Gönderi

272 syf.
·
Not rated
·
Read in 25 hours
Bu inceleme, sadece
Sanşiro
Sanşiro
romanı ile sınırlı olmayıp, Soseki’nin hayatına, külliyatına ve fikriyatına dair pek çok mevzuyu kapsayacak şekilde yazarın romanlarında da umumiyetle odak noktası olan Doğu-Batı düalitesinin perspektifiyle değerlendirilip öyle ele alınacaktır.
Natsume Soseki
Natsume Soseki
6 Şubat 1867 (tavşan) yılında, bir yıl sonra Tokyo adını alacak devrin başkenti Edo’da doğar. Natsume ailesinin altıncı çocuğu olarak dünyaya gelir ve daha iki yaşına basmadan evlatlık verilir. Evlatlık verildiği çiftin boşanmasının ardından sekiz yaşındayken tekrar doğduğu eve gerçek anne babasının yanına döner. Bu arada, öz annesiyle babasını ninesi ve dedesi olan bilmektedir; ta ki evdeki hizmetçileri kendisine gerçeği ifşa edene dek… Buna ilişkin yazarın yazısı
Cam Kapının Ardı
Cam Kapının Ardı
‘nda çocukluğuna ait şu diyalogla birlikte geçmektedir: “Dedeniz ve nineniz olduğunuzu düşündüğünüz o insanlar sizin gerçek anne ve babanızmış küçük bey! Az önce onları konuşurlarken duydum. Bu evi, doğduğunuz ev olduğu için bu kadar çok sevdiğinizi düşünüyorlar. Bunları bilmeniz gerektiğini düşündüm, ancak lütfen benden öğrendiğinizi kimseye söylemeyin. Anlaştık mı?” dedi. O an tek bir cümle fısıldayabildim: “Kimseye söylemem!” Kalbimdeyse bir çağlayan coştukça coşuyordu. Gerçekten çok mutlu olmuştum. Bu mutluluğumun sebebi gerçekleri öğrenmem değil, hizmetçi kızın bana merhamet edip bunları anlatmasıydı. Ama ne yazık ki, bana bu iyiliği yapan hizmetçinin adını da yüzünü de hatırlamıyorum. Tek hatırladığım o sıcacık merhameti…” (s.12)
Natsume Soseki
Natsume Soseki
1906 Nisan’ında Hototogisu adlı edebiyat dergisinde tefrika edilmeye başlayan ikinci romanı
Küçük Bey
Küçük Bey
‘de adını da yüzünü de hatırlayamadığı ama merhametini hiçbir zaman unutmadığı hizmetçisini (kendisini her daim el üstünde tutan) dadısı sıfatıyla Kiyo karakteri olarak betimler. Küçük Bey'in serüveni, eski Japonya'da asil bir ailenin kızıyken değişen şartlarla beraber hizmetçilik yapmak zorunda kalmış olan Kiyo’nun dadılık yaptığı Tokyo'da yetişmiş bir gencin, nam-ı diğer
Botchan
Botchan
‘ın hiç bilmediği kırsal dünyada yeni yetme bir öğretmen olarak nasıl bocaladığını ve kendisine kurulan kumpaslara karşın insan ilişkilerine dair yaşadığı zorlukları içerir. (Soseki, Nisan 1895’te Matsuyama’da bir okula atanır, “Küçükbey” romanı da yazarın bu dönemini yansıtan otobiyografik unsurlar içermektedir.) Soseki,
Cam Kapının Ardı
Cam Kapının Ardı
eserinin 29. makalesinde annesinin kendisini geç yaşta dünyaya getirdiği için duyduğu mahcubiyeti yakınları arasında sürekli dile getirmesinden bahseder ve evlatlık verilmesinin nedeninin muhtemelen bu geç annelik meselesi olduğunu yazar. Kesin ve net bir şekilde ifade eder, istenilmemişliğini, annesi için utanç kaynağı oluşunu: “Ben, annemle babamın olgunluk çağlarında dünyaya getirdikleri bir çocuğum. Yani evin tekne kazıntısı da diyebilirsiniz.”
