Gönderi

240 syf.
8/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Uzun zamandır radarımda olan ve ilk fırsatta iç dünyasına girmeyi arzuladığım yazarlardandı Latife Tekin. Lakin bir türlü öncelik vermemiş yahut fırsat bulamamıştım. Her neyse, nihayet karşıma çıktı bu eser, okumaya başladım. Okumaya başladım başlamasına da, hayrete düşmekten alamadım kendimi. Baktım, ne karakter tanıtımı var ne betimleme. Yadırgadım, böyle kitap mı olur dedim. Yazar bir adamın, Huvat’ın yaşamına rastgele bir noktadan dalmış, oradan karısı Atiye’ye atlamış, ailenin başından geçenleri anlatıyor. Anlatıyor da neden? Şehirde çalışan Huvat’ın köye bir otobüs getirmesiyle başlayan olaylar silsilesi birbirini takip ediyor ama bir yere bağlanacağa da benzemiyor. Bahsini ettiğim gibi, karakterlere dair hiçbir ruh tahlili, bilinç akışı yok bu kitapta. Salt olaylardan ibaret. E, öyleyse derdi ne bu yazarın? Sadece yaşananları hiçbir duyguya, düşünceye yer vermeden aktararak anlatabilecek mi derdini? Nasıl bir kitabın içine düştük? Bu gibi soru işaretlerini bir kenara bırakıp okumaya devam ediyoruz, merak ediyoruz çünkü. Tuhaf, pek tuhaf bir kitap bu. Kısacık cümlelerden oluşuyor, ayrıca sahici bir köy jargonu kullanılarak yazılmış. Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş olmasanız da köy ağzına aşinalığınız olmalı okurken rahat etmek için. Ama hayır, tuhaflığını üslubundan almıyor kitabımız, her şeyin gerçek olmasından alıyor. Cinler, periler, Azrail gerçek. Gülüp geçtiğimiz batıl inançlar, topluma yerleşmiş hurafeler gerçek. Örneğin Alacüvek’te, Huvat’ın köyünde, duvar dibine işerseniz bir cinin karşınıza çıkıp size musallat olma olasılığı çok yüksektir. Böyle abartı olunca gülünç geliyor ama büyük ya da küçük hepimizin buna benzer inançları var aslında. Duvarlarımıza nazar boncuğu asıyor, ceplerimize okunmuş pirinç dolduruyor, şeytan kulağına kurşun diyoruz. Hah, tamam, asıl mevzuya geldik o zaman; meğer buymuş yazarımızın derdi. Demek Alacüveklilerin garip serüvenlerini anlatarak akıl merkezci bir yaşam sürmenin önemini vurgulamak istiyormuş. İlk etapta aklıma gelen buydu, bu metnin ana fikri olsa olsa hakla batılı birbirinden ayırmanın mühim bir husus olduğudur diye düşündüm. Ben böyle düşünürken bir gelişme yaşandı ve Dirmit kız dünyaya geldi. Sonrasında yazarın çok daha ciddi bir meselesinin olduğunu anlamam uzun sürmedi. Dirmit’in çocukluktan genç kızlığa evrilme sürecini okurken ataerkil ve muhafazakâr toplumdaki kadının kendini var etme çabasına tanık oluyoruz. Genelde bağnaz bireylerden oluşan böyle topluluklarda kadın çoğu zaman yok olmaya mahkûmdur. Bu yüzden Dirmit’in mücadelesi çok özel, çok anlamlıydı. Çok kıymetli bulduğum bu mücadeleyi biraz mercek altına almak istiyorum. Bir toplum düşünün ki genç kızların soru sormaları ayıp kabul edilir, genç kızların bir dertleri varmış gibi düşünceli durmaları kötüye yorulur, genç kızların tavana bakmaları hoş karşılanmaz. Elini genç kızlara kaldırmayı pek seven bir toplum bu, yabancı gelmedi değil mi? İşte böyle bir çevrede Dirmit kimse gibi değildir, inatçıdır, boyun eğmez; ancak başkaldırmak hiç kolay değildir. Zavallı Dirmit, en basitinden bir hobi edinmeye çalışırken bile karşısında ailesini, anası Atiye’yi bulacaktır. Dirmit radyo dinler, Atiye “kudurdun mu, geberesice” der. Dirmit ağaçların gölgelerini izler, Atiye ona cinlerin göründüğünü salık verir. Dirmit çamurla oynar, Atiye Dirmit’i döver. Sonra köyden kente taşınırlar ama Dirmit kızın başı yine rahata ermez. Kendini okumaya, yazmaya verdiğinde yine karşısında ailesini bulacaktır. Yine de oralı olmaz. İşte Dirmit’in çırpınışları bu yüzden değerlidir. Etrafında hiç rol model yokken, bir köy evinde bilinçsizce yetiştirilirken girdiği arayış ve kendi kendini bu hengâmeden sıyırma arzusudur önemli olan. Zira birinden ilham alıp onunki gibi bir yol çizmeye benzemez bu. Dirmit’in tek ilham kaynağı da yol göstericisi de yüreğidir. Bu konuyu işleyen çok yazar var ama Latife Tekin kadar tatlı bir dille, böylesine özgün biçimde ele alan zannederim ki yoktur. Latife Hanım dert edindiği meseleyi doğrudan okuyucuya sunmak yerine dolambaçlı bir anlatımın içine yedirmiş. Kadın hakları diye yırtınan bütün feminist manifestolarını konu hakkında tek kelime bile etmeden silip atmış. Bunu da okudukça açılan, açıldıkça okutan benzersiz bir üslupla yapmış. Başta çok garipsesem de zamanla alıştığım, bir süre sonra da elimden düşüremez olduğum bir kitap Sevgili Arsız Ölüm. Üstelik hemen her sayfada yüzüme bir tebessüm kondurmayı ihmal etmeyecek kadar sıcak ve içten. Bu eserin önünde ancak şapka çıkarılır. Keyifli okumalar.
Sevgili Arsız Ölüm
Sevgili Arsız ÖlümLatife Tekin · İletişim Yayınevi · 20137,2bin okunma
·
86 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.