Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Mutlak
NOT ! : Arkadaşlar 5 bölümden sonrasını yayınlamayacağım.Buraya kadar yayınlamamın sebebi insanlara okutup olumsuz eleştiri alıp kötü yanlarımı görmekti.Beş bölümün genel hikayeyi kafada tam oluşturamayacağının farkındayım hatta %1 bile oluşturmaz desem yanlış olmaz ama şuanlık bu kadarının yayınlanıp insanlardan anlatımım üzerine yorumlar almayı daha uygun buluyorum.Yine güzel ve beğendiğim bölümlerden yer yer kesitler paylaşırım, sağlıcakla. **5.BÖLÜM** GÖREV BAŞLIYOR Aynı günün öğlen saatleri Eldor sınavdan çıkmış kopyalar sayesinde kolayca yaptığı ve tahminince geçeceği dersin getirdiği rahatlamayla öğlen molasında okuldan kaçarak doğruca eve gidip görevi üzerinde plan yapmaya başlamıştı.İlk işi askeriyedeki rütbe sistemlerini çözüp Kaptan’a erişebileceği bir pozisyon bulmaktı.”Kaptan’ın bir yardimcisi var mıydı , odasını kim temizliyordu ,özel eşyalarını kime emanet ediyordu veya emanet ediyor muydu? “ Gibi soruları düşünmeye başladı, hiçbir detayı atlamamalıydı.Her ne kadar sevmiyor olsa da Koda haklıydı ,adeta bir hayalet olmalı tek bir kanıt bile bırakmadan kılıcı almalı ve başına dert açmadan bu işi tamamlamalıydı.Saatlerce düşünen Eldor kabataslak bir plan hazırladı ve askeriyeyi incelemek için çantasına biraz sandviç, birkaç şişe su alarak evden ayrıldı.Güneşin kavurucu sıcağında ormandaki ıssız, patika yolu kullanarak askeriyeye gitmek için yola koyuldu.Genelde zehirli böceklerin bulunduğu bu ormana giren pek olmazdı bundan dolayı Eldor görevlerine giderken genellikle bu yolu tercih ederdi.Aslında defalarca zehirlenmiş hatta ölümden döndüğü olmuştu lakin Eldor pek aldırış etmiyor “küçük bir böceğin ısırması ile de ölmem herhalde” diyerek bu yolu kullanmaya devam ediyordu. Uzun ,sakin , yer yer iğrenç ama yer yer güzel bir yolculuğun ardından askeriyenin yaklaşık 400 metre kadar uzağında ormanın içinde bir ağacın tepesine gelen Eldor evde kabataslak oluşturduğu planın ilk aşaması olan “ askeriye bina planı” için kolları sıvamış ve askeriyeyi incelemeye başlamıştı.Askeriyeye giren bütün araçları not alıyor araçların içeriye girmeden önce kapıda kaç dakika beklediklerini, hangi görevli tarafından kaç dakika ve hangi bölmelerin arandığına dair gözlemlemeler yapıyordu.Duvarların yükseklikleri, mesafeleri, askerlerin nöbet değişim saatlerine kadar her bilgiyi not alıyor; askeriyenin arazisinde gördüğü her şeyi haritasına ekliyordu.Kaptan Tengu’nun gemisi gözükmüyordu ve askerlerin konuşmalarından duyulanlara göre bir ay kadar askeriyeye gelmeyecekti.Bu Eldor için biçilmiş kaftandı , Kaptan Tengu varken sızması daha zor olabilirdi eğer Kaptanın kılıcı şuan buradaysa Kaptan gelmeden işi hızlıca halledebilirdi.