Gönderi

9 şiiriyle Adrienne Rich
1. İnsanlarının birbirinin çaresizliklerini umuda dönüştürdüğü bir şehirde yaşamak nasıl olurdu?- Sen kendin bunu değiştirmelisin.- Ülkenin değiştiğini bilsen ne hissederdin?- Sen kendin bunu değiştirmelisin.- Hayatın ne kadar çetin yeni ve belirsiz ve tuhaf olsa da çaresizliğinin sonunun ilk sayfasında durmak nasıl olurdu? 2. Yık. Ve yenisini inşa et. Bir fikir. Ve onu hissettik. Bir anlam. Ve onu yakaladık boyutlar genişlerken, toplanırken ütopya öncesi bodrumlarda gölgelerin şekilleri duman ve müzikle karalanmış. Ölü elden kurtul, bırak ses anlam olsun. Bir dünya her yerde yankılanan, Fanon, Freire, ince denemeler dizili yağmurluk cepleri, duvarda şiirler, tıkırdayan ıslak mor teksir aletleri -bir fikrin duygusu. Bir duygunun fikri. Aşkın bu denli kesin olabileceği. Ve geçmiş? Sistemleri, şekilleri yıkmak geçmişi yıkamaz ne de, etkilerini umursamayışımızı Ne de bu soğuk yanlış adlandırılacak. Etkileri vardı. Bir dünya kendini her yerde tekrar eden: ortadan kaldırılanlar. Gerçek üstü, hipergerçek, sanal nedir şiir nedir mısra nedir yeni nedir. Politik sanat nedir. Eğer bizler (kim?) sadece anlamlar kısıtlanıp aldatılırsak. 3. Geçmiş bir kabuk değil yine de değişim sürüyor Özgürlük. Bir kere değildir, dışarı çıkmak Samanyolu’nun altında, ışık ırmaklarını karanlık kırlarını hissederek- özgürlük her gündür, kaçınılmaz olarak düzyazıdır, rutindir hatırlayarak. Lime lime yıldızlı dünyaları birleştirerek. Kaybolan tüm koleksiyonlardan. 4. İşte böyle bir duygudur korktuğun bir şeyi yapmak. Korktukları bir şeyi yapmak. (Fort Dix’te yaşanandan daha mı farklı olurdu, gözyaşlarının tam hacmini hissetmeye başlayarak, dökebileceğin tüm gözyaşlarının ölçüsünü, yalancı gururdan, yalancı umursamazlıktan, yalancı cesaretten içinde tuttuğun soğan doğrarmış gibi ağlamaya başlayarak, ama hiç durmaksızın, sonsuza dek, kimya gözyaşları, katalizör gözyaşları, hırs gözyaşları, kendin için döktüğün gözyaşları, askeri cezaevinde işkence gören askerler ve işkencecileri için gözyaşları korku gözyaşları, yetişkinlerin güç alanına adımını atan çocuğun, erkeğin şiddet alanına adımını atan kadının, rahatlama gözyaşları, bedeninin burada olduğu bunu yaptığın, kalan son inkarlarının bittiği) Bu evde gözyaşlarım sel gibi akıyor hindistan-madras-rengindeki yaprakların, lağımın kirlettiği derelerin ve yaşlı ile çocukları yalayan şiddetin Vermont’unda ve korkuyorum kafamdaki dilden Yalnızım, yanımda bir dil ama bir anlamdan yoksun bir kelimenin sayfaya bir gözyaşı gibi damlayıp izini bırakmasını isterken yıllar önce yazdıklarımı hatırlıyorum: kelimelerimiz bizi yanlış anlıyor Kapının azıcık bile aralanması için tüm anahtarları denerken kilitli mi yoksa kullanılmadığından dolayı sıkıştığını mı bilmeden tüm anahtarları tekrar tekrar denedikten sonra hepsini bir kenara fırlatıp bir balta için etrafa bakınırken dünyanın böyle mi değişebileceğini bir hayatın böyle mi değişebileceğini merak ediyordum Bütünlük değildi istediğim (devrimin öngörülebileceği ve oraya gelindiğinde bize kendimizi ve birbirimizi verebileceği gibi eski fikirler) iyi bir toplum tasvirlerini dinlemeyi uzun süredir bırakmıştım Değişim iradesi zihinde değil bedende başlar Politikalarım bedenimdedir, her direniş eylemim ve başarısızlığımla artar ve genişler 4 yaşındayken dolapta kilitliyken duvara vücudumla vurdum bu eylem hala bende Hayır, bütünlük değil: ama parçacıklarla baş edebilecek bir tabire ihtiyacım vardı (korktukları da budur.) sana dokunmaya ihtiyacım vardı elimle, vücudumla ama aynı zamanda kelimelerle kendimi onunla duyabileceğim içinde kendimi görebileceğim bir dile ihtiyacım vardı ahşap üzerine sürülen pigmentler gibi bir dil kan siyahı, cinsel yeşil çelişkilerle damarlı kırmızılar tüpün basıncıyla fışkırıp ahşabın eskimiş yüzeyini lekeleyen sperm veya gözyaşı gibi ama söylemek istediğim bu değil bu görüntüler değil anlatmak istediğim (korkuyorum.) Demek istiyorum ki, bana cevap ver kötü konuştuğumda seni seviyorum, tehlike altındayız senin çocuğuna sahip olmak istiyor, merhamet göstermemizi istiyorum birbirimize o kadının elini tutmak istiyorum değiştiğini görüyorum bütünlüğü sevdiğimi düşünürken sende sevdiğim şey oysa değişimdi birkaç yıl sonra unutulacak olan söylediklerim benim için bu ya da herhangi bir şiirden daha önemli ve dinlemeni istiyorum kötü konuştuğumda şiirle değil, gözyaşıyla en iyi halim değil, en kötü halimle ve bu tekrarlar bizi asla birlikte olmayacağımız bir yere doğru sürüklüyor bedenimin şarampolünde asla görünmeyeceği kör gözyaşları arasında, başka bir eylemin açıklığına götürüyor (korkuyorum.) Yaşamanın en kötü yolu değil. 5. Bugün Marie Curie hakkında bir şeyler okuyordum radyasyonla bağlantılı bir hastalığa yakalandığını biliyor olmalıydı vücudu yıllarca arındırdığı element tarafından bombalandı Görünen o ki gözlerindeki kataraktın, test tüpü veya kalem tutamayana kadar parmak uçlarındaki çatlayan ve iltihap toplayan cildinin kaynağını sonuna kadar inkar etti Öldü, yaralarını inkar eden ünlü bir kadın olarak yaralarının gücüyle aynı kaynaktan geldiğini inkar ederek 6. “Kolay olmayacak, uzun sürmeyecek çok vakit almayacak, bütün düşünceni işgal edecek kalbini tamamen saracak, nefes nefese kalacaksın kısa sürecek, kolay olmayacak kaburgaların sıkışacak, kalbini tamamen saracak uzun sürmeyecek, tüm düşünceni işgal edecek bir şehrin, bir yatağın işgali gibi bütün tenini sarmalayacak, kolay olmayacak Sana karşı direnemeyen bizlere doğru geliyorsun sana asla direnmek istemeyen bizlere doğru geliyorsun bizden parçalar alıp asla planda olmayan yerlere götürüyorsun hayatımızdan parçalarla çok uzaklara gidiyorsun kısa sürecek, nefes nefese kalacaksın kolay olmayacak, iraden olacak” 7. Herhangi birini sevmek kimsenin kaderi değil. Kazalar oluyor, bizler kahraman değiliz, araba kazaları gibi hayatlarımızda bizi değiştiren kitaplar, taşınıp sevdiğimiz mahalleler gibi. Tristan ve Isolde benzeri bir hikâye, kadınlar en azından bilmeli aşk ile ölüm arasındaki farkı. Zehirli tas yoksa, pişmanlık da yok. Ses kayıt cihazının ruhumuzu yakalamış olduğuna dair bir düşünce: bu ses kayıt cihazı sadece çalınmamalı ama aynı zamanda bizi dinlemeliydi, ve bizden sonrakilerini öğütlemeliydi: biz buyduk, böyle sevmeye çalıştık, üzerimize saldıkları güçler bunlardı, içimizde saldığımız güçler bunlardı, içimizde ve üzerimize, üzerimize ve içimizde. 8. Bugüne kadar dile getirilmeyen sorun, nasıl tedavi edilmemiş yası tutulmamış acının susturulması beklenen bir dünyada hasarlı bir vücutta yaşayabilmektir. Sorun histerisiz, herhangi birinin vücudunun acısıyla bedenin dünyasındaki acıyı birbirine bağlamaktır. Zira bedenin dünyasıdır sonsuza dek yok etmek istedikleri. Dünyaların en iyisi bedenin dünyasıdır yaratıklarla dolu olan endişeyle dolu öyle şekilsiz yine de elimizdeki en iyi şey soyut dünyalar arasındaki salımız ve bu yeryüzünde ne kadar uzun süre yaşayacağım; sınırlarına kadar yürüyerek asla bedelini hesap etmeden Eğer hissetmek güvenilir olmamaksa bizi dinlemeyin eğer acı içinde olmak öngörülebilir olmaksa buruk duygular içinde zorbalanarak o zaman bizi dinlemeyin Eğer birbirini karıştırma tehlikesindeysek kişisel sorunumuzla sokaklardaki acıları o zaman bizi dinlemeyin eğer cezalandırılmama karşı hiddetim sizi korkutuyorsa bizi dinlemeyin o güzel boyalı maskelerinizdeki yarış kayaklarınızı çıkarın Bir fikrin mahsuruyken, hislere sahip olamazsınız Hisleriniz olmayınca kendinizi belki bir tanrı gibi hissedebilirsiniz 9. Kara pencerecamında bulanık bir yüz – hala benim mi? Kimdi beni değiştirmeyi uman- Nelerdi bunu deneyen? Pencere camını süpüren ve üzerine bastıran ne neden ötesini ya da içini göremiyorum- insanların kül olmuş, eğri büğrü, sürekli değişen dili hala sen misin?
·
202 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.