Gönderi

Tahrir Vazifeleri kitabından..
Piyasaya göre en yetişkin kimse “üçkağıtçılıkta” en ileri noktada bulunandır. Ben - merkezcilikten uzaklaşmak, ben`imizin bağlantı kurdu gerçekliği merkez saymamız anlamına gelir. İnsanın diğer yaratıklardan ayıran bir 'tasarı' olarak varlığını, kendisine ulaşan 'haberler' aracılığıyla hissedebilme imkanıdır. Demek ki, insan kararlar alarak varlığını inşa etmez, ama yaratılışını gözlemleyerek varoluşunun tadına varabilir. Allah'a râm olduğunu bilmek, aynı zamanda Allah'ın verdiği bedene hangi mükellefiyetlerin düştüğünü bilmekle eşanlamlıdır. Kültürün baskıcı vasfı veya baskıcı vasfıyla bizi etkileyen kültür, bir bakıma bizleri başkasının dokunduğu düşünce kumaşını giymeye zorluyor. Her “keşke...” düşünceden uzaklaşmak, insanla ilgili asıl endişeyi tanımaktan kaçmaktır. Das Danken dankt (düşünce şükreder) Düşüncenin yalnızca bir zihin hüneri olmadığı, beraberinde bir ahlak getirdiğini anlatıyor: düşünmek ve şükretmek arasında kurulan yakınlık. İnsanın sınırsız ihtiyaçlarıyla bu ihtiyaçları tatmin edebilecek sınırlı araçlar veya kaynaklar arasında kurulması muhtemel çok çeşitli dengeleri araştırmak iktisat biliminin konusudur. (İhtiyaçla istek arasındaki farktan ötürü ihtiyaç kelimesi bilerek kullanılmış) İnsanlar olarak ihtiyaçlarımız diye bildiğimiz, ihtiyacımız sandığımız şeyler birer yapıntı; oysa isteklerimiz, özümüzden yayılan eğilimlerin uzantısı. İsteklerimizdir biz insanları hayat içinde anlamlı bölgelere ulaştıracak, ihtiyaçlarımız değil. İsteklerimiz, istencimizin (irademizin) harekete geçmiş (kinetik) halidir. İsteriz, istekte bulunuruz, dua ederiz. ... İnsanoğlu hiçbir beklentisi olmaksızın beklerse kendini hakikate doğru atmış olur. Bu atış, bu atılış her insanın işitme, kabul edilme çapına göre hakikatle bağlantı kurmasına, doğrudan payını almasına fırsat verir. Bekleyen, bekleyişinin sebebi olan değerlerin bekçisi kaldığı sürece doğru ile bağları kurabilecek hazırlık içindedir. Hazır olan huzurdadır zaten huzursuzluk hazırsızlıktan başka nedir ki? Öz`lük bende değil. Bende bulunan yalnızca kulluğumdur: Oluşa ve ölüşe, olduruşa ve öldürüşe açık kuluğum. Oysa kainat kendini zahir olarak sunuyor ve insanlara görünenden geçerek görünmeyene ulaşma imkanı olarak insanlara hitap ediyordu. Böylece bilim bir dil kurdu, felsefe bir konu ortaya attı, sanat biçim geliştirdi. İşin aslını zahiri batınla irtibatlı kılmak suretiyle bilinebileceğini saliklerine gösteren yüz yıllar, bin yıllar boyunca yalnızca din oldu. Dinin teklif ettiği teslimiyet bütün yanılgıları aşarak görünenin ötesini gözlemleme yolunu açar. Yoksa teslimiyet dediğimiz kendi kendini zorunluluk içinde hoşnutsuzluk veren yanılgılara sırtını dönerek, gönüllü bir yanılgıya dalıvermek değildir. Haddi aşmayanlar varlıkların besle,ndikleri bağı koruyanlar, yaratılanı Yaratan`dan ötürü sevenlerdir. Allah için sevmek karşılaşılan yaratığın kainatta bir yeri olduğunu ve bu yerin yaratılış bağıyla korunduğunu bilmektir. İşte uğruna yaşanılan şey tamamen dünyaya ait ve dünyaya bağımlı bir şey ise; yaşama iradesi dünyada kalmaya yönelmiş ise intihar artık dünyada kalınmayacağının bir ifadesi olarak belirir. Öte yandan uğruna yaşanılan şey aşkın biri değerse, insan kendi hayatını o değer ölçüleri ile biçimlenmesini kabul eder. Uğruna yaşanılan şeyin uğruna ölünmesi 'intihar' olmaz. Gerçekten ölüş biçimi değildir bir ölümü diğerinden ayıran; ölümün sahiden ölüm olup olmadığıdır. Sevgi dünyadan sakin kalınabilir bir ilişki kurar; aşk sükûneti bozar, insanlara varoluş eylemine fırlatır. Nihayet kendi eliyle dünyadaki değişmelere vesile olan insanoğlu yaptıklarının sorumlulukla kopmaz bağları bulunduğunu ancak teslimiyetin anlamına vararak yani İslam'a girerek öğrenebilir. Yani biz de kainat gibi olmak istiyoruz: Hem tümüyle değişmek, hem de tıpatıp aynı kalmak. Bizim karnımız palavraya tok değilse eğer bize karşı sözü yem olarak kullananlar hep çıkacaktır. Söylediğimiz zaman anlamaktan anladığımız zaman söylemekten vazgeçiyoruz. Çünkü katılaşmadan (sözün iletilebilecek ölçüde bir biçime girerek yoğunlaşmasını sağlamadan) söyleyemiyor; yumuşamadan (iddialarımızı sözün bize sızmasına elverecek ölçüde gevşetmeden ya da askıya almadan) anlayamıyoruz. Katılıklarımızın