Küçük Bey
Küçük Bey
romanı da “Çocukluğumdan beri tam bir kaybedendim.” cümlesiyle başlar. Kendisi de oldukça problemli bir çocukluk geçiren Ernest Hewingway’in
Yazma Üzerine
Yazma Üzerine
adlı kitabında belirttiği gibi: “Bir yazar için küçük yaşta en iyi alıştırma nedir?” “Mutsuz bir çocukluk.” (*Büyük yazar olup da, çocukluğunda mutsuzluktan nasibini almamış olan yoktur, muhtemelen… -istisnalar müstesna-) Soseki, üniversitede mimarlık öğretimini hedeflemesine karşın yatılı okul arkadaşlarının da etkisiyle İngiliz Dili ve Edebiyatına olan ilgisi artar ve tercihini bu yönde kullanır. Tokyo İmparatorluk Üniversitesi’nden mezun olur olmaz İngilizce öğretmenliğine başlar ve bir yandan da lisansüstü eğitimine devam eder. Soseki, Japonya’nın İngiltere’ye bu alanda uzmanlaşması için gönderdiği ilk burslu öğrencidir. Londra’da iken akademideki müfredatın yetersiz olduğuna hükmedip, bir Shakespeare araştırmacısı olan William James Craig’den özel dersler alır. Bu durum,
Gönül
Gönül
romanındaki kahramanın “hocası” hakkında söyledikleriyle de ilginç bir benzerlik gösterir.
Natsume Soseki
Natsume Soseki
‘nin İngiltere’de geçirdiği yıllar ömrünün en acı dönemini oluşturacaktır. Yazar ömrünün bu kesiti için daha sonra şöyle diyecektir: “İngiliz beyefendilerinin ülkesinde, bir sürü kurt arasında sürten zavallı bir köpek gibiydim.” Japonya’ya rapor olarak boş kağıtlar göndermesi ve ruh sağlığının bozulduğuna dair söylentiler üzerine Soseki derhal geri çağrılır ve 1900 yılında gittiği İngiltere’den 5 Aralık 1902 tarihinde Japonya’ya geri döner. Tokyo’ya geri dönüşünün ardından İngiliz Edebiyatı öğretmenliği işini sürdürür ve ilk romanı olan
Ben Bir Kediyim
Ben Bir Kediyim
‘i (1905) yazar. Soseki bu ilk romanında isimsiz bir kedinin gözünden konak yaşamında olanları anlatmaktadır. İsimsiz kedi kendini şöyle tanımlar: “Dünyaya salt zihinsel çaba gerektiren bir görevi ifa etmek üzere gelmiş tümüyle sıra dışı bir kedi olduğumdan paha biçilemez kıymetimi muhafaza etmekle yükümlüyüm.” (s.225) Romanda kedinin sahibi Sneaze karakteri aynı yazarı
Natsume Soseki
Natsume Soseki
gibi Mejii döneminin gıcırtılı millli eğitim mekanizmasının çıtkırıldım dişlilerinden biri olarak İngilizce öğretmenliği görevini ifa etmektedir; midesinden rahatsızdır ve haiku yazıp sulu boya resimler yapmaktadır. Kayıtsızlığa ve dik başlılığa yatkın, doğasının antik yapısı gereği en küçük bir provokasyonda kazan kaldırmaya meyillidir. Aynı zamanda yazarın Soseki mahlasının manasına binaen “inatçı” bir kişiliktir. (*Gerçek adı Natsume Kinnosuke olan yazar, 1887’de tanıştığı şair Masaoka Shiki’den haiku yazmayı öğrendi. Yine o tarihlerde yazdıklarını “Sōseki” [Çincede “inatçı” anlamında kullanılan bir ifade] mahlasıyla imzalamaya başladı.)
