1.
İnsanlarının birbirinin çaresizliklerini
umuda dönüştürdüğü bir şehirde
yaşamak nasıl olurdu?-
Sen kendin bunu değiştirmelisin.-
Ülkenin değiştiğini
bilsen ne hissederdin?-
Sen kendin bunu değiştirmelisin.-
Hayatın ne kadar çetin
yeni ve belirsiz ve tuhaf olsa da
çaresizliğinin sonunun ilk
sayfasında durmak nasıl olurdu?
2.
Yık. Ve yenisini inşa et.
Bir fikir. Ve onu hissettik.
Bir anlam. Ve onu yakaladık
boyutlar genişlerken, toplanırken
ütopya öncesi bodrumlarda gölgelerin şekilleri
duman ve müzikle karalanmış.
Ölü elden kurtul,
bırak ses anlam olsun. Bir dünya
her yerde yankılanan, Fanon, Freire, ince denemeler dizili
yağmurluk cepleri, duvarda şiirler,
tıkırdayan ıslak mor teksir aletleri
-bir fikrin duygusu. Bir duygunun fikri.
Aşkın bu denli kesin olabileceği.
Ve geçmiş? Sistemleri, şekilleri yıkmak
geçmişi yıkamaz
ne de,
etkilerini umursamayışımızı
Ne de bu soğuk yanlış adlandırılacak.
Etkileri vardı. Bir dünya
kendini her yerde tekrar eden: ortadan kaldırılanlar.
Gerçek üstü, hipergerçek, sanal nedir
şiir nedir mısra nedir yeni nedir. Politik sanat
nedir. Eğer bizler
(kim?) sadece anlamlar kısıtlanıp
aldatılırsak.
3.
Geçmiş bir kabuk değil yine de değişim sürüyor
Özgürlük. Bir kere değildir, dışarı çıkmak
Samanyolu’nun altında, ışık ırmaklarını
karanlık kırlarını hissederek-
özgürlük her gündür, kaçınılmaz olarak düzyazıdır, rutindir
hatırlayarak. Lime lime yıldızlı dünyaları
birleştirerek. Kaybolan tüm koleksiyonlardan.
4.
İşte böyle bir duygudur korktuğun bir şeyi yapmak.
Korktukları bir şeyi yapmak.
(Fort Dix’te yaşanandan daha mı farklı olurdu, gözyaşlarının
tam hacmini hissetmeye başlayarak, dökebileceğin
tüm gözyaşlarının ölçüsünü, yalancı gururdan,
yalancı umursamazlıktan, yalancı cesaretten içinde
tuttuğun
soğan doğrarmış gibi ağlamaya başlayarak, ama
hiç durmaksızın, sonsuza dek, kimya gözyaşları,
katalizör gözyaşları, hırs gözyaşları, kendin için döktüğün gözyaşları,
askeri cezaevinde işkence gören askerler ve işkencecileri için
gözyaşları
korku gözyaşları, yetişkinlerin güç alanına
adımını atan çocuğun, erkeğin şiddet alanına adımını atan
kadının, rahatlama gözyaşları, bedeninin burada olduğu
bunu yaptığın, kalan son inkarlarının bittiği)
Bu evde gözyaşlarım sel gibi akıyor
hindistan-madras-rengindeki yaprakların,
lağımın kirlettiği derelerin ve yaşlı ile çocukları yalayan
şiddetin Vermont’unda
ve korkuyorum
kafamdaki dilden
Yalnızım, yanımda bir dil
ama bir anlamdan yoksun
bir kelimenin
sayfaya
bir gözyaşı gibi damlayıp izini bırakmasını isterken
yıllar önce yazdıklarımı hatırlıyorum:
kelimelerimiz bizi yanlış anlıyor
Kapının azıcık bile aralanması için tüm anahtarları denerken
kilitli mi yoksa kullanılmadığından dolayı sıkıştığını mı bilmeden
tüm anahtarları tekrar tekrar denedikten sonra hepsini bir kenara fırlatıp
bir balta için etrafa bakınırken
dünyanın böyle mi değişebileceğini
bir hayatın böyle mi değişebileceğini merak ediyordum
Bütünlük değildi istediğim
(devrimin öngörülebileceği ve oraya gelindiğinde
bize kendimizi ve birbirimizi verebileceği gibi eski fikirler)
iyi bir toplum
tasvirlerini dinlemeyi uzun süredir bırakmıştım
Değişim iradesi zihinde değil bedende başlar
Politikalarım bedenimdedir, her direniş eylemim ve başarısızlığımla
artar ve genişler
4 yaşındayken dolapta kilitliyken duvara vücudumla vurdum
bu eylem hala bende
Hayır, bütünlük değil:
ama parçacıklarla baş edebilecek
bir tabire ihtiyacım vardı
(korktukları da budur.)
sana dokunmaya ihtiyacım vardı
elimle, vücudumla
ama aynı zamanda kelimelerle
kendimi onunla duyabileceğim
içinde kendimi görebileceğim bir dile ihtiyacım vardı
ahşap üzerine sürülen pigmentler gibi bir dil
kan siyahı, cinsel yeşil
çelişkilerle damarlı kırmızılar
tüpün basıncıyla fışkırıp
ahşabın eskimiş yüzeyini lekeleyen
sperm veya gözyaşı gibi
ama söylemek istediğim bu değil
bu görüntüler değil anlatmak istediğim
(korkuyorum.)
