" Kader, hoş geldin
Dayak, hoş geldin
Yalnızlık sen de hoşgeldin."
Syf.159
Umudunu koğuşunu cocukluk masallarıyla özdeşleştirdiği böceğe yükleyen bir mahpusun romanı : Sen.
Mehmed Uzunun yine harika bir romanıyla karşı karşıyayız. Her zaman ki akıcı dili, zengin üslubuyla buluşturduğu "Sen" romanını okurken romanın içinde buldum kendimi, onunla birlikte yaşadım olan biten her şeyi, beni derinden etkileyen ve bazı gerçekleri tekrar hatırlamama neden oldu.
Konu olarak Diyarbakır Zindanlarında yaşanan acının, işkencenin, zulmün, baskının gerçek yüzünü tekrar gözler önüne serdi bu roman.
Yine hiçbir düşüncenin özgür olmadığı, Kürtçe dilinin, Kürtçe kitaplarının yasaklı olduğu yıllardan yola çıkıyor Uzun. Romanda geçen karakterin ismi belirtilmemiş bu da akıllara yazarın kendinden yola çıkarak bu romanı yazdığına işaret ediyor. Bildiğiniz gibi sürgün yemiş, hapis yatmış zamanında.
Diyarbakır zindanından söz ederken ;
"Buradaki dünya, zulüm, işkence, zorbalık, haysiyetsizlik, ahlaksızlık üzerine inşa edilmişti."
Syf.170
Onun gibi bir sürü kişi tek hücrede, aç ve sussuz, dayaktan tüm kemikleri kırılmış vaziyette, hiçbir yerleri sağlam kalmamış, hangi sebepten, neden burda olduklarından habersiz, sahi suçları neydi ? Sahip oldukları dilleri mi ? Kürt olarak
doğmaları mı ? ... İşkence yapılırken çıkan sesleri söylediği stranlarla( şarkılarla), beyitlerle, şiirlerle bastırmaya çalışan, koğuşunu paylaştığı tek canlıyayla konuşmaya çalışan bir mahpusun romanıdır:Sen
" Ve vurmaya başladılar.
Dövdüler oğul saatlerce dövdüler.
Önce yumruklarla, sonra coplarla, tekmelerle vurdular sana oğul...
Her yerine vuruyorlardı. Gözlerin bağlı, ellerin bağlıydı. Vuruyorlardı. Ahh oğul ahh..."
Syf.186
Nasıl bir vahşettir bu? Nasıl bir işkence ? Nasıl bir zulüm? İnsanların biribirine yaptığı bu haysiyetsizliği tarih boyunca hayvanlar birbirine yapmamıştır. Bunların çoğu yaşanmış gerçekler, belki niceleri vardır böyle bihaber, bilmediğimiz, duymadığımız... Acı , korkunç, tek kelimeyle vahşet...
"...Kürt diye bir şey yok diyordu. Güneş, ay, yıldızlar yok der gibi. Bir halkın varlığı nasıl inkar edilebilirdi ki ? "
Syf.185
" Kardeşler
Dostlar, yoldaşlar
Hürriyetten, hayattan, çiceklerden, sudan
Yoksun geceler
Korkunçtur
Kancadır insanın yüreğinde
Berrak Diyarbekir gecelerinin göğünde
Zindandan
Aya, yılzdızlara bakın
Ey binlerce yıllık sevgililerimiz
Zindandayken dostlarımızdır onlar"
Syf.182
" İçerde bir tarafın yapayalnız kalabilirsin,
Kuyunun dibindeki taş gibi.
Fakat öbür tarafın
Dünyanın kalabalığına öylesine karışmalı
Ki,
Sen ürpermelisin içerde,
Dışarda kırk günlük yerde yaprak
Kımıldasa. "
Syf.122
" Aman gönül
Kalk çevir yüzünü Kürdistan ülkesine
Var virane Diyarbekir'e yiğitler diyarına
Bu sabah varıp, bir taş koparacağım kanlı
Hapishanenin duvarından
O taşı basacağım bağrıma
Gurbet ülkesindeki delikanlımı hatırlatıyor
Diye avunacağım onunla
Haydi sür haydi bağrımın ömrüyle birlikte
Haydi sür uzak yolun yolcusu ,sür yaşlı
Kaderin sahibi "
Mehmed uzunun her romanını severek okudum,okuyorum. Bu da yer edindi bende... Umarım siz de severek okursunuz.