Öncelikle içeriye sızması için bir pozisyon seçmesi gerekiyordu , asker olarak mı yoksa basit bir personel olarak mı girmeliydi? Basit bir personelin Kaptan’ın özel eşyalarının bulunduğu yerlere erişemeyeceğini düşünerek asker olma kararı alan Eldor askerlerden birisinin üniformasını çalmak için askeriyeye sızma kararı aldı.Zaten haritasında çoğu odanın tahmini konumunu belirlemişti , belki kıyafet odasının yerini tam bilemiyordu ama en azından odanın nerede olamayacağını biliyordu.Çünkü yemekhane , cephane, hangar ve diğer birkaç odanın konumunu gerek askerlerin giriş çıkışlarından gerekse açık pencerelerden haritasına eklemişti.Eldorun bilmediği 8 adet oda bulunmaktaydı eğer işini şansa bırakırsa her odanın doğru ve yanlış olma olasılığı aynıydı , bundan ötürü en az riskliden en çok riskliye doğru odaları arama kararı aldı. Eldor usta bir hırsızdı , hırsızlık onun için bir sanattı ve sanat asla aceleye getirilmemeliydi.Bundan dolayı Eldor en basit görevini bile titizlikle inceler plan yapar ve doğru anda harekete geçerdi. Aradan saatler geçmiş Eldor askeriyeyi incelerken zamanın nasıl geçtiğini unutmuş hava kararmaya başlamış güneş yavaş yavaş tepelerin ardındaki yumuşak yatağına uzanmaya başlamıştı.Havada alev kırmızısına çalan bir renk ve doğmakta olan bir ay ,ormanın içinden yankılanan çekirge ve kurbağa sesleri.Eldor planının ilk aşaması olan askeriye bina planını bitirmiş lakin girip girmeme konusunda endişeli bir düşünce kavgasına başlamıştı.Yine kendi kendine konuşmaya adeta bir milliyetçi ve sosyalist iki siyasetçinin anlamsız tartışması gibi kendisiyle tartışmaya tutuşmuştu.Sonunda her ne kadar kısa vadede riskli olarak gözükse de Kaptan’ın varlığında girmeye çalışmaktan daha az riskli olacağı kanısına vararak hava karardığında askeriyeye girme kararı aldı. Planının bu aşamasını kafasında tamamlayan Eldor’un yapması gereken sadece arkasına yaslanıp havanın tamamen kararmasını beklemekti.Askeriyeyi görebilecek bir ağacın tepesinde kalın bir dala çıkan Eldor çantasından meyve suyu ve sandvicini alıp yemeye başladı.Bir anda kafasına sert bir taş fırlatıldı ve beraberinde bir ses yankılandı “ Naaaaaaaa “ “ Aaaaa ! acıdı. “ dedi Eldor.Kafası öyle acımıştı ki bağırırken sesi adeta ergen bir kızın detone olmuş sesi gibi çıkmıştı.Bir anda kahkaha yankılanıverdi. -Ha Ha Ha ! O nasıl bir ses be marul kafa -Hey sen de kimsin şerefsiz , göster kendini Bir anda ağaçların arasından Keiro ve arkadaşı beliriverdi. -Oy oyy oyy ! Şerefsiz felan ayıp oluyor ama, hem paramızı çal harca hem de şerefsiz de.Cidden çok kırıcısın marul kafa Eldor Keiro’yu karşısında gördüğü an o kadar şaşırmıştı ki kafasında tekrardan “ Keiro beni nasıl buldu? Kaç dakikadır beni takip ediyor ? Acaba benim burada ne yaptığımı anladı mı ? “ tarzında yüzlerce soru işareti dolanmaya başlamıştı.Eldor durumu yumuşatıp kendisine kaçacak bir aralık yakalamak için Keiro’ya karşı manipülatif cümleler kurmaya başladı. -Ne parası? -Hadii ama aptalı oynama bana.