Gönderi

392 syf.
·
Puan vermedi
·
38 günde okudu
278 - Hayatında basketbolun bu kadar yer edindiği biri olarak Yalçın Granit’in sadece ismini (o da üstünkörü) biliyor olmak utanç veriyor bu kitabı okuduktan sonra. Tarih kitaplarına karşı biraz mesafeli dururum normalde. Biyografi kitaplarıyla haşır neşir olabilmem için ise yaşam öyküsünün çok iyi derlenmiş ve kitabın dilinin bir ustanın dokunuşlarıyla donatılmış olması gerekir. Diğer türlü sıkılır ve okuma eylemini kendi kendime eziyete dönüştürürüm. “Adanmak” hem bir biyografi hem de bir tarih kitabı. Bunu, kitabı okurken fark ettim. Türk basketbolunun tarihiyle Yalçın Granit’in bu kadar içli dışlı olduğunu, efsanenin aynı zamanda tarihin büyük kısmına doğrudan etki ettiğini, basketbolla yatıp basketbolla kalktığını, tek yaşam gayesinin her gün en azından birkaç genci daha basketbola kazandırmak olduğunu sayfalarda dolaşırken öğrendim. Kitabın 2016’da basıldığını ve Granit’in 2020’de bu dünyadan göçtüğünü hesaba katarsak biraz da geç öğrendim sanırım. Türk basketbolunun yaklaşık 70 yılına doğrudan müdahil olan bir insandan bahsediyoruz. Oyuncuyken ülkenin durdurulamaz ismi, Avrupa’da nam salmış, bugün dibimizin düştüğü Yunan ekolü, Sırp ekolü, Yugoslav ekolü basketbol ülkelerinin sistemlerini bu ülkelerden önce Türkiye’de uygulamaya çalışmış, o ülkelerde bu sistemlerin nasıl çalıştığını göstere göstere örnek alınması için her yola başvurmuş, tüm imkanlarıyla sadece basketbolun yayılmasını ve yaygınlaşmasını görmeden göçüp gitmemek için çabalamış birisinden bahsediyoruz. Ayrıca bu dibimizin düştüğü ülkelerin efsane isimleri de hep Yalçın Granit'i işaret ediyor. Bizde yaygın değilken, bir sistemimiz yokken "o" vardı, onun adını sayıklardık diyor. “Basketbola dair o kadar kitap yazılmış mı” dedirtecek bir basketbol kitaplığına sahip, ülkede daha doğru düzgün televizyon yokken antrenmanları ve maçları VHS kasete kaydedip tekrar tekrar izleyecek ve oyunculara izletecek, Amerika’dan antrenman ve maç kasetleri getirtip her fırsatta oyuncu ve koç yetiştirmek için seminerler, konferanslar, eğitimler vermek için çabalayacak, maç önü motivasyon konuşmalarına 1 hafta kendi kendini kaydederek hazırlanacak, yıllarca gazetelerden ve dergilerden köşe yazılarını, makalelerini, çevirilerini eksik etmeyecek ve bunu 70’li yıllardan günümüze kadar sürdürecek denli vizyoner ve enerjik bir zihinden bahsediyoruz. Koca kitapta geçen övgüleri burada yineleme gereği duymuyorum ama bu büyük insana, onun basketbola kazandırdığı diğer büyük isimlere duyulması gereken saygıyı yeterince duymadığımızı, bu isimleri ve başarılarını yeterince zikretmediğimizi üzülerek fark ediyorum. Hadi ben neyse. Benden sonraki kuşaklar Ja Morant’i, Zion Williamson’ı, hatta Wembenyama’yı ezbere sayacak da Yalçın Granit’i, Hüseyin Alp’i, Nedret Uyguç’u, Efe Aydan’ı belki kulaklarının ucuyla duymuş olacaklar, belki de hiç duymamış olacaklar. O yıllara dair birkaç görsel içerik bulabilir miyim acaba diye internetin karanlık dehlizlerini arayıp taramama rağmen bulabildiğim birkaç dakikalık birkaç videodan fazlası olmadı. TRT Arşiv’den ümitliydim ama orada bile bulamadım. Belki de ben bulamadım. Korkarım ki eskilerin hikayeleriyle yetinmeye devam edeceğiz ve biz de küçüklere anlatmadıkça yıllar içerisinde unutup gideceğiz. Keşke en azından Murat Murathanoğlu falan elini taşın altına koysa da Bir Zamanlar Amerika, Bu Zamanlar Amerika, Bir Zamanlar Avrupa serileri gibi bir de Bir Zamanlar Türkiye video serileri yapsa. Ne de olsa o daha çok kişiyi tanıyor, daha çok kaynağa erişimi var, daha eskiyi hatırlıyor. Biz de en azından onun ulaşabildiği kaynaklar doğrultusunda Türk basketbol tarihinde yer edinmiş efsaneleri bir kere daha dinleyebilsek, öğrenebilsek ve gençlere aktarabilsek. En azından, neyse ki Yalçın abi gönül verdiği o spor kulüplerinin, Galatasaray'ın ve Darüşşafaka'nın hep gönlünden geçirdiği Avrupa başarılarını görebilecek denli uzun yaşadı. Güncelleme: Yazarken değil de sonradan aklıma gelen bir husus daha var. Yalçın Granit'in esas tahsili jeoloji üzerine. Bu alanda üniversitede asistanlık da yapıyor hatta. Bu mükemmeliyetçiliğini ve iş ahlakını düşünürsek eğer sporcu değil de jeolog olarak kariyerine devam etseydi sanıyorum ki biz yine onun ismini bugün biliyor ve zikrediyor olurduk. Bu akademisyen yönüyle ve çoğunluğu basketbol özelinde olsa da yaptığı İngilizce-Türkçe çevirilerle dilimize çok doğru bir tabir de kazandırmış aslında: Tembelik Hududu. Comfort Zone söz öbeğini dümdüz, barzo gibi "konfor alanı" olarak çevirmekten çok daha doğru ve anlamı güçlendiren bir tercüme bence böylesi. Bundan sonra sık sık cümle içinde kullanacağım tembellik hududunu.
Adanmak
AdanmakAli Granit · Can Yayınları · 201656 okunma
·
55 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.