir biçimde yönlendirecek gerekli şehir alt yapısı ve kanalizasyon sistemi yok diye sel oluyor. M.Ö. 3000 yılında yaşıyor olsan depremden korkarsın. Nedenini de bilmiyorsun, önlem alacak teknolojin de yok tamam. Ama bugün insanların ölmesinin tek sebebi kar hırsı, önlem alınmaması, bu kadar basit. Olayı böyle gördükçe beynime çivi saplanıyor gibi hissediyorum. Tüm bunlar olurken biz normal biçimde işlerimizde çalışmaya devam ediyoruz. Senden tek farkı Maraş'ta yaşamak olan kardeşin, sabahın 4'ünde enkaz altında sıkışarak birkaç dakikada tık diye can verdi. Yarın öbür gün aynısını yaşamayacağının hiçbir garantisi yok. Ama bu devran olanca iğrençliğiyle, yozlaşmışlığıyla, insan hayatına değer vermeyişiyle tüm gücüyle dönmeye devam ediyor. O binanın bir gün tepene yıkılmayacağının, soğukta taş duvarlar arasında daracık bir yerde ne olduğunu şaşırmış halde yaşama tutunmaya çalışmayacağının hiçbir garantisi yok ve yaşadığın yerde büyük bir deprem olduğunda çok yüksek bir olasılıkla bunu yaşayacaksın zaten. Ama her şey normalmiş gibi yaşamaya devam ediyorsun. Bu o kadar ağır ki. Gün içinde güldüğümde, iyi hissettiğimde kendimden utanıyorum, hakkım olmayan bir şey çünkü. Önündeki uzun zamana dayanarak yaptığın planlar, hayallerin, hedeflerin, bir anda tümden yok olabilir, yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgiyi de yaşamış biriyim kendi adıma ve bugün olanların geçerli, önlem alınamayacak hiçbir sebebi yok. Esas "durdurulamaz büyük afet" insanlar "artık yeter" dediğinde olacak bu arada. O zaman sizi bugün almadığınız önlemler, millet daha enkaz altındayken okuduğunuz selalar, manipülasyon aygıtlarınız, koruma köpekleriniz de kurtaramayacak. Sinirden çenem titriyor. Canım dostum Cem’in yazısı.
·
281 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.