Çakıl taşlarının yerinde olması gereken para -Hangi çakıl taşı? -Aaaa sinirlendirme de ver şu lanet olası paramı Eldor.Ben seni kovalayıp tartaklamaktan yoruldum sen kaçıp kaçıp yakalanıp dayak yemekten yorulmadın.Cidden sabrımı taşırmadan ver şu lanet olası paramı yoksa Korinthos kanunları vs demem kafanı şuracıkta uçurur o doymak bilmeyen domuz mideli patronunun önüne fırlatırım. -Hangi patron? Eldor’un son sorusu Keiro’yu o kadar sinirlendirmişti ki Keiro’nun sinirden eli ayağı titremeye başlamış ve Eldor’a açık bir aralık yakalamak için fırsat doğmuştu.Keiro sinirden iki elini şakaklarındaki saça götürdü ve gökyüzüne bakıp saçlarını çekerken bağırmaya başladı. “ Seni geberteceğimmmm ! “ İşte biçilmiş kaftan dedikleri bu olsa gerek Keiro’nun bu gökyüzüne bakarkenki bakış açısını fırsat bilen Eldor bir anda kaçmaya başladı.Saç rengi yeşil olmasının avantajıyla ormanda rahatlıkla saklanabileceğini düşünen Eldor hızlıca kaçmaya ve Keirolar ile arasına belirli bir mesafe koyduktan sonra da saklanmaya çalışıp kurtulabileceğini umut ediyordu.Lakin hesaba katmadığı bir husus vardı, Keiro’nun yakın arkadaşı olan Buteo’nun gözleri neredeyse şahin kadar keskindi ve gecenin karanlığında , tozlu bir yaz gününde , fırtınalı bir kış gününde veyahut sağanak yağışlı bir sonbahar gününde dahi farketmeksizin her türlü zorlu hava ve ortam şartlarında Eldor arkasına bakmadan koşabildiği kadar hızlıca koştu.Yer yer zikzaklar çizerek ağaçların arasında izini kaybettirmek için yolunu değiştirdi.Askeriyeden bir hayli uzaklaşmıştı , yaklaşık 800 metre kadar.Yeteri kadar uzaklaştığını ve izini kaybettirdiğini düşünen Eldor bir anda arkasına döndü ve etrafı yokladıktan sonra arkasından gelen birisinin olmadığını görüp yerdeki yeni dökülmüş ve daha kurumamış, yeşilden kahverengiye dönmeye yeni yeni başlamış yaprak birikintisinin içine daldı.Sadece gözleri görülüyordu tabi ki onu da hiçbir insanın görmesine imkan yoktu.Eldor burada en azından 10-15 dakika kadar bekleyip ardından eve gitmeyi planlıyordu.Görevini yarım bırakıp daha farklı bir günde daha temkinli ve güvenli bir şekilde girmesi en doğrusu olacaktı.Eldor sessiz ve donuk bir şekilde altı dakika kadar bekledikten sonra bir anda üstünde bir ağırlık hissetti üstündeki kişi Buteo’nun ta kendisiydi. -Sobeeeee :) -Gözlerinin bu eşsiz özelliğine hayranım ortak -Beni şımartma dostum.Hem senin kanatlarınla uçuyor olmasak Eldor’a yetişmemiz zor olurdu.Çocuk fare gibi kaçtı bildiğin -Ha ha ha ! Haklı sayılırsın kendi payımı da vermeliyim. Keiro ve Buteo birer ayaklarını Eldor’un üstüne koymuş sanki sıradan bir durumun içerisindeymişlercesine okul çıkışında bir cafede oturmuş hocalarını çekiştiren ergenler gibi muhabbet ediyorlardı.Eldor fırsattan istifade kaçmayı düşünebilirdi hatta düşündü ve her şeyden çok istedi lakin kaçmasının bir imkanı yoktu.Bundan dolayı yeri her ne kadar belli olmuş olsa da sessizce beklemenin şuan için en mantıklı yol olacağını ve farkedilmemiş olma olasılığını kaçmaya çalışarak bozmanın anlamsız olacağını biliyordu.O yüzden ölü gibi bekledi hatta hiç canlı olmamış gibi, adeta rüzgarda savrulan yaprak ve kum tanelerinin cansızlığı gibi bekledi, sadece bekledi. Keiro ağaçtan bir dal kırarak Eldor’un kafasına vurdu ve eğilerek laubali bir tavırla “ söyle bakalıp çim adam Buteo’nun attığı taş mı daha çok acıttı yoksa vurduğum dal mı? “ dedi.