Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

160 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
29 günde okudu
Bu sene seçtiğim kitaplar özel kitaplar... Çünkü sanki benim için hazırlanmış bir reçete... Doğrusu kitaba başlarken farklı dünyaya geçit yapacağımın farkındaydım. Ama doğrusunu söylersem kitabı bitirdiğimde sanki kendim baştan başa yenilenmiştim... Seni anlıyorumla başladık kitaba. Ve ben içimden "sanmıyorum" hissini geçirdim. Habersizdim kitapta tanışacaklarımdan... 22-ci sayfada hatırlatıyor insanlara bizim tek ihtiyacımızın yemek, içmek, havayı teneffüs etmek olmadığını... Diğer insanlar nasılsa biz de öyleyir. Bizimde duygularımız var ve görmezden gelinemez... Sevilmek ve sevmek bizim de hakkımız... Ama ondan önce kendimizi sorguladık... En son gerçekten, samimi gözyaşıyla, ne zaman iltica ettik Rabbimize... Derdimiz bizi O'ndan uzaklaştırıyor mu, O'na yaklaştırıyor mu? Bu soruyla irkildim.... Ve hatırlamaya çalıştım.... Utandım..... Derdimi insanlara anlatmaya çalıştığım kadar anlattım mı Rabbime? Zaten sınırlı olan akıllarıyla beni anlamalarını beklerken Rabbimin ne çok lütufunu gözden kaçırdım kim bilir.... Oysa kalpten teslim olsaydım, ne dert kalırdı ne tasa.... Bu en çok da onların sınavı değil miydi? Önce bakışlarımızdaki engeli kaldırmalıydık, tüm insanlık.... Çünkü bakışlardaki engeller kaldığı sürece anlayamazdı kimse kimseyi... Kimsenin duyguları göz ardı edilmemeli ve herkese insanca muamele edilmeli... Ve küçük olsun büyük olsun kimsenin kusuru (daha doğrusu sizin bakışınızla kusur görülen) yüzüne vurulmamalı... Bakışlardaki engele misal Halis Ağabeyin bu sözleri yeter bence: " Biz görmeyenlere görenler görmediğimizi söyleyinceye kadar biz görmediğimizin farkında değildik" Hassas dengelere dokundu bu kitap; Kalp kırmak Kabe yıkmak gibidir düsturunu hatırlattı. Kırılan kalpten çok kalbi kıranın Allah katında sorumluluğunun büyüklüğünü anlattı... Farkında olmadan ne çok kalp kırıyoruz... Ya farkında olarak kırmak...... "Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir. Peki, bir insanı incitip onun hayata küsmesine sebep olmak nasıldır? Onun günahının büyüklüğünü anlayabiliyor muyuz?" (sayfa 149) Kınadığını yaşamak düsturunu hatırlattı sonra... İnsan her kınadığını, her alay ettiğini tecrübe etmeden, yaşamadan gitmez bu dünyadan. Bize bazen öylesine bir sohbet, bir şaka gibi görülen şeyler belki de belirler kaderimizi. Gelecekte yaşayacaklarımızı belirleriz tutamadığımız dilimizle... Halbuki, bu dille nice güzel kelamlar da edilebilir. Ama biz hep dalga geçmeyi, alay etmeyi, küçümsemeyi seçeriz. Bazen bakış dahi yeter dile ihtiyaç bile kalmaz. Bazen ise daha ileriye giderek kalbimize bulaştırırız bu bitmek bilmez kibrimizi... Bazen de acırız karşımızdakine. Aslında dönüp baksak belki de en acınacak durumda olan bizizdir... Oysa ki, acınmaya değil, duygularının görmezden gelinmemesine ihtiyacı vardır sadece karşımızdakinin... Bir özürlünün sadece engeli olan organı engellilidir. Ona saksı bitkisiymiş gibi davranmak insanlık hali değildir... Bu ağır cümlem için özür dilerim. Yani diğer azaların hakkını verebilir. İhtiyacı olan tek şey fırsattır belki de... Biraz duyarlılık, biraz fırsat, azıcık da sevgi ne çok imkansız görüneni mümkün kılar.... Pınar hanımın da dediği gibi : (kendime düstur edinmek istediklerimden ) " Yapmak isteyip de yapamadığım şeyleri yapana kadar yapmam gerekenleri yapmaktan asla vazgeçmeyeceğim." (sayfa 130) Evet, özel insanlar tanıdım... Gülseren Gümüş'ün hayatını okuduğumda ise kendi hayatımı sorguladım... İsyanlarımı, şikayetlerimi, sızlanışlarımı.... Ve gerçekten utandım... İki yıl önce duymuştum adını ama bir türlü nasip olmamıştı hayatını araştırmak. Her şeyin bir zamanı varmış. Önce Cennete koştu, sonra Cennetten dokundu kalbimin en derinine. Oyunun kenarına çıkmakla oyunun dışında kalmadığımı fark ettim onunla. Elmanın bütününü tutamadığım için elma yemekten vazgeçmem gerekmediğini anladım... Çaresizliğin içindeki Çare'yi fark ettirdi... Satırlarımdaki sözleri kalplere tesir ettirmekten ne zaman vazgeçmiştim sahi? Ne zaman unutmuştum dünyalık değil ahiretlik bir eş olmak istediğimi? Dünyalıklara ne çok bulaşmıştım... Ne çok dünya kokuyordum... Gülseren hanımla ne çok ortak noktalarımız vardı... Çocuklara olan sevgimi öğretmenlikle sonuçlandırmıştım ben... Psikoloji hayallerimin üzerinden bir sünger çektiğimi sanmıştım ama her şey diplomayla olmuyordu bunu idrak etmem pek uzun sürmedi... *** "Engellerimiz, engellediklerimizdir bizim..." Hakkını vermeliyiz her bir nimetin. En azından vermeğe çalışmalıyız. Sevgi dolu bir kalp vermekle zaten Rabbimiz bize en güzel nimetini vermedi mi? Ya "sevginin yeşermediği bir kalp" olsaydı imtihanımız? Bizim işimiz Allaha kaldı... Ne mutlu... Ne mutlu ki, sadece Allaha kaldı... Biz uğraşalım O izin verdiği sürece... Keşke'mizin yerini demek ki'ler alsın. İdrak etmeye çalışalım yaşadıklarımızı. Sonra varalım iyi ki'nin