Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

1552 syf.
·
Puan vermedi
·
60 günde okudu
MONTE CRİSTO KONTU ALEXANDRE DUMAS PERE İNCELEME Alexandre DUMAS’ın eseri olan Monte Cristo Kontu’nu inceleyeceğim. İncelememe geçmeden önce yazar hakkında bilgi edinmek için araştırdığım birkaç bilgiyi sizinle paylaşacağım. Alexandre Dumas Père 19. yüzyıl Fransız edebiyatının en çok yazan ve okunan yazarlarından biridir. Adaş oğluyla karıştırılmaması için Alexandre Dumas père adıyla da bilinir. Macera türündeki tarihi romanlarıyla ünlüdür. Babası general Thomas-Alexandre Davy de la Pailleterie Fransız bir asilzade ve köle bir siyah kadının oğlu olarak Saint-Domingue 'de doğdu. Soylu biri olması genç Alexandre'a louise-Philippe ile birlikte çalışma fırsatı yarattı. Babasının Devrim Savaşları'nda gösterdiği kahramanlığa dair annesinin anlattığı hikâyeler genç çocuğun parlak hayalgücünü oldukça etkiledi. Mısır seferinde Napolyon Bonapart’ın yanında yer alır, hatta “Kahire’de bulduğu 2 milyona yakın hazineyi Napolyon’a göndererek leopar deri değiştirmedi, namuslu adam değişmez. Eğer burada ölürsem Fransa’ya bir eş ve birde oğul bırakıyorum” (Henry,1999: 97) diyerek komutanına ve ülkesine olan bağlılığını gösterir. Mısır seferi dönüşünde Napoli’de esir düşen General Dumas iki yıl işkence görür ve işkenceler sonucunda sağlığını kaybeder. Dumas Père babasının zindanda işkence görmesini Monte-Cristo Kontu adlı romanında ele alır. Roman kahramanı Edmond Dantès’in Bonapart ideolojisine hizmet etmekle suçlanarak İf Şatosu zindanına atılıp işkence görmesiyle babasının Napoli hapishanesinde işkence görmesi büyük bir benzerlik gösterir Fakirliklerine rağmen aile babalarının değerli itibarını ve soylu rütbesini korudu. Aristokrat geçmişine ve kişisel başarılarına rağmen Dumas melez kökeni nedeniyle ayrımcılıkla uğraşmak zorunda kaldı. 1843'te ırk sorunlarından ve sömürgeciliğin etkisinden bahsettiği Georges adlı romanını yazdı. Afrika kökenli olmasından dolayı kendisine aşağılayıcı sözler sarf eden bir adama verdiği cevabı ünlü olmuştur. Dumas adama şöyle demişti: Babam zenci bir melezdi, dedem bir zenciydi, büyük dedemse bir maymundu. Görüyorsunuz ya efendim, sizinkinin bittiği yerde benim ailem başlıyor.Dumas’ın edebiyat dünyasındaki şöhretinde yardımcısı Auguste Maquet’in payı büyüktür. İyi bir dokümantalist olan Maquet konuyu araştırır, gerekli materyalleri toplar, Dumas da bunları o güçlü imgelemesiyle romanlaştırırdı. Yardımcıları sayesinde, yaklaşık 300’e yakın eseriyle döneminin en çok yazan romancısıdır. Bu yüzden ona Roman Fabrikası lakabı verilmiştir. Yayın evleriyle “satır hesabı”(Umberto,1993:245) anlaştığı için romanlarında olaylar uzar, ikinci ve üçüncü vakalardaki genişlemeyle adeta başka bir roman ortaya çıkar. Romancı olarak Dumas’ı çağdaşlarından ayıran en önemli özellik onun stilidir. “Romanın vakasına sıkıcı tasvirle başlamak yerine, konuya dikkat çekici olayla doğrudan girmeye, ortamı hazırlamaya çabalamak yerine aksyonu öne çıkarmaya ve özellikle de kahramanlar olaya girdirdikten sonra onlardan bahsetmeye büyük özen gösterir”( Humann, 2002: 19).Romanlarında iyi kötü ayrımının çok belirgin olduğunu görürüz.Vıctor HUGO’nun romantik kafilesine katılmıştır.Kurgu