Şaşkın bir ifade takınan Buteo bir anda araya girdi. -Bir dakika bir dakika ! Taşı ben atmadım ki -Benimle kafa mı buluyorsun ortak? -Hayır dostum cidden ben atmadım Tam Buteo konuşmaya ve açıklamaya devam edecekken bir anda Keiro Buteo’nun ağzını kapatıp sus işareti yaparak, sessizce “ Dur ! Bir ses duydum.Sanırım yalnız değiliz.” dedi.Bir anlığına ayaklarının altındaki Eldor’u tamamen unutmuş ve çevreye bakınmaya başlamışlardı.Taşı Keiro ve Buteo atmadıysa ormanda biri veya birileri olmalıydı.Eldor’un ayağına ikinci bir şans gelmişti ve bu şansı ziyan edemezdi.Keiro ve Buteo’nun dikkatlerinin üzerinden ayrılmasını fırsat bilen Eldor bir anda çalıların arasından çıkıp kaçmaya başladı lakin Keiro hızlı bir refleks göstererek Eldor’un kapşonundan tutup önce kendisine çekerek sırt üstü düşürdü ve daha sonra kendisiyle birlikte yerden 3-4 metre kadar havaya kaldırdı. -Senin yüzünden bu iğrenç ormanda koşuşturduğuma inanamıyorum Eldor.Üstelik ormanda asker olabilir ve tesadüfe bak ki yine senin yüzünden başımız belada olabilir. Gerzek ! -Boğğ…boğaa….boğazzzımm ! -Dostum çocuk nefes alamıyor bırak da konuşsun -Bırakayım da yine fare gibi kaçsın öyle mi? Birkaç dakika nefesini tutuversin onu bizim mahalleye götürelim de sonra ne yapacağımızı düşünürüz.Hadi atla sen de sırtıma da gidelim. Eldor nefesi ile cebelleşiyor Keiro Eldor ile ne yapacağını düşünüyor Buteo ise hala o keskin gözleri ile ormanın derinliklerine bakarak takip edilip edilmediklerini kontrol ediyordu.Normalde yüzlerce metre yükseklikten uçabilmesine rağmen hem Eldor hem de Buteo’yu aynı anda taşımakta zorlanan Keiro fazla yükselememiş , bu nedenle ormandaki en yüksek ağacın tahmini 1-2 metre üstünde seyir ederek şehire doğru ağır ağır ilerliyorlardı. Kızıla çalan gökyüzününün arasından bir cisim sabit bir ivme ile süzüle süzüle yaklaşık 2 kilometre kadar uzaktan ve tahmini 50 metre kadar üstlerinden Keirolara doğru geliyordu.Buteo güç bela uçan Keiro’yu dürterek “ hey dostum o gelen de ne? “ dedi.Keiro yarı şaşkın yarı sinirli bir tutum ve laubali bir tavırla “ ortak benim gözlerim senden iyi görüyor olsaydı büyük ihtimalle şuan ben senin sırtında olmuş olurdum, değil mi? “ dedi ve iki kişiyi taşımanın getirdiği zorlukla da olsa Buteo’ya bakarak sırıttı.Keiro’nun sözlerinden sonra bir tutam gülümseyen Buteo daha gülümsemesinin getirdiği o hafif gerilmeyi suratında hissedemeden gözlerindeki şaşkınlık ifadeleri ile birleşti ve adeta usta bir tiyatrocunun anlamsız mimik egzersizi gibi suratında tuhaf bir ifade bıraktı.Buteo’nun gözlerini büyüten şaşkınlığın kaynağı kendilerine doğru gelen cisimdi, şaşırtan şey ise üstlerine gelenin bir cisim değil insan olduğuydu. -Dostum insanlar uçabilir mi? -Ne saçmalıyorsun sen ? Ne oldu yine? -Keiro az