Gönderi

236 syf.
6/10 puan verdi
Uçuruma Atlamak woa.
La misère Eğer bu kitabı tek bir kelimeyle anlatacak olsaydım, bu kelimeyi kullanırdım. la misère. Fransızca olan bu kelime sefalet manasına geliyor. Ve Doğu Londrayı ifade ediyor. Normalde buralarda sanayi devrimini, bunun etkilerini ve Doğu Londra ile olan bağlantılarını anlatacaktım ama çok üşendim o yüzden merak edenler gidip araştırabilir. Kitap iki kısımdan oluşuyor. İlk kısımda yazar Doğu Londradayken yaşadığı anılardan bahsederken diğer kısımda halkın sefaletine dair konu konu analizler yapıyor. Açıkçası kendim için söylemem gerekirse ilk kısım benim için mükemmeldi. Eğer kitap sadece ilk kısımdan oluşsaydı yaklaşık 8-9 puan civarı bir şey verirdim herhalde. Çünkü her ne kadar anı okumayı çok sevmesem de bu ilk kısım çok akıcı ve merak uyandırıcıydı. Jack London kendisi gidip oraları gezdiği ondan sonra da kelimelere döktüğü için, kendisini maceraları yaşayan bir ana karakter gibi görüyoruz kitapta. Hikayenin okuyucuya geçebilmesi açısından benim için gerçekten çok iyiydi bu. Kitaba ayrı bir samimiyet katıyor böyle bir durum. Jack'in yoksul insanlar hakkındaki düşünceleri, yaşadıkları çok güzel bir dil ile verilmiş. Zaten Jack London okuduysanız dilinin ne kadar akıcı ve güzel olduğunu biliyorsunuzdur. Şunu eklemek de istiyorum ki benim Jack London'ın dilinde en sevdiğim kısım çocuksuluğu. Bu bir tek bana böyle gelmiş olabilir ama hayata olan bakış açısı ciddi bir adamdan ziyade böyle ve o sebeple olayları ele alış biçimi insanın yüzünde bir gülümseme yaratıyor. Herhangi bir şeyi anlatışı, söyleyişi, betimleyişi... Çok hoşuma gidiyor gerçekten. İlk kısımda da millet ölüyor gibi acıtasyon anlatısından ziyade masalsı bir şekilde tüm bunları aktarıyor olması da güzel bir detay. Fakat analizlerden oluşan kısım benim için büyük bir hayal kırıklığıydı. Açıkçası burda o kısım çok kötüydü, berbattı demiyorum fakat bence gereksiz uzatılmıştı. Çünkü biz zaten ilk yarıda bu sefaletin durumunu açıkça anladık. Fakat Jack London tam kavrayamadığımızı düşünüyor olacak ki oturmuş her kısmında istatistiklere yer vermiş, onu anlatmış bunu anlatmış. Başları belli bir süre aksa da her kısımda tonla şey anlattıktan sonra işte Doğu Londra da böyle sefil ne yaparsınız aa' ya getirmesi belli bir süre sonra bıktırıyor. Bu kısımların yarısını da yazsaymış olurmuş hani. Ki ayrıca ben edebi metinlerde ana havayı bozacak kadar çok bilimsel gerçek görmeyi sevmiyorum. Çünkü zaten sen orda edebi metin yazıyor musun yazıyorsun, bu sorunları herkesin yaptığı gibi kolaya kaçıp makalede anlatmak yerine gidip oraları gezip hikayeleştirerek okuyucuya verebiliyor musun, evet. E o zaman abicim sen neden böyle yapıyorsun? Zaten zor olan kısmı başardıktan sonra o son kısımda 150 sayfa boyunca ekmek bu kadar, şu şu kadar, millet aç aç demeye tekrardan gerek var mıydı? Benim açımdan yoktu. Çünkü sırf o kısımdan dolayı kitaba olan güzel düşüncelerim azaldı maalesef. Kitabı okumamı zorlaştırdı. Bildiğiniz üzere Jack London sosyalist bir yazar ve genel olarak fikirlerini de oralarla bağdaştırıyor zaten. Fakat bunu hikaye gibi daha zor bir yoldan yapabilmişken sonrasında makale havasına girmesi beni çok üzdü açıkçası. Son olarak bitirmem gerekirse, bir arkadaşım bu kitabı elimde görünce aa Jack London mı, zaten Jack London ise konu ya kurttur ya da insan dedi. Ve bunun doğru olduğunu fark ettiğimde hafifçe gülümsedim. Bahsettiği gibi bu kitap da insan, hatta insnalar, hakkında. Eğer sosyolojiden vs hoşlanıp toplumun durumunu görmek istiyorsanız öneririm. => Yazarın sırf bu sefaleti görebilmek için kılık kıyafet değiştirip oraları gezmesi tam benlik hareketti, çok sevdim. => Okuduğum baskının kapak tasarımı ve adı da çok iyiydi bu arada. Hiç birinizin şerbetçiotu toplamak için yaratılmış olmaması dileğiyle. Umarım hiçbir zaman aynasızlar tarafından bankta zorla uyandırılmazsınız.
Uçurum İnsanları
Uçurum İnsanlarıJack London · Zeplin Yayınevi · 20153,594 okunma
·
54 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.