Ben Bir Kediyim
Ben Bir Kediyim
ile Soseki gelenekçi görüşünü savunanlarla modernleşme özentisi içinde debelenip duranları Doğu-Batı çatışması üzerinden karikatürize eder, hem de dönemin sosyal olaylarına önemli göndermelerde bulunur. Soseki, Japonya'nın Batı uygarlığını Meiji döneminde bu kadar düşüncesiz bir iştiyakla, moda gibi benimsemesini, Japon insanının başlıca modernite sorunu olarak gördüğünü şu şekilde ifade eder: "Meiji döneminin yeni karma kültürü içinde Japonların Batı uygarlığını gelişi güzel zorlama bir biçimde ithali, bir kurbağanın bir sığırı yutmaya çalışması gibidir ve acı sonuçlara gebedir.” Bu roman hem konusu hem de mizahî yönleri itibariyle
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
ile özdeşleşmektedir; ayrıyeten Sneaze karakterinin tıpkı Hayri İrdal gibi yeni ve eski arasında sıkışan, kültür erozyonunu önlemek amaçlı eskiye daha bağlı olmakla birlikte, değişimden değil de, toplumsal dejenerasyondan rahatsızlık duyup “itirazım var” diye haykıran biri olması, ister istemez bana iki roman arasında ana motif üzerinden karşılaştırmalı bir mukayese yapma bir isteği doğurdu. (Tabii ki, şimdi bunu burada uzun uzadıya yapıp sabrınızı sınayacak değilim) Şimdi de sadede yani, bu incelemenin asıl mevzusu olan
Sanşiro
Sanşiro
‘ya gelirsek, Soseki ’nin 7. romanı ve eleştirmenlerce "Sanshirō-Sorekara-Mon" üçlemesinin ilki sayılan bu kitap ilk kez 1 Eylül-29 Aralık 1908 tarihleri arasında Asahi Shimbun gazetesinde tefrika edilmiş, 1909 yılında ise kitap olarak basılmıştır. 1955 yılında Nobuo Nakagawa yönetmenliğinde sinemaya da uyarlanmıştır. (*Üçlemenin ikincisi
Ardından
Ardından
’dır, üçüncüsü
The Gate
The Gate
ise henüz Türkçeye çevrilmemiştir.) Kırsal kesimde yetişmiş bir birey olarak
Sanşiro
Sanşiro
Meiji döneminin düşünce yapısına dair fikirleri henüz kendisinde oluşmamış, değişimin en çok hissedildiği yer olan Tokyo’ya ilk defa gitmiştir. Tokyo’da yaşanan değişim ortamı romanda oldukça net bir biçimde hissedilir. Bu romanda başat kahraman Sanşiro’nun Tokyo’da üniversite eğitimi sırasında gözlemlediği eğitim ortamı ve yaşanan değişimin tasvirleri hicivli bir üslupla yansıtılır. Sanşiro’nun Tokyo’ya doğru tren yolculuğu yaptığı sırada bir yabancıyla olan diyaloğunda (daha sonra bu kişi ‘Hirota Hoca’ olarak Sanşiro’nun hayatına dahil olacaktır) Japonya’ya ilişkin eleştiriler vardır. Japonya’nın simgelerinden biri olan Fuji Dağı Japonya’daki en ünlü ve en güzel turistik mekân olarak resmedilirken, Japonlar tarafından yapılmadığı belirtilir: “Madem Tokyo’ya ilk defa gidiyorsun, Fuji dağını görmüşlüğün de yoktur. Buradan görünüyor, iyice bak bakalım. O, Japonya’daki en ünlü şey. Onun dışında övünebileceğimiz hiçbir şeyimiz yok. Bu arada, o Fuji Dağı da, ezelden beri var olmuş doğal bir şey, yani başarıdan sayılmaz. Bizim diktiğimiz bir şey değil.” i.hizliresim.com/qe13op0.jpg Soseki’nin romanın odağındaki mekân olarak kullandığı Tokyo Üniversitesi, 1877 yılında kurulan Japonya’daki ilk üniversite olmakla birlikte, Batılılaşma sürecinde (ya da başka bir ifadeyle kültürel yozlaşmada) önemli bir kilometre taşıdır.
