Gönderi

(...) Bir hafta sonra hiç beklenmeyen ama daha önceki olayları bastıran ve devrimin gidişatını belirleyen bir şey oldu. İttilat gazetesinde 7 Ocak günü sürgünde yaşayan Ayetullah Humeyni'yi karalayan bir yazı çıktı. Bu güne kadar bu yazının kimin kaleminden çıktığı belli olmadı. Uzun süre o zamanki Enformasyon Bakanı Daryuş Hümayün'den kuşkulanıldı. O ise, yazarın kendisi olduğu yollu iddiaları yadsıdı ve mektubun kendisine, İttihat'ta bastırsın diye Saray'dan verildiğini öne sürdü. Bu ifade, makalenin Şah'ım isteği üzerine Perviz Nikşah tarafından yazıldığı savını güçlendirdi. Nikşah bir kaç yıl önce karşı tarafa geçen ve zamanla rejimin sözcüsü ve ideoloğu işlevini üstlenen eski bir yoldaşımızdı. Üçüncü bir söylentiye göre ise makale, rakibi ve halefi Başbakan Amuzgar'dan öç almak isteyen Saray Bakanı Hüveyda tarafından yazılmıştı. Gerçek şu ki, kim yazarsa yazmış olsun, yaptığının sonuçlarını görebilmekten aciz birisiydi. Yoksa yazmaktan vazgeçerdi mutlaka. Makale basılır basılmaz kutsal kent Gom'da on binlerce kişi sokağa döküldü ve rejimden İslamiyet'e ve ruhani önderlere yapılan bu hakaretleri geri almasını istedi. Ve bu konuda rejim nedense katı davrandı. Yürüyüşleri bastırmak için askerler ve polisler gönderildi. Acımasızca kalabalığın üzerine ateş açıldı. Ölü sayısı üzerine her zaman olduğu gibi değişik verilerde bulunuldu. Şah yedi, muhalefet ise 200 kişinin öldüğünü iddia etti. Gerçek olan, ölülerin yanı sıra, yüzlerce yaralı ve sayısız tutuklamaların olduğudur. Gom'da olanlar, ayaklanmaları hızlandırmakla kalmayıp olayları da son kertesine getirdi. İslam geleneklerine göre, aradan yedi ve kırk gün geçince ölüler için bir tören yapılır. Böylelikle Gom'daki cinayetlerden sonra yürüyüşlerin cereyanı da saptanmış oluyordu. Gom'daki olaylardan tam kırk gün sonra en büyüğü Azerbeycan eyaletinin başkenti Tebriz'de olmak üzere birçok kentlerde yürüyüşler yapıldı. İsyan sözcüğü bu yürüyüşleri daha iyi tanımlar. En az 50 000 kişi, iki gün boyunca sokakları doldurdular. Çarşıdaki bütün dükkanlar kapalı kaldı. Nümayişçiler bir sürü bankayı, resmi binaları ve özellikle Rastakis Partisi'nin merkezlerini ateşe verdiler. Rastakis Partisi, Şah tarafından kurulmuştu ve yasaklanmamış tek partiydi İran'da. Gom ve Tebriz'deki yürüyüşler, bir noktayı gözler önüne seriyordu: Önemi küçümsenemiyecek ama şimdiye dek ne solcular ve aydınlar, ne de muhalefetin önderleri tarafından dikkate alınmış bir güç ortaya çıkıyordu: İslamiyet. Birkaç hafta içinde ülkedeki sayıları on bine varan tüm mollalar harekete geçirilmişti. Her yere yetişiyorlardı, her kente, her köye, ve de Kuran'ı okumuş ruhani önderler olarak halktan saygı görüyorlardı. Devrime hizmet vermeye başladılar. Her biri bir parti kodamanı, mektep görmüş bir kışkırtmacıydı sanki. Hiçbir silahlı polisin veya askerin giremiyeceği camiler, parti merkezleri işlevini görmeğe başladı ve milyonlarca iman sahibi partiye üye kaydedildiler. İslam ideolojisi ve Şiilerin şehit düşme tutkusuyla silahlandırılmış, makineli tüfek kurşunlarına ve tank mermilerine göğüs germeye hazır olarak savaş meydanına gönderildiler. Önder olarak da on beş yıldır kutsal Irak kenti Necef'te yaşıyan Ayetullah Ruhullah Humeyni'yi seçtiler.
·
62 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.