önce gördüğüm cisim aslında bir insan -Ne ! -Kanatları yok gerçi? Hey kanatsız nasıl uçabilir ki çok saçma -Oooooo. Kanatsız ve uçabilen bir tanıdığım var aslında -Kim ? Aileden birisi mi ? -Benim değil, Eldor ile sebze ailesine üye bir vatandaş.Kendisi pofuduk havuç kafalı ineğin tekidir. -Evet evet , saçları turuncu -Biliyordum.Gelen kişi Albert -Şu meşhur liseli çocuk mu? Neydi ya en zeki felan mıydı? Öyle bir şeydi sanırım. -Ta kendisi. -Ne işi var ki burada? -İşte onu ben de çok merak ediyorum doğrusu.Albert ve askeriye, tuhaf. -Ne yapıyoruz ? -Tahmini kaç saniyeye bize yaklaşır? Süre verebiliyor musun? -80 bilemedin 90 saniyeye tepemizde biter. Keiro sürenin ve kaçamayacaklarının ciddiyetine vardı, Buteo ve Eldor’u taşırken aynı zamanda da Albert ile dövüşemezdi.Bu yüzden havada 360 derece dönüp kazandığı ivme ile Buteo ve Eldor’u ileriye fırlattı “ Eldor’u mahalleye götür ortak, ben size yetişirim “ dedi.Kanatlarını sert bir biçimde öne doğru çırparak hızını kesti ve arkaya döndü. -Albeeeert ! -Ooooo selam Bremen Mızıkacıları.Güzel bir sirk gösterisi gibiydiniz keşke hiç bozmasaydınız. -Kes sesini! Albert hızla Keiro’ya yaklaşıyor.Keiro da elleri arkada , avuç içinde yavaş yavaş karanlık enerjisini yoğunlaştırıyordu.Aralarındaki mesafe hızla azaldı, artık birkaç kol mesafesi kadar uzaklıktalardı.Keiro kanat çırparak Albert’a doğru yaklaştı ve tam enerji dalgasını Albert’ın kafasına atacakken yerden bir darbe ile sarsıldı.Darbenin hasarı ile neye uğradığını şaşıran Keiro bir anlık afalladı, kafasını yere çevirdiğinde göğsüne vuran şeyin bir çam ağacı olduğunu gördü. -Yuhhh ebenin a…. -Hop hop hop ! Küfür yok Bremen. Keiro ağaçla birlikte yükselmekte, aynı zamanda da şaşkınlığını atmaya çalışıyordu.Ağaç Keiro’ya vuralı sadece 3 saniye gibi bir süre olmasına rağmen Keiro şimdiden 60 metre kadar yukarıya fırlamıştı.Keiro hızla enerji dalgası ile ağacı parçaladı, ağaç parçalanmış ve enerji yoğunluğundan yanmaya başlamış aşağı doğru düşüyordu.Birden ağaç parçalarının arasından Keiro Albert’a doğru atıldı.Albert ani bir hareketle sağ tarafa kayarak Keiro’nun saldırısından kaçındı, tam Keiro’nun açıkta olan sol yanağına sert bir darbe indirecekken sanki zaman yavaşlamışçasına Keiro göz bebeklerini sol tarafa, Albert’ın ta kendisine, yönelterek gülümsedi ve sağ elinde oluşturduğu enerji dalgasını usta bir boksörün hızlı bir apargatı gibi Albert’a yöneltti.Albert bir kere daha Keiro’nun saldırısından kaçınmak için 2 metre aşağıya doğru çekildi.Aralarındaki bu saldırı ve kaçınma düellosu yaklaşık 8 dakika kadar devam etti.Artık ikisi de yorulmaya ve amaca ulaşamama gerçeğini kabullenmeye başlamışlardı. Durumun farkına daha çabuk varan Albert bir anda Keiro ile arasına 50-100 metre kadar bir mesafe koyup güvenli bir pozisyona geçerek yorgunluğun da vermiş olduğu soluklanmayla nefes nefese bir halde konuşmaya başladı. -Anlamsız.Sonuca varamayacağız, duralım. -Her zaman böyleydin, korkak -Üzgünüm.