Japonya
Japonya
‘nın yazarı ve Soseki’nin ilk romanı
Ben Bir Kediyim
Ben Bir Kediyim
‘de kendisine atıfta bulunduğu isimlerden biri olan
Lafcadio Hearn
Lafcadio Hearn
’in 1896’da Tokyo İmparatorluk Üniversitesi’nin öğretmenlik teklifini kabul ederek, yaşamının sonuna (1904’e) kadar ikâmet edeceği o dönemin Tokyo’su hakkındaki hissiyatı bir dostuna yazdığı mektupta şu şekilde geçmektedir: "Şu sevimsiz Tokyo’da gerçek Japonya’ya ait bir şey bulabilmek neredeyse imkânsız. Tokyo’daki anlamsız gürültü ve koşturmaca içerisinde ne şiir, ne gelecek, ne de sonsuzluk hakkında bir şey düşünmenin olanağı var. Şiir Tanrısı Tokyo’da olmadığı için, onu aramaya deniz kenarına gideceğim." Soseki, bu romanında üniversiteki bir öğrencinin yaptığı konuşma üzerinden edebiyatta Batı taklitçiliğine karşı çıkan fikirlerini de şu şekilde beyan eder: “Bizler Batı âleminin edebiyatını ve sanatını araştıran kimseleriz. Ancak, araştırma, sonuçta sadece araştırmadır. Bu, o sanat ve edebiyatın ayağının dibinde uşaklık etmekten büsbütün farklı bir şeydir. Bizler, Batı âleminin edebiyatına tutsak olmak adına araştırma yapmamalıyız. Tutsak olmuş gönüllerimizi kurtarmak adına araştırma yapmalıyız.” (s.139) Romandaki başat kahraman Sanşiro, kendisi için kafasında üç dünya kurmuştur: ilki geldiği yerden yani taşradaki mazisinden kopup gelir, ikincisi üniversite hayatının içindedir, üçüncüsü de daha yeni tanımaya başladığı cins-i latif ile eğlencenin harmanladığı bir düzlemdedir. Sanşiro daha sonra bunların hepsini yan yana koyup bir kıyaslama yapar, birbirine katıp güzelce karıştırır ve nihayetinde bir sonuca ulaşır. Ne var ki, yaptığı planlarla kaderin ona oynadığı oyunlar çok farklıdır.
Sanşiro
Sanşiro
’da kahramanın kendisi de dahil “7” karakter özellikle kayda değerdir: SANŞİRO: 23 yaşında bir üniversite talebesidir. Okumak için kırsaldan şehre geldiğinden, Tokyo gibi keşmekeşli bir yere adapte olmakta zorlanır. Edilgen bir karakterdir, onu en çok gözlemci sıfatıyla görürüz, olaylara müdahil olmaktan özellikle kaçınır; haliyle en olumsuz özelliği cesaretsizliktir ve romanda buna özellikle iki yerde vurgu yapılır: İlki, trende tanıştığı ve üçüncü sınıf bir pansiyonda bir geceliğine aynı odayı paylaşmak zorunda kaldığı ve mesafeli davrandığı için bu durumu garipseyen kendinden yaşça büyük kadın tarafından dile getirilir: “Kadın, onun yüzünü uzun uzun süzdü; ama sonra sakin bir ses tonuyla ‘Siz cesaretten oldukça yoksun bir insansınız, değil mi?’ diyerek sırıttı.” (s.20) İkincisi, annesinin ona yazdığı mektupta şöyle ifade edilir: “Sen çocukluğundan beri cesaretsizsin, senin kötü özelliğin bu. Cesaretsiz insanlar hep kayba uğrarlar, sınav zamanı da çok güçlük çekerler. Tokyo’nun hekimlerine, cesaret verecek bir ilaç yaptırıp iç. Dermansız dert yoktur derler.” (s.164) *Nitekim,
Hayat Cesurlara Torpil Geçer
Hayat Cesurlara Torpil Geçer