ve öyküüleme makinesine benzettiğim bir yazardır. Yaratıcılığı onun için başka kapılar açmıştır.Uykusuzluk hastalığından mustarip olunduğu yazıyor.Uyku problemi olan insanların kafasında ruhunda sıkıntıı olacağını bildiğimden ötürü aslında Alexandre DUMAS olan ilgim sanki daha fazla oldu.Uyku çeşitlli uyaranları devre dışı bırakan bir olay olduğu için fizyolojik bir ihtiyacını engelleyen kişilerin arzuları tutkuları beni daha çok cezbediyor. Alexandre DUMAS’ın bir türke reverans durarak onu yanına çağırması benim ilgimi çekmişti.Bu kişi iyi bir eğitim alan Ziya Paşa, devrin kudretli isimlerinden Mustafa Reşit Paşa'nın keşfetmesiyle mabeyne kâtip olarak girdi. Kıbrıs ve Amasya gibi bölgelerde mutasarrıflık yapan Ziya Paşa, tabiatı gereği haksızlık ve kanunsuzluğa tahammül edemiyordu. Eleştirileri kısa sürede tepki çekince yakın arkadaşı Namık Kemal ile beraber Paris'e kaçacaktı. Sultan Abdülhamid, Ziya Paşa'yı hiç sevememiş ve her daim iktidarı için bir tehdit olarak görmüştü. Sultan Hamid, sevmediğini fazlasıyla belli etse de Ziya Paşa'yı elde tutmayı başarmış ve çeşitli devlet görevleriyle sert bir muhalife dönüşmesini engellemişti. Bu görevlerden birisi de Adana Valiliği idi. Bu görev sırasında himayesinde birçok değerli isim bulunan Ziya Paşa, Alexandre Dumas ile münasebetini bu görevde Nazım Paşa'ya aktaracaktı. Ziya Paşa şöyle söyleyecekti: Bir gün oturduğum odanın kapısı çaldı. İçeriye garson kılıklı bir Fransız girdi. Beni şöyle tepeden tırnağa süzdü. Elini kalbine götürdü ve o zamana kadar görmediğim bir reverans yaptı. Hiçbir söz söylemeden bana doğru ilerledi. Ziya Paşa önceleri bu pervasız kişinin rahat hareketlerine şaşırsa da konuyu yavaş yavaş anlayacaktı: Ben şaşırıp kalmıştım, bu ne iştir, dememe imkan vermeden garsona benzer Fransız geldiği gibi reveranslar yaparak çekip gitti. Karta baktım üstünde Aleksandr Dumas yazılı. Kartın arkasını çevirdim. Orada el yazısı ile iki satır yazılı. Epey müddettir Paris'te ikamet eden bir şark şairinin garbın garabet-i şuunuyla imtihangah-ı iptila olan garip bir garp şairinin külbe-i ahzanını ziyaret etmemesi insaf mıdır... Bir Türk olarak Ziya Paşa Alexandre DUMAS ziyaret etmiş oradan ayrıldığında DUMAS’ı eleştiri oklarını hazırlamıştı.alaxandre DUMAS ‘ın acemlere ilgisini anlayıp Osmanlı şairlerinden dem vursada tatlı bir şekilde ayrılmamıştır.Buradan konuyu acem sevgisine bağlayacağım Hafız Şirazi’yi severmiş gönlümden vurulmuş gibi hissediyorum .Buraya en sevdiğim şiirini alexandre için bırakacağım. dedim senin kederini taşıyorum dedi kederin, hüznün bitecek elbet dedim benim ay'ım, dolunayım ol, dedi elimden gelirse dedim sevenlerden vefa öğren dedi az beklenir güzellerden vefa dedim hayâlına nazar yolunu kapatıyorum dedi hayâlım gece yolcusudur, diğer yoldan gelir senin aklına dedim senin zülfün kokusu beni âlemin gümrahı etti dedi eğer bilince erersen o sana kılavuz olur dedim ne güzel sabah esintilerinden gelen hava dedi ne mutlu dilberin mahallesinden gelen esintiye, rüzgara dedim lal dudaklarını tatmak arzusu öldürdü bizi dedi kulluk yap, kölelik yap, o kullarını sevenlerdendir geldi üzerime üç keder bir anda, yalnızlık,esaret ve sevgilinin hasreti, yalnızlığın ve esaretin çaresi var, ama