Gönderi

381 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 saatte okudu
Yapı Kredi imzalı mükemmel bir eser. Daha evvel eski baskılardan okumuş bulunduğum ağıtlar ve türküler yanında pek çok halk türküsü ve şiiri de birlikte bu kitapta. Tabi bunlar aslında okurken güzel hatta belirli bir kafiye bulundursa bile aslında çok kötü yazılar. Kitabı kötülemediğimi belirtmek isterim çünkü vermiş oldukları anlam, yazılma sebepleri ve düşündürdüklerini göz önüne aldığımızda bunlara iyi demek için çok kalpsiz olmak lazım. Yani nasıl derler, anlamca olumsuz ama yapı olarak olumlu bir kitap. Sanırım söylemek istediğimi bu şekilde ifade etmek daha doğru olur. Kitabın en ilginç yanı ise daha önce sürekli olarak okuduğumu bilip hissetmem. Bir yaşlı adamın hikayesi var ki zaten o hikâyeyi kaç defa okuduğumu sayamadım artık. Aslında ibretlik bir hikayedir onu da özet geçmek gerekiyor. Şöyle ki kitabın ilk 250 sayfasını su gibi okuyacağınızı düşünüyorum. Tabi şiirin ruhundan fazlaca anlayan, okuduğu her satırı içinde adeta tekrar yaşayan, şiirkolik biri değilseniz. Zaten kısa şiirler, yine de çabuk okunur. Yalnızca şiir de değil tabi. Diğer yandan halk hikayeleri var ki hepsi birbirinden kaliteli. Burası biraz daha okunma olarak uzun sürecektir ama buna mutlaka değecektir. Özellikle pek çok sayfada da yazarın el yazısını içeren satırların kağıda dökülmesi bence önemli bir mesele. O benim içime işleyen ve en az 2 farklı kitapta okuduğum hikâye ise kısaca şöyledir: Ömer Seyfettin’in Gençlikte mi Yoksa İhtiyarlıkta mı hikayesine de çok benzeyen bu hikâyede vaktiyle genç bir adam vardır, bir gün ona gelip felaketleri gençlikte mi yoksa ihtiyarlıkta mı istediği sorulur. O da eşiyle konuşur ve gençlikte her şeyin üstesinden geleceğini, ihtiyarlıkta elden bir şey gelmeyeceğini o yüzden de ne olacaksa gençken olmasını ister. Malını mülkünü her şeyini kaybeden bir adam olur. Dokunaklı bir hikayedir ben okunması gerektiği kanaatindeyim. Çalışma olarak mükemmel, bir şaheser gibi ama ben bunlara iyi diyemem. Başta ölüm olmak üzere çekilen çileler ve eziyetler neticesinde ortaya çıkan ağıtlar bunlar. Oldukça acı verici ve yaşanmış acılar karşısında elden bir şey gelmemesi nedeniyle çaresizlikten yazılmış. Düşünsenize köy ağası gibi biri geliyor sevdiğiniz birini öldürüyor ve çok güçlü yanında da kendi adamları. Tek başınasınız ve ses çıkaramıyorsunuz öldürülmemek için, kim bilir el kadar bebeler var elinize bakan. Ama gelin görün ki elinizden bir şey gelmediği için de yapabileceğiniz tek bir şey var, acı dolu sözler mırıldanmak ve acınızı tek başına yenmeye çalışmak. Bu durum beni çok üzüyor ne diyeyim. Tamamen bitti demek ne kadar doğru? Şimdi pek çok şirket çıktı. Bunların bir kısmı da bildiğimiz şirketler aslında. Yemek, market, enerji gibi başlıca sektörler. Biliyorlar ki yemek yemeden, giyinmeden, elektrik su olmadan yaşayamayız. Mahvediyorlar. Bunlar yetmiyor adeta tekelleşen firmalar durduk yerde öyle şeyler yapıyorlar ki, hiçbir şey yapamasalar kılıfına uydurup çalışma hakkınızı gasp ediyorlar. Her şeyin yolunu bulmuşlar. İşte bu modern ağalık, modern bir derebeylik sistemi değil de nedir? Biz bir ağıt dahi yazamıyoruz çünkü alıştırılmışız? Yaşar Kemal gibi insanlar ise yıllar önce mesajları vermiş ama bir şekilde unutturulmuş. Yani evet arkadaşlar bunlar bir “Ameriganın Oyunu Yeğenim” meselesi olmasa da büyük bir oyun ve bizler bunun içine hapsedildik. Hepimiz bunun içerisindeyiz isterseniz her gece tok yatamayanlardan olun isterseniz milyoner olanlardan. Hepimiz bunun içindeyiz ve çıkamıyoruz. Karanlıkların aydınlığa ulaşacağı ve ışığımızı söndüremeyecekleri bir dünyaya... Hepimize iyi okumalar dilerim..
Sarı Defterdekiler
Sarı DefterdekilerYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 2015234 okunma
·
162 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.