Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

128 syf.
·
Puan vermedi
Vişne Bahçesi eserindeki ustalığından sonra Anton Çehov okumak şart oldu ve elimde olan bu eserini de okumak istedim. Öncelikle şunu söylemek istiyorum, dönemi ve dönemin sorunlarını bu kadar usta ve bu kadar ince şekilde yazan George Orwell'a benzettim kendisini. O kadar yakınlar ki... O kadar güzel, o kadar düşündürücü semboller kullanarak yapıyor ki iki yazar da. Hikâyelerinde Rusya'nın elit ve aydın kısmını eleştiriyor aslında. Çünkü sorunlara hep uzaktan bakıyorlar. Kitabın adı da olan Altıncı Koğuş hikayesiyle başlamak istiyorum. Hikayede mevcut olan bir 'akıl hastanesi ' ve bu hastanede olan 6 numaralı koğuştaki hastalar anlatılıyor. Burada hastaları anlamayan bir doktor görüyoruz. Gerçekten iyi şartlarda olan insanların, kötü şartlarda olan insanları anlamasının ne kadar zor olduğunu hatta belki de imkansız olduğunu görüyoruz. Ama ironik olan doktorun yani eğitimli olanın bile kayıtsızlığıdır. Hastane bir metofordur. Hastane Rusya'nın ta kendisidir. Rus zihniyetidir. Farklı olanı deli sayan, ayrıştıran, hatta hikayenin sonunda hastaları anlamaya başlayan doktoru bile ayrıştıran bir Rusya. Hastaları sürekli döven gardiyan, 'dayak cennetten çıkmadır' veya dayağın her şeyin çözümü olarak düşünülen, korku kültürüyle yönetmeye çalışan cahilleri simgeler. Andrey'in de deli sanılmasının tek sebebi 'empati kurmaya başladığı için acı çekmeye başlamasıdır '. Yani, ya sürüye dahil olursun ya da yok olursun. Ivan ve Andrey'in kapıyı yumrukladığı sahne içler acısı toplumun en güzel yansımasıdır. Acı çekebilen, düşünen insanların sesini kendilerinden başka kimsenin duymadığı bir toplumun kurbanları... Andrey, Ivan'ı anlamadığı zamanlarda ona stoacıları ve kinik felsefesini anlatarak Diyojen'i anlatır. Mevcut durumu, sefaleti bu şekilde mantığa bürümeye çalışır. Bu örneği verdiğinde, evi, hizmetçisi, mesleği olan biridir (!). Ama aynı şeyi yaşadığı zaman anlıyor aslolanı. Memurun Ölümü adlı hikayesinde ise bir generalin üstüne hapşıran ve defalarca özür dileyen birini anlatıyor. Bu şekilde söyleyince ilk etapta verilmek istenen mesajı anlamak bence de zor. Çehov'un en güzel yanı da bu. Mesajı bir labirent içine koymak ve gerisini okuyucuya devretmek. Bu hikayenin verdiği ana mesaj, sıradan bir memurun, rütbeli birini sırf rütbesinden ötürü bu kadar çok yüceltmek ve dilediği özürü asla yeterli görmemesi. Saygınlık eşittir rütbe saçmalığının en bariz örneğidir bu hikaye. Zaten en sonunda general bu kadar çok özür dilemesinden o kadar sıkılır ki memura bağırır. Oysaki general zaten ilk özür dilediğinde özrünü zaten kabul etmişti. İnsanların algılarının ne kadar köleleştirildiği bu kadar sıradan bir şekilde ancak bu kadar güzel anlatılırdı. Bu memurun rütbeli olduğunu düşünsenize? Köleliği kendi zihninde bu kadar meşrulaştiran birinin, insanlardan beklentileri de bu yönde olacaktır. Generalin hikayede adı yoktur bu arada. Bu da bana göre en çarpıcı nokta. Sadece rütbesi, ünvanı ve üniformasıdır söz konusu olan. Bu hikaye, Rus bürokrasının alt sınıf - üst sınıf sınıflandırmasının görüyoruz. Bukalemun hikayesi de aynı şekilde sınıf ayrımını anlatır. Bir köpek üzerinden anlatılır bu. Köpek burda metafordur. Esnaf bir adamı ısıran bir köpek vardır. Ve bir komiser gelip olaya müdahale eder. Ceketini çıkarır ve köpeğe doğru ilerler hakaret savurur. Ceket semboldür. Köpeğe hakaret eder. Sonrasında bu köpeğin yanlış hatırlamıyorsam bir generalin olduğunu öğrenir. Gerçekten de tıpkı hikayenin adı gibi bukalemuna dönüşür ve hemen rengini değişir. Ceketini tekrar giyer. Köpek üst sınıftan birinin köpeği olduğu için köpeğe saygı duyar ve bu sefer ısırılan esnafa hakaret eder. Alın size Rus toplumu demek isterdim. Ne yazık dünyada nerdeyse her yer böyle. Tüm ön sıfatlardan arınmış bir topluma evrilmek dileğiyle. Bukalemun olmayın...
6 Numaralı Koğuş
6 Numaralı KoğuşAnton Çehov · Cem Yayınevi · 201869,5bin okunma
·
99 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.