sevgilinin hasreti, sevgilinin hasreti... Şimdi sizlerle eseimize geçebiliriz sakinlikle bu aşamaya geldiğiniz için sizi tebrik ederim.Gelin şimdi incelememizi yapalım. KONU;Morrel firmasının birinci kaptanı öldüğünde kendisi kaptanı dürüst olan Edmonds’a şunu tembih eder.Elba Adasına gitmesi gerektiğini tembihlemiştir.edmands kaptanının iyileşme umuduyla Elba Adasına gider.Orada kaptanının ondan istediği işleri yapar.Sürgündeki Napolyon ile görüşür ondan bir mektup alır.Dürüst Edmonds içini açmadan burada cebine koyar .Danglers bunu görür ve ikinci kaptanının geminin yönünü değiştirip Elba Adasına gitmesine tahammül edemez.artık gemide tek olmanın hırsı içini kemiriyordur.Edmonds her şeyden habersiz sadece verilen görevleri yapıyordur .Artık tekrardan vatanlarına geri döndüğünde halkın gemide istenmeyen olayların haberini almış gibi gergin bir bekleyiş vardır.Aksiliği duymak isteyen Morrel ikinci kaptan Edmonds ve maliyeden sorumlu Danglers ile konuşmaya başlar.Danglers şunu söyler ‘’Hepimiz ölümlüyüz ve eskilerin yerlerini yenilere bırakmalarıı gerekiyor,aksi takdirde ilerleme mümkün olmazdı’’Edmonds yaptığından pişman değidir Morrel’e kaptana verdiği sözü tuttuğunu söyler. Morrel kaptanını kurtarmaya çalışan bu dürüst çocuğu birinci kaptan yapmaya karar verir.Edmonds orada heyecanını şöyle dile getirir’’söylediklerinize dikkat edin Mösyö ,çünkü yüreğimdeki en gizemli umutlara hitap ediyorsunuz’’yoksullukla ömrü geçen Edmonds ve babası artık kimseye muhtaç olmadan yaşayabilecektir.Edmonds dürüst bir evlat yetiştiren babası kimseden borç almayacak kadar gururlu,elindeki son ekmek parçasını paylaşacak kadar cömerttir. Danglers içi bir bunaltıyla kaplıdır .insanın hisleri ne kadar ağır ve yapışkan olursa işte hırs Danglers burun deliklerinden girip kanına karışmıştır. Morrel bunu anladığı için Edmonds ‘a Danglers değitirip değitirmemek dooğrultusunda bir soru sorar.Edmonds soruya anlam yüklediği temiz kalbiyle işini yapan bir armatörün elinden görevini almak şahsi çıkarlar için uygun düşmeyeceğini belirtir.İçindeki sevinçten müzdarip olan Edmonds yasa bürünmüş bir aileden kaynaklanan mutluluğun keyfini çıkardığı düşüncesi o güzelim yumuşak kalbini acıtmıştır.Ama kederlenecek gücü kendinde bulmamıştır.Artık sevgilisiolan Mercedes latin çiçeklerle kaplı , hanımelleri dikeceği bahçeyi alabilecektir.Babasına borçsuz konforlu bir evde bakabilecektir.ilk defa hayat onların gözünün içine bakmış dürüstlüğü ona tatlı bir hayat bahşetmişti.Mercedes’in kuzeni Ferdand onun bu fakir olan Edmonds olan bağını onaylamıyor katalan olan kendisiyle evlenmesi gerektiğini düşünüyordu.Mercedes kimsenin malı olmadığını istediği kişiyi sevmekte özgür olduğunu belirtiyordu.Ferdand içi aşkın vermiş olduğu hezeyanla serzenişte bulunuyordu.bir aşık asla korkunç olamazdı ama Ferdans kederle sarhoş olmuştu ve o sırada Danfglers ile karşılaştılar.biri işi için kıskançlıktan dudaklarını yiyor,sevgilis elinden alınan Ferdand çocuk gibi ağlayıp zırlıyordur.Bu masada bir plan yapılır.Edmonds cebindeki mektubu aklına gelen Danglers bir mürekkep ve hokkanın kılıçtan veya tabancadan daha korkutucu olduğunu bilerek sol eliyle bir ihbarname yazar.Edmonds nişan yemeğini yerken bir insanın nasıl olurda