YOJİRO: Sanşiro’nun üniversitedeki en samimi hatta tek arkadaşıdır; hitabeti güçlü, iletişimde uzman, çok yönlü bir hipersosyal, her türlü ortama girip çıkan, çevresi geniş, Hirota Hoca’nın tabiriyle ‘abes teşhircilerinin şahı’dır. HİROTA HOCA: Yojiro’nun hem hocası hem de idolü olup, bu muzip öğrencisinin işgüzarlığı yüzünden başı belaya giren ve filozofvari çıkışlarıyla nam salmış emekli bir lise öğretmenidir. MİNEKO: Dobra karakterine istinaden Hirota Hoca tarafından romanda bir ‘İbsen kadını’na benzetilir; oldukça zarif gözükse de, sakin ama kabadayı tavrıyla istediğine istediğini yaptırabilecek güçte bir ‘femme fatale’ timsalidir. NONOMİYA: Temel Bilimler Fakültesi’nde kendini bodrum katına hapsedip ışık basıncı üzerine deneyler yaparak dünyadan izole bir hayat yaşayan fizik bölümü mezunu, avama has süfli arzulardan yüz çevirmiş idealist bir gençtir. KOŞİKO: Nonomiya’nın kız kardeşi, ağabeyi tarafından çocuksu davranışları nedeniyle ve abuk sabuk hareketleri yüzünden sürekli ‘salak’ olarak nitelenir. HARAGUÇİ: Hikâye anlatıcılığı sanatı “iççubuşi”yi de icra eden ama aslında ressam olup Mineko’nun yelpazeli resmini yaptıktan sonra adını “Orman Kadını” koyan itibarı yüksek, çenesi düşük biridir. Soseki’nin ince bir mizah anlayışıyla çizdiği bir gençlik portresi olan Sanşiro, kaleme alınışının üzerinden geçen bir asrı aşkın süreye rağmen, bugün bile (Sanşiro’nun zıpır arkadaşı Yojiro’nun Romalı şair Horatius’un ünlü “De te Fabula Narratur” [Anlatılan senin hikâyendir] sözünü sürekli dile getirmesi gibi) halen güncelliğini korumaya devam ediyor. Hatta, öyle canlı ki, Sanşiro’nun kıyısında dolaştığı gölet günümüzde Tokyo Üniversitesinin talebelerince “Sanşiro Göleti” olarak anılıyor. old-tokyo.info/sanshiro-pond-a... Soseki eserlerinde sanat için sanat düsturuna yakın bir duruş sergilemiş (Parnasizm) ve bu yanıyla döneminin romantizm ve natüralizm akımlarından ayrılmıştır. Takip ettiği dünya görüşünü yine kendi icat ettiği ve Türkçeye olağanüstücülük diye (Teikaishumi) çevrilebilecek bir kelimeyle tanımlamıştır. Bu ifade, sıradan ve amiyane unsurları reddedip sanat ve doğadan zevk almayı temel alan aşkın bir görüşü tanımlıyordu. Soseki Külliyatı: 1-
Ben Bir Kediyim
Ben Bir Kediyim
(1905) 2-
Küçükbey
Küçükbey
(1906) 3-
Heredity of Taste
Heredity of Taste
(1906) 4-
Üç Köşeli Dünya
Üç Köşeli Dünya
(1906) 5-
Nowaki
Nowaki
(1907) 6-
Madenci
Madenci
(1908) 7-
On Gece Düşleri
On Gece Düşleri
(1908) *Öykü 8-
Sanşiro
Sanşiro
(1908) 9-
Ardından
Ardından
(1909) 10-
The Gate
The Gate
(1910) 11-
The Wayfarer
The Wayfarer
(1912) 12-
Gönül
Gönül
(1914) 13-
Grass on the Wayside
Grass on the Wayside
(1915) 14-
Cam Kapının Ardı
Cam Kapının Ardı
(1915) *Anı 15-
Light and Dark
Light and Dark
(1916) (*Bu listeden de anlaşılacağı üzere, Soseki’nin henüz Türkçeye çevrilmemiş 6 eseri mevcut, bunların içinden öncelikli olarak en çok çevrilmesi gerektiğini düşündüğüm The Gate romanı var ki, Soseki’nin de yazdıkları arasında en sevdiği olduğu söylenir; ayrıca Sanşiro ile başlayan üçlemenin sonuncusu olmasından mütevellit yakın zamanda bir yayınevinin muazzam bir çeviriyle bu eseri okurların beğenisine sunacağını umuyorum.)
Sanşiro
SanşiroNatsume Soseki · Maya Kitap Yayınları · 2017335 okunma
··
2,334 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.