Gönderi

Tutukluluk ile yalnızlık, çoğu zaman insanların kafasında bir­biriyle karıştırılan iki kavramdır, ama aslında büyük bir yanılgıdır bu. Bir tutuklu yalnız değildir. Hapishane ufak bir toplumdur ve en sıkı bir biçimde soyutlanma bile kişiyi topluluktan kopar­maz -kendi kendine kopmadığı takdirde. Zincire vurulanların kardeşliği, karşılaştığı baskıyla güçlenir, yoğunlaşır ve bu baskı onu daha duyarlı kılar. Duvarları aşar geçer, duvarlar yaşar, konuşur ve sinyal verir. Kardeşlik, birbirlerine ortak görevlerle, or­tak dertlerle bağlı, aynı gardiyanlara sahip, temiz havada sabah hareketlerini birlikte yapan, her koridordaki bütün hücreleri ku­caklar. Dışarıda karşılaştıklarında, bir tek sözcük ya da ufacık bir hareket haber iletmeye ya da kimi zaman bir insan yaşamını kur­tarmaya yeter. Kardeşlik, toplu halde sorgulara giden, Sine­ma'da (Nazilerin komünistlere özel işkence/sorgu odasına çevirdikleri sinema salonu) birlikte oturan ve bir arada geri dönen tutukluları birleştirir. Bu, birkaç sözcükle ve akıl almaz yararlılıklarla kurulmuş bir kardeşliktir, çünkü bir elin sımsıkı kavranışı ya da bir sigaranın armağan edilmesi, içerisine yerleştirilmiş olduğunuz kafesi kırar ve sizi yıkmak için tasarlanmış olan yalnızlıktan çekip kurtarır. Hücrelerin elleri vardır; zorlu bir sorgudan sonra işkence edilmiş olarak geri döndüğünüzde düşmemeniz için sizi nasıl tuttukların­ı hissedersiniz. Başkaları sizi aç bırakarak ölüme sürüklerken onlar sizi beslerler. Hücrelerin, siz idam edilmek üzere giderken sizi seyreden gözleri vardır ve onların kardeşi olduğunuzu, yal­palayan ufacık bir adamla onları güçsüzleştirmemeniz gerektiği için dimdik yürümek zorunda olduğunuzu bilirsiniz. Kanayan birçok yarası vardır bu kardeşliğin, ama yenilmez bir kardeşlik­tir. Onun desteği olmaksızın, alınyazınız olan bu yükün onda bi­rini çekemezsiniz. Ne siz, ne bir başkası.
·
48 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.