böylesine sorunsıuz bir mutluluğa eriştiğini anlayamaz.hayatı boyunca mücadele ile geçen çağlarının ödülünü almış galbiyeti için şükürler ediyorken masalarına gelen komiseerler Edmonds hayatın gerçeklerine geri döndürmüştü.Napolyan bonapartçısı olarak tutuklanır.Edmonds siyasetle yakından uzaktan ilgisi olmayışını anlatana kadar Villofert yanında bulur kendini.Villefort o güne kadar bonapartçı olduğunu düşünmediği bu genci bırakacakken cebinden çıkarıp verdiği o mektupla Edmonds dürüstlüğünün cezasını bir kez daha ağır olarak ödeyecektir.Morrel bu durumu duyduğunda Vİllfort yanına gider Villfort şöyle der ‘’insanın özel yaşamında munis,ticari ilişkilerde dürüst ,mesleğinde birikimli olsa da siyasi anlamda büyük bir suçlu olabilir ‘’ Morrel bu kısımda umudunu keser Mercedes ve babasını alır ve gider.Villfort bu masum insanın mektubu eline aldığı gün onu yakışı ve babasının kapısına gidip onun görevini tehlikeye attığını hiçbir babanın bunu yapmayacağını söyler ve babası siyasetin kirli yüzünü şu cümleyle açıklar ‘’sevgili oğlumm,siyasette insanlar değil , duygular düşünceler değil, çıkarlar söz konusudur;siyasette bir insan öldürülmez, bir engel ortadan kaldırılır,hepsi bu.’’ Ve Edmonds o kutunun içinde If Şatosuna attırı.Burada yalnızca vatan hainleri vardır.Edmonds olduğu durumu kabullenemez en güzel günün ortasında gecenin karanlığına düşmüştür artık sevdiği kadını biricik babasını bırakıp gelmiştir.yıllardır deniz havasına ,enginliğine ,sonsuzluğuna alışmış olan Edmonds bu köhne ,rutubetli yerde yılları bilmediği tarihleri mi bekleyecektir.gelen tüm yetkililere mahkemeye çıkmadan burada olmasına anlam veremediğini Villfort ‘ın onu özgür bırakacağını söylüyordu .artık yavaş yavaş anlamıştı Tanrı ‘nın gazabı değil, insanların kini olduğunu biliyordu.Bu insanları aklında türlü işkenceler edip öldürüyordu.oysaki ölüm sükûnet değil midir ya da sükûnete benzer bir duyarsızlık değil midir? Tekrar içi intikam ateşiyle yanıyor ve If Şatosunda aylar yılları kovalıyordu artık buranın kör edici karanlığına , sağır edici sessizliğine alışmaya başlamıştı.aklına eski özgür olduğu günler geldiğinde aklını kaçıracak gibi hissederdi.Ve ölümünün artık gelmesi gerektiğine inanıyordu bu odada ölümü beklemeyecek artık korktuğu melek artık ona hiçte korkutucu gelmeyecektir.tutuklu olduğunu anımsadığında üzerine çöken bu ölüm vücudunun akbabalara yem olmasından duyduğu utanç ve tanrı sevgisiyle uzaklaşıyordu.Ve dayanamayacağı bir açlıkla kaseden yemeği yemeye koyuldu ve bir ses geliyordu günlerdir birinin buradan çıkmaya ümidi olan birinin varlığı Edmonds heyecanlandırmıştı.Edmonds içindeki bu öfkeyi barutun patlaması için gerekli olan basınç olarak belirtiyor.İnsan zihnindekilerini çıkarması için böyle bir bahtsızlıkla karşılaşması gerekiyor diye düşünüyor.Kendi zorlıuklarımın biriken bulutlar olarak görüyorum bir zaman gelecek ve Edmonds gibi elektriklenme oluşacak ve şimşek olacak ve ben onıun aydınlığında yürüyebileceğim.Herkese korku yayan şimşekler benim hayatımın pırıltılı yollarını aydınlatacağına eminim.Burada kalbimi dökerken Edmonds geçmek istiyorum çünkü zemin harelenmiş ve Rahip Faria çıkıyor.Rahip Faria, bir romandaki karaktere aşık olabilir miyiz ?Çünkü ben aşık oldum.Bir insanın bahtını başka bir insan değiştirirbunu o kadar derinden hissediyorum kalbim sanki Edmonds yaptığı tüm saflıkları unutuyor ve bir minik öğrenci oluyordu.Faria ilimin ,bilimin tek bir gövdede buluştuğu bu insanı tanımak ömrümü onunla geçirmek için If Şatosuna gönüllü olarak gidebileceğimi hissediyordum.Kalbim ,acılarım öğrendikçe azalacağını biliyorum.Edmonds büyük şansı Faria’nın umutsuzluğu oluyor.Umutları bir pergelin yanlış ölçümü ile Edmonds odasında kendisini bulur.Edmonds başından geçenleri bu Faria anlatırken Faria şöyle diyor ‘’Suçluyu bulmak istiyorsanız ,önce işlenen suçun kime yaradığını araştırın!Sizin ortadan kaybolmanız kimin işine yarayabilirdi?’’ Edmonds gibi bende kendimi sorguladım benim hayatımın böylesine alt üst olması kimin işine yaradı. Cevaplar beni rahatsız etse de bunlarla tek tek yüzleşeceğimi biliyordum.İçimdeki öfkeyi yutkunduğum her şeyi gözümün önüne getiriyorum .Sesimi kaldırıp ağladığım her günü gözümün önüne getiriyorum.Annemin dizlerine bayıldığım her günün acısını hissediyorum.Koca apartmanların gözümde nasıl küçüldüğünü değersizleştiğini biliyorum.Bir annenin evladı ölürken göğüsleri sızlarmış , benim kaybımda ayaklarımın ,bileklerim kopuyordu.Eklemlendiğim her yerden irin akıyordum.Bu yazıyı kim isterdi kim ağırlığını göğsüne koyardı.Kim başını kaldırdığı gökyüzünden ölüm beklerdi.Boğazıma geçirdiğim iplerin yerini görüyordumnasıl buralardan geçip dayanmıştım bu hayat sancısına bilmiyordum.Tırnaklarımın ucu bileklerimde gezindiğinde ciğerlerim ağrıyordu.Kesilen bileklerim nefesimi zorluyordu belli belirsiz gördüğüm rüyalarda canımın acısıyla uyanıyorum. Ölümden korkmadığın zaman hayatın değişiyormuş.Edmonds’ın hayatı işte burada değişiyordu.Kendini önemsiz biri olarak görüyordu.Kaba saba bir denizciydi en iyi bildiği şey gemisinin burnu gibi cahillikle dürüstlüğe bel bağlamış munis bir karakteri vardı.Faria bundan etkilenmişti bu özellikleri silmeden pek çok güzel şey ekleyecektir.Mantık ,felsefe ile düşüncelerini terbiye edip çıkarlarını korumaya öğrenecekti.Edmonds dünyası artık düz bir yuvarlak olmayacaktır bir spiral gibi daima yükselecek ve sonsuz ihtimal teşkil eden denge oyunu olacaktır.İntikam duygusu ağırlığı altında ezilen Edmonds …. Faria şu alıntısıyla hayattaki öğrenmenin maksadını anlayacağınızı düşünüyorum ‘’Öğrenmek bilmek değildir ,bilenler ve bilgeler vardır,bilenler hafızalarından ,bilgeler felsefeden yararlanır.’’ Edmonds bilgiye susamıştı .Faria ,içindekilerini dökmeye meyletmişti.Akacak olan artık sadece bigidir.Mevcudiyetleri birbirine hazine gibi geliyordu.İlkeler,diller ,kimya,din Edmonds besliyor o zifiri karanlıkta bu dostu babası gibi görüyordu.Eğer bir gün buradan çıkma ihtimali olursa içini umutsuzlukla doldurmayacak,bu serveti hiçbir güç ondan alamayacağını bilir.Faria artık deli olmadığına emin olduğu bu adamın bu hazine hikayesini dinliyor bir türlü anlam veremiyorduİçinden asla şüphe duymayacağını biliyordu.Bunu yaparsa o bilgeye ihanet edecektir oysa Edmonds dürüst EDMONDS …Faria oğlu gibi sevdiği bu gence yüreğinin hazinesini döktüğü gibi artık ona dünya hazinelerini dökmenin ne kadar basit olacağını biliyordu.Sadece bu genç adama şunu tembih ediyordu Edmonds tanrıya inan ve intikamını ona bırak on dört yıldır Tanrının bu zalimliğine göz yummayan Edmonds Tanrıya inanmadığını söylediğinde Faria benim tanrım sana inanıyor demesi yüreğimin inancıma bağlanmasını anlıyordum.Aslında Rahip Faria bu dinginliğe stoacı bir görüş benimsediğini gösteriyor bu çıkarıma acı sen bir kötülük değilsin diyordu.Faria Edmonds’a Monte Cristo Adası’ndaki hazinesinin yerini söyleyip ölüyordu.Acı Edmonds bir kez daha yüreğini burkuyordu yemek saati geliyordu hücresine gidemiyordu toprağın altında Faria’nın cesedinin çuvala koyulup dikildiğini görüyor.O sırada buradan y0alnızca ölülerin özgürlüklerine kavuştuğunu düşünürken Faria’yı kendi odasına götürürken buldu.Ve artık Faria gibi çuvalda özgürdü,etleri aynı bir ölü gibi gevşemiş hiçbir şey yapmadan kaderini bekliyordu .Çuvalın içinde ileri geri sallanırken hayatını düşünüyor bu aksaklıkların vücudunu nasıl ürpermesini anımsıyordu.Dalgaların tuzu çuvalın içinden burun deliklerine giriyor gecenin ayazı tenine değiyordu.Ve bir ölüm daha ona özgürlük getirmişti bunu iyi biliyordu.Edmonds artıik özgürdü If Şatosunun karşısında duruyordu elleri toprağı sıkıyordu .Artık korsanlarla bir süre çalışıp artık hazineye gitmeliydi ve zamanı gelmişti.Cesareti ve bilgeliği birleşiyordu.Morrel zor günler geçirirken dostunu kurtarır,aç gözlü komşusuna yardım eder ve merhamet defterini orada kapatır.Edmons ‘ın Monte Cristo Kontu oluşu şu cümleyle aşikar oluyor’’İyiliğe ,insancıllığa,minnettarlığa elveda …Yüreği çiçeklendiren tüm duygulara elveda ….İyileri ödüllendirmek için Tanrı ‘nın görevini üstlenmiştim.Şimdi kötüleri cezalandırmam için intikam tanrısı yerini bana bıraksın…’’Yüreğin diyorum Edmonds nasıl soğur bunların yapılmasına nasıl tahammül edersin. Doğuyu seven Edmonds yüreğimi bir kez daha fethediyor.Acemi sevgisi beni benden alıyor.Kahire’ye ,Bağdat’a gidiyor,İsfahan’a gidiyor ve doğuluların yaşamı sevdiğini söylüyor.Gönlü yaslıdır babasının ölümü ,sevdiğini kadının ihaneti artık yüreğindeki ağrısı geçmeyen bir sızı vermiştir.Başı açık yalın ayak bir yüreğe sahip giden Cristo’nun birinin canına kastetmek istemeden bir akrep gibi kendilerini sokmalarını ister.İlk cezası kesilecek olan bu ihaneti ona yapan sevdiği kadını elinden alan Ferdand nasıl zengin olduğunu belirleyip onun iplerini kesmeye başlar .Tepedelenli Yanya Valisi Ali Paşa’yı tek bırakarak ona ihanet ederek zengin olmuştur.Mercedes il ebir oğlu vardır .Oğlu Ferdand hiç benzemez dürüst bir genç delikanlıdır. Edmonds bu insanların ölmesine ne kadar dirensede ölümün bunlar için kurtuluş olacağını düşünür ve vazgeçer .ve şu tümceleriyle fikrini destekliyor:’’Bir konuda anlaşalım;bir rezillik,bir hakaret,bir yalanlama ,bir tokat için düello ederim,üstelik her tür bedensel egzersizle kazandığım çeviklik ve tehlikeye zaman içinde alışmam sayesinde ,karşımdaki adamı öldüreceğimden neredeyse emin olacağım için bunu büyük kayıtsızlıkla yaparım.Ah!Bütün bunlar için elbet düello ederim ama ağır ağır nüfuz eden ,derin,tükenmek bilmez,sonsuz kader söz konusuysa ,mümkünse bana bu kederi yaşatana benzer bir ızdırap çektirerek karşılık veririm.Her konuda üstadımız,düşleri yaşama ve gerçekleri cennete dönüştürmeyi bilen yaradılışın o seçilmiş varlıkları olan Doğuluların dedikleri gibi göze göz , dişe diş( intikam intikam)’’ Nefretin gözü kördür ,öfkenin içi bilinçsizdir intikamın kadehini dolduran zehirli şerbeti bunlarla içeriz. Burada Türkiye’ye uyacak bir alıntı ile hayatımıza etki edeceğini düşündüğüm bir alıntı ile giriyorum’’Fransa belki de herkese karşı nankör değildir,kendi çocuklarına kötü davranır ama yabancılarına hoş karşılar.