Çocuktum Keiro, korkmuştum! -Madalyonun iki yüzüyüz seninle konuşmam anlamsız, yaşadıklarımı yaşamadın. -Evet, belki yaşadıklarını yaşamadım ama seni anlıyorum.Sen de beni anla. -Şanslı piç! Tanrı bazılarına torpil yapıyor anlaşılan. Albert her ne kadar aralarına mesafe koyup güvenli bir pozisyona geçmiş olsa da Keiro sürekli Albert’a atılarak onun havada sabit kalmasına müsade etmiyor hem konuşup hem de ardı arkası kesilmeyen saldırılar yapıyordu.Her geçen saniye Keiro’nun öfkesi ortamı alevlendirirken Albert’ın endişeli ve yenilgiyi kabul eder tavırları ortamı buz kestiriyordu.Adeta soğuk ve sıcağın, ateş ve buzun, iyi ve kötünün, şanslı ve şansızın kısaca en zıt kutupların savaşıydı bu.Albert, Keiro ile konuşmanın bir yere varamayacağını fark etti. Az önce yaptığı gibi yine aralarına mesafe koyup güvenli bir pozisyona geçti, ormanın içindeki toprağı kaldırarak havada bir toprak bulutu yarattı.Toprak bulutunun merkezinde kalan Keiro’nun bütün görüş açıları kapanmış anlamsızca bir sağa bir sola uçarak Albert’ı bulmaya çalışıyordu. Albert yakaladığı bu açıklığı değerlendirerek hızla Buteo’ya doğru uçmaya başladı.Albert ve Keiro’nun savaşı 10 dakika sürdüğünden Buteo bu sürede ormandan çıkmış, saatler önce ormana girmeden bir köşeye koyduğu kaykayına Eldor’u bindirmiş bayır aşağı mahalleye doğru ilerliyor aynı esnada Albert da süratli bir şekilde aradaki mesafeyi kapatıyor, usta bir okçunun yayından fırlayan bir ok gibi Buteo ve Eldor’a doğru uçuyordu.Ormanın sonuna gelen Albert artık Buteo’yu da Eldor’u da rahatlıkla görebiliyordu.Bayırın sonunda liseler caddesi başladığından burada tehlikeli güç ve büyülerin kullanılması yasaktı, uçmak da buna dahil.Bu durumun farkında olan Albert sayılı saniyelerinin kaldığını ve bir an önce Eldor’u alması gerektiğini biliyordu.Eğer Buteo ve Eldor caddeye girecek olurlarsa liseler caddesinden çıkana kadar uçamayacak ve bu sürede Buteo keskin gözleri ile durumu lehine çevirerek kaçmayı başaracaktı. Süre sınırlı, aralarındaki mesafe 500 metre kadardı.Albert bu mesafeden Eldor’u havaya kaldıramayacağının dolayısıyla daha basit ve hızlı bir yöntem bulması gerektiğinin farkındaydı.Yerden irice bir taş alan Albert zihin gücü ile taşı kaykayın tekerine gelecek şekilde fırlattı.Taş, dart tahtasının ortasına denk gelen başarılı bir ok atışı gibi hedefi tam on ikiden vurmuş tekeri sıkıştırıp kaykayın takla atmasına neden olmuştu.Buteo neye uğradığını dahi anlayamadan yere yapışmış 3-4 metre kadar sürüklenmiş Eldor ise 1-2 metre takla atıp sokak lambasına çarparak durmuştu.Hava kararmaya başlamadan yarım saat kadar önce yakılan gaz lambası Eldor’un çarpması ile devrilip sönmüş, turuncudan kızıla çalan gökyüzünün daha korkutucu bir hal almasına neden olmuştu.Hava adeta masallardaki vampir sahnelerini andırıyor, gökyüzünün kan kırmızı atmosferi ve çevrenin sessizliği insanın iliklerine kadar işleyen bir korku salıyordu.
·
422 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.