Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Külkedisinin Prenses Düş'ü
Anladım ki bir şeye başlarken hevesle, tutkuyla, inançla başlamak çok önemliymiş. Kompozisyon yazdığım sınavları hatırlıyorum, ifade yeteneğimin güçlü olduğunu beyan eden öğretmenlerimi, kalem tutan minicik ellerimi, inanmak başarmanın yarısıdır diye bastıra bastıra yazdığım kağıtları... Bitirmek, inanmakla oluyormuş. İnanmadan yaptığın her şey yarım kalıyormuş. Oysa yaşım ilerlerken ellerim minicik kalacağına inanmazdım. Önce kalemlerim silindi, sonra hafızam, harflerim karıştı, hiçbiri birbirine benzememeye başladı, ardından gelen ergenlik bunalımları... Üç renk oldum mavi, siyah, yeşil... Sonra bir adam gördü beni, mavi, sarı, yeşil... Kimdim ben? Bilmediğim ummanda kaç kulaç attım ve nerde başladı sığ sular... Ah, içinde yürüyebileceğiniz suyu kulaçlamak ne kadar yorucuydu. Aslında daha yorucu olan içinde yürüyemeyeceğiniz sularda kulaç atmaktan korkup, yine de içinizdeki bir suya kulaç atma dürtüsünü yenemeyip, adımlayacağınız suyu kulaçlayarak kendinizi oyaladığınızı fark ettiğiniz o andı. Korkarak gelişebilir mi insan? Potansiyel, ortaya çıkmamış gücün tanımıdır. Kendinizin en iyi versiyonunu ararken, sığ sularda kalabilir misiniz? Körelmemek için her gün aynı konumda hareketleri tekrarlayarak ilerleyebildiniz mi? İleri, mükemmel bir paroladır. Peki ya gerisi yoksa... Zıttı olmayanın varlığı nasıl tanımlanabilir ki? Saaaaar saaaaaaar sar makarayı, çööööz çöööz çöz makarayı... Aaaa, makara yok! Neyi sardık biz? Bir çocuk olmayı özledik biz, herhangi bir çocuk olmayı değil, O çocuk olmayı. Yetişkinliğin dehlizlerinde sıkıştı O çocuk. Biliyor musun özlemeyi bile unuttum. Kalbim O çocukla kaldı, aklım pervane kör bir ışığa. Birinin bir şeyiyken geri kalan her şeyin hiçbir şeyi olabilmek ne muazzam bir duyguymuş. Ne diyor şimdi ona kişisel gelişimciler "ana odoklanmak". Merak ediyorum mesela gerçekten kişisel olarak gelişebiliyorlar mı? Bence kendi söküklerini bile dikemiyorlar, başkalarınaysa Gül Çıkmazları yaratmaya çalışıyorlar. Sevgili baylar-bayanlar belirtmek isterim ki tırmanarak çıktığınız merdivenleri kayarak iniyordunuz. Ay, öyle mi zevkli olur bir düşüş... Ama ne düşüş... Asla tekrar kül kedisi olmayacak prenses edasıyla... Tik-tak tik-tak, saat 00.00, yaş 60... Tek dostunuz ekmeğimizi kemiren fareler... Mesela diyorum fareler, kemirecek ekmek bulamadığında sizi kemirmeyecek mi sanıyorsunuz? Kapitalizm mi dedi biri, dostlarınıza hiç baktınız mı, kendi bedeninizdeki Özgürlük Anıtı onlar... Devasa, büyüleyici bir metal yığını... Eee, seyrediyor musunuz siz hala manzarayı? Merdivenlerden kayarak inmeyi unutmayın kül kedileri... Sonu kötü biten masalların iyileştirilmiş versiyonları... Eve dönme umuduyla bıraktığınız ekmek kırıntılarını belki alıcı kuşlar belki de fareler yedi. Sizin bir prenses olmadığınız, başkaları tarafından bir araya getirilmiş seslerle haykırılan gerçek... Artık bir kül kedisi olamayacağınızın ise doğruluğu herkesçe ikrar edilmişti. Merdivenlere tırmanan kül kedisiyle, merdivenlerden kayarak düşen prenses aynı kişi. Prens, çok mutsuz. Manzarayı seyredecek prensesi yok. E canım, prens de mutluluğunu başkasına bağlarsa pek tabii sonunda mutsuz olur. Ama yalnızlık Allah'a mahsus, taşşşlar bile yosun tutarken... Amaaaaan, prens de boş gezenin boş kalfasıymış... Fark ettiniz mi, tembel bir babanız yok, olamaz çünkü. Ama işleyen demir pas tutmaz değil mi!!! O öyle değil, işleyen demir yıpranır. Bak mesela kömüre bak! Sobaya atsam yanacak, bekleye bekleye elmas oldu. Beklemek değerimize değer mi katıyor? Yok anacım yok, yalan onlar. Bakıla bakıla değerleniyor, yoksa toprağın altındaki elmastan gemolog bile habersiz. Peki ya kimse bulamazsa, neye dönüştüğümüzden kimin haberi olacak? Birinin bizden haberdar olması gerekir mi? Ama başkaları bizi bulmazsa varlığımızı nasıl kanıtlayacağız? Uzaylılar!!! Biz de başkasının uzaylısıyız, ne kadar bulabiliyoruz başkasını? Kim daha çok uzaylı? O adam olmadığı kesin, hepiniz biliyorsunuz O adamı. Ortak bilinç mi deniyor buna? I-ıh, ben kabul etmiyorum bunu. Daha neyin gerçek olduğunu bilmiyorken, o şeyin doğruluğu ya da yanlışlığı hakkında nasıl ahkam kesebilirsiniz? Ah, bilim..! Yağmurun birçok yağma nedeni vardır. Ve bir gün ortaya konan bir neden sizin bütün nedenlerinizi yıkayabilir, tertemiz, mis gibi, ışıl ışıl... İşte öyle değişken bir nedenle ortak hayatı aynı hislerle yaşıyorsunuz. Empati..? No, no, no. Bu bahsettiğim çok daha ötede bir şey, biliyorum, çünkü o çoktaaaaaan geride kaldı. Çoktan çok gitti, azdan az, geldik mi hepimiz varış noktasına... Pardon, başlangıç diyecektim. Ne kadar Virginia Woolf bir kızdım. Bilinç akışı tekniğini bile bilmeden ne kadar da tez yapıştırmışlardı yaftayı. Ama onlar öyle demişlerdi ya ben artık Virginia Woolf'tum. İnandınız mı? Ben hiçbir zaman inanmadım.
·
284 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.