muhatabımızdaki yumuşaklığa denk düşeceği; muhatabımızdaki katılığa karşı kendi yumuşaklığımızı sunduğumuz bir konuşmayı gerçekleştirebiliriz. Bu bir imkan yalnızca, kaçınılmaz bir gereklilik değil. Dilin açılışı ve bizim dile açılışımız varlığın önünde varoluşumuzun cereyanını sağlar bize. Ölümü göze alışın hayattan vazgeçmek değil, hayatı anlamlandırmak olduğunu söylemeliyiz. İnsanın sırf 'düşünceli' olduğu için 'düşüncesizce' hareket edebileceği ihtimal dahilindedir. Eflatun bu dünyadaki düşüncelerimizin gerçek alemdeki ideal biçimlerin bir yansıması olduğunu ve bilimin bir hatırlamadan ibaret olduğunu ileri sürdü. Düşüncelerle dünya ve kainat çekip çevrilmez. Dünyanın çekilip çevrildiğini göstermeyi bize düşünceler sağlar. Düşünceli insan bunu düşündüğü için düşünceli, düşüncesiz insan da bunu düşünmek istemediği için düşüncesidir. “Bir şey çok önemli değilse, hiç önemli değildir.” 'Ben-Sen' ilişkisinde 'Ben' kendini yalıtarak değil 'Sen' de kendini bularak ve 'Sen'in 'Ben'de kendini bulmasına imkan tanıyarak 'Ben' kılabildiği için aralarında bir barışıklık vardır ve Sen ve Ben bilişmektedirler. 'Ben ve Sen'in barışıklığından, bilişmesinden parlayan bilgi 'O' hakkındaki bilgidir. İnsan tamamlanmamış bir tasarıdır ve bu tasarıyı dünyadan edindiğimiz ölçülerden birine veya birkaçına indirgeyerek anlamlandırmaya kalkıştığımızda insan gerçeğinden hızla uzaklaşırız. Bizi Yaratan bizi yaratmakla rolümüzü de belirlemiştir. Bu rolün baş rol olduğunu kabul etmediğimiz zaman nankörlük etmiş, inkara düşmüş oluruz. Anladıklarımız, öğrendiklerimiz her zaman neyi anladığımızı dile getirdiğimizden fazla olduğu için başka insanlarla aramızdaki mesafe hiçbir zaman kapanmayacak. Öğrendiklerimizin etkinliklerimizle uyumu asla beklenen, umulan kıvama ulaşmayacaktır. Modern burjuva düşüncesi hakikat arayışında dünyaya teslimiyeti pekiştirecek ve do you larda keskinlik kanılarda sağlamlık elde edilecek bir yol zlediği için İslam'la zıtlaşan bir yapı kurdu. Hayran olarak ve hesap vermeyi düşünerek yaşanan bir hayat hakikate erme yolunun açık tutulduğu bir hayattır. Hakikat yolunda mesafe katettikçe cismani varlığımıza yönelen tehlikelerin asli tehlikeler olmadığını, asli tehlikenin insan olarak kazandığımız anlamın kaybedilmesinde yattığını kavrayabiliyoruz. İnsan kendi kurtuluşunu paraya, iktidara, şöhrete, sahip olmaksızın; ama hakikat yönünde mesafe kat etmekle sağlayabilir. Yaşadığımız sürece sevinç de tasa da olacak hayatımızda. Bu oluşlar içinde hakikatin işimizi yaradığı yer tasamızın ve sevincimizin ne için olduğunun bize açıklandığı yerdir. Hakikat bize saadet üreten bir makine temin etmez, ama ızdırap üreten makineyi işlemez hale getirir, bozar. ... İnananlar için ölüm hakikatin bizatihi kendisi değil ve fakat hakikatin galebe çaldığının en keskin kanıtıdır. ... Hakikat doğruluğuna güvenme, varlıkta ve varlıkla itminan bulmalıdır. Hakikat her alanı ve her zamanı kapsadığı halde her sınırlı alanda ve her belirli zamanda mahiyeti yeniden keşfedilmesi gereken, keşfedilmesi kaçınılmaz bir değerdir. ... Yalnızca insan hayatına bağımlı bir muhteva kazanmış gerçeğe hakikat diyoruz. ... Başkalarını ben - sen bağlantısının anlamına varmak için gerekli unsurlar olarak görüyor ve her karşımıza çıkışlarında veya bizimle her temaslarında hakikatin şümulünün genişlediğini fark ediyorsak, başkalarının 'bizi'i zenginleştiren ve hakikat ilgimizi güçlendiren unsurlar olduklarını da fark ediyoruz demektir. Bu olgunluk seviyesinde hakikati kendimizden daha çok sevmemizin ve başkalarına hakikaten daha çok sevmemizin yalınkat bir özgecilik, bir acıya tahammül biçimi değil de yapıcı bir duygu olduğu tecelli etmiş olur. Yaşadıklarım için yazdığımı, yazdıklarım için yaşadığımı anlayacak kadar talihli olduğumu süreç içinde, sürecin sona erişiyle öğrendim. Yazarken hep beni bir yerden varmış meğer! Yedeni severseniz yedilmenin tadına payan yok. Meğer hiç yalnız değilmişim. Peri masallarında gerçekleştiğini gördüğümüz ani değişimlerin beklentisi, yerini gerçekliğin harikulade tarafını fark etmeye bırakmışsa insan kendine yakışan olgunluğa adım atmış demektir. |pin.it/6aKsoSM - pin.it/owb230I - pin.it/4dwfQ8b
Tahrir Vazifeleri
Tahrir Vazifeleri
·
145 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.