Gönderi

Necip Fazıl oldukça kısa boylu, gövdesine göre bacakları fazlasıyla kısa, hiç de yakışıklı sayılamayacak bir adamdı. Gel-gelelim, kendisini bir âfet, bir erkek güzeli sarardı her nedense. Ben, on dört yaşlarındayken, Necip Fazıl'ın üstündeki gömleğe göz koymuş; bu güzel mavi gömleği, benim eski bir gömleğimle değiş tokuş etmesini önermiştim. Hiç de cimri olmadığından, buna hemen razı olmuştu. "Ama ben gömleğimi çıkartırken, sen odada bulunmamalısın" dedi. "Neden bulunmayacakmışım ki? Pantolonunu çıkartmıyorsun, sadece gömleğini çıkartıyorsun" diye karşı koyduğumda, yaptığı açıklamayı hâlâ gülerek anımsarım: Benim yaşımda bir kız çocuğunun, böylesine güzel bir erkek torsosu (Necip Fazıl'ın sevdiği sözcüklerden biriydi "torso"; ikide birde torsosunu överdi) görmesi doğru değilmiş. Çünkü onun torsosunu bir görürsem, ömrüm boyunca bu güzellikte bir torsonun özlemiyle yanıp tutuşacakmışım. Bunu hiçbir başka erkekte bulamayacağımdan ötürü de, hiç kimseye âşık olamayacakmışım, cinsel hayatım kalmayacakmış. Bizim şu çok macho toplumumuzda bile, Necip Fazıl kadar erkekliğiyle gururlanan bir kişi görmedim. Gömlek ve torso olayından on yıl kadar sonra, bizim evimizde kalabalık bir toplantıda, Necip Fazıl, oturma odasının ortasına dikilmiş, "Ben! Erkek! Ben! Erkek!" diyerek, King Kong gibi, ünlü torsosunu yumrukluyordu. Halet Çambel'in yanma gidip, kulağına, "bu işe bir son ver" diye fısıldadım. Halet incecik bir genç kızdı. Ama Türkiye eskrim şampiyonuydu. Takımımızla Berlin Olimpiyatlarına katılmıştı ve şimdi karate moda olduğu gibi, o sırada moda olan jiu-jitsu'yu çok iyi biliyordu. (Bu Japon güreş tekniğini uygulayan elli kiloluk bir kadının, yüz kiloluk bir erkeğin hakkından gelmesi işten bile değildir.) Halet, yavaşça ayağa kalktı, "ben, erkek!" diye göğsünü yumruklayan Necip Fazıl'a gülümseyerek yaklaştı. Sol ayak bileğiyle sağ el bileğini sıkıca tutup, seksen kiloluk Necip Fazıl'ı hop diye omuzuna aldı. Necip Fazıl çırpmıyor; ama Haletin çelik gibi ellerinden kurtulamıyordu. Halet, omuzunda yükü, evin içinde dolaşmaya başladı. Bizler de kahkahalar atarak peşlerinden gidiyorduk. Yüzü allak bullak olan, tikleri artan Necip Fazıl, "rezil oldum, bırak beni, n'olur" diye fısıldayarak yalvarıyordu. Bizler "sakın bırakma!" diye bağırıyorduk. Sonunda, annem araya girince, Halet, gayet zarif küçük bir omuz hareketiyle, Necip Fazıl'ı bir sedirin üstüne atıverdi. Adamcağızın "ben erkek" gösterileri de bitti böylece.
·
42 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.