Demek istiyorum ki, bana cevap ver
kötü konuştuğumda
seni seviyorum, tehlike altındayız
senin çocuğuna sahip olmak istiyor, merhamet göstermemizi istiyorum
birbirimize
o kadının elini tutmak istiyorum
değiştiğini görüyorum
bütünlüğü sevdiğimi düşünürken
sende sevdiğim şey oysa değişimdi
birkaç yıl sonra unutulacak olan söylediklerim
benim için bu ya da herhangi bir şiirden daha önemli
ve dinlemeni istiyorum
kötü konuştuğumda
şiirle değil, gözyaşıyla
en iyi halim değil, en kötü halimle
ve bu tekrarlar bizi
asla birlikte olmayacağımız bir yere doğru sürüklüyor
bedenimin şarampolünde asla görünmeyeceği
kör gözyaşları arasında, başka bir eylemin
açıklığına götürüyor
(korkuyorum.)
Yaşamanın en kötü yolu değil.
5.
Bugün Marie Curie hakkında bir şeyler okuyordum
radyasyonla bağlantılı bir hastalığa yakalandığını biliyor olmalıydı
vücudu yıllarca arındırdığı element tarafından
bombalandı
Görünen o ki
gözlerindeki kataraktın, test tüpü veya kalem tutamayana kadar
parmak uçlarındaki çatlayan ve iltihap toplayan cildinin
kaynağını sonuna kadar inkar etti
Öldü, yaralarını
inkar eden ünlü bir kadın olarak
yaralarının gücüyle aynı kaynaktan geldiğini
inkar ederek
6.
“Kolay olmayacak, uzun sürmeyecek
çok vakit almayacak, bütün düşünceni işgal edecek
kalbini tamamen saracak, nefes nefese kalacaksın
kısa sürecek, kolay olmayacak
kaburgaların sıkışacak, kalbini tamamen saracak
uzun sürmeyecek, tüm düşünceni işgal edecek
bir şehrin, bir yatağın işgali gibi
bütün tenini sarmalayacak, kolay olmayacak
Sana karşı direnemeyen bizlere doğru geliyorsun
sana asla direnmek istemeyen bizlere doğru geliyorsun
bizden parçalar alıp asla planda olmayan yerlere götürüyorsun
hayatımızdan parçalarla çok uzaklara gidiyorsun
kısa sürecek, nefes nefese kalacaksın
kolay olmayacak, iraden olacak”
7.
Herhangi birini sevmek kimsenin kaderi değil.
Kazalar oluyor, bizler kahraman değiliz,
araba kazaları gibi hayatlarımızda
bizi değiştiren kitaplar, taşınıp
sevdiğimiz mahalleler gibi.
Tristan ve Isolde benzeri bir hikâye,
kadınlar en azından bilmeli
aşk ile ölüm arasındaki farkı. Zehirli tas yoksa,
pişmanlık da yok. Ses kayıt cihazının ruhumuzu
yakalamış olduğuna dair bir düşünce: bu ses kayıt cihazı
sadece çalınmamalı ama aynı zamanda bizi dinlemeliydi,
ve bizden sonrakilerini öğütlemeliydi:
biz buyduk, böyle sevmeye çalıştık,
üzerimize saldıkları güçler bunlardı,
içimizde saldığımız güçler bunlardı,
içimizde ve üzerimize, üzerimize ve içimizde.
8.
Bugüne kadar dile getirilmeyen sorun, nasıl
tedavi edilmemiş yası tutulmamış acının
susturulması beklenen bir dünyada
hasarlı bir vücutta yaşayabilmektir. Sorun
histerisiz, herhangi birinin vücudunun acısıyla
bedenin dünyasındaki acıyı birbirine bağlamaktır.
Zira bedenin dünyasıdır
sonsuza dek yok etmek istedikleri.
Dünyaların en iyisi bedenin dünyasıdır
yaratıklarla dolu olan endişeyle dolu
öyle şekilsiz yine de elimizdeki en iyi şey
soyut dünyalar arasındaki salımız
ve bu yeryüzünde ne kadar uzun süre yaşayacağım;
sınırlarına kadar yürüyerek asla bedelini hesap etmeden
Eğer hissetmek güvenilir olmamaksa
bizi dinlemeyin
eğer acı içinde olmak öngörülebilir olmaksa
buruk duygular içinde zorbalanarak
o zaman bizi dinlemeyin
Eğer birbirini karıştırma tehlikesindeysek
kişisel sorunumuzla sokaklardaki acıları
o zaman bizi dinlemeyin
eğer cezalandırılmama karşı hiddetim sizi korkutuyorsa
bizi dinlemeyin
o güzel boyalı maskelerinizdeki
yarış kayaklarınızı çıkarın
Bir fikrin mahsuruyken, hislere sahip olamazsınız
Hisleriniz olmayınca kendinizi belki bir tanrı gibi hissedebilirsiniz
9.
Kara pencerecamında
bulanık bir yüz
– hala benim mi?
Kimdi beni değiştirmeyi uman-
Nelerdi bunu deneyen?
Pencere camını süpüren ve üzerine bastıran ne
neden ötesini ya da içini göremiyorum-
insanların kül olmuş, eğri büğrü, sürekli değişen dili
hala sen misin?