şu günlerde ülkemde garip oluşumu daha nasıl açııklarım.Ülkemde öksüz bir çocuk gibi başımı babamın dizine başımı koyup ağlamaklı geçiyor.Onlar göçmen ben kalıcı ama değerim üretimim devletim tarafından görülmüyor.iyice bu topraklarda eziliyoruz.Göçmen istilasında ,onlarla birlikte yaşamanın zorluğundan yorulan bir halk var .Sessiz olmayan,gürültülü,dizginsiz bir sermaye istilasında ürettiklerimiz bir halk tarafından sömürülüyor.Ürettimden çok tüketici konumunda olan bu halk bizi psikolojik olarak da yoruyor .Bizim insanımızın kültürüyle tamamen ters olan bu kültür soytarılıktan başka bir katkısı yok bu topraklara…ayrımcı veya ırkçı olduğumu düşünmeyinbu insanlar ya ülkeye kazandırılıp üretici kısmına geçmeli ya da geldikleri yerlerde gitmeleri gerektiğine karar vermeliyiz.Ülkemde dinci yobazların arttığı gericiliği politika belirleyen bu insanların topraklarına sürüdüğü ihaneti benim topraklarıma taşımasına izin veren bugünün kapitalistleri ve iktidarı bunun bir gün hesabını verecektir.Ülkemde Neo-faşist düşünceyi filizlendiren bu insanları Türk milleti unutmayacaktır.Bizim vatanımız merhamet kutsallarıyla dönüşmüşken semah dönen şu cemevlerimiz ,kiliselerimiz ,camiilerimizin içini politikayla kirleten herkes hesabını verecektir.Şimdi böyle yaman öten bir durna olup burada susacağım yoksa daha yazacağım pek çok sancım vardır.Bu fikirler şahsi fikirlerimdir ,şüpheyle yaklaşılır bu dediklerimden sonra buradan tekrar Monte Cristo Kontu incelememe geri dönüyorum. Kont her zaman sakinliğini koruyor.Onurların ve zedelenmiş çıkarların uyumsuz seslerini keyifle dinliyordu.Ferdand ‘ın ihanet ettiği Ali Paşa’nın kızı Kont’un yanına gelir ve burada çektiği babasının zalim bir insan oluşunu fakat arkasından nasıl bıçaklandığını anlatır.Haydee’nin açıklamaları ile tutuklanır.Acele etmiyordu çünkü acelecilik kötü bir danışman olduğunu biliyordu.Menderes artık onun Edmonds olduğunu biliyordu.If Şatosunda bahtsız bir hayalet artık Kont olarak can bulmuştu.Villfort baş savcı olmuştu.Birinci evliliğinden olan kızı zehirlenmiş ve bu evlat acısıyla delirmiştir.Danglers banka ile kendisine muhtaç bırakır ve onu da kendi bıçağıyla vurur.ve en sonunda Edmonds ‘’Sattığınız ,ele verdiğiniz ,onurunu lekelediğiniz kişiyim:Ben nişanlısını doğru yoldan saptırdığınız kişiyim,ben servetinizi artırmak için üzerine basıp geçtiğiniz kişiyim,ben babasını açlıktan ölüme terk ettiğiniz ama bağışlanmaya ihtiyacınız olduğu,sizi bağışlayan kişiyim.Ben Edmands DANTES ‘im’’ BEKLEMEK VE UMUT ETMEK .Bende bir gün o gemide olacağım Dantes birgün bende seni bekleyenler arasında olacağım. Sevgiyle kalın…
Monte Cristo Kontu (2 Cilt Takım)
Monte Cristo Kontu (2 Cilt Takım)Alexandre Dumas · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202025,6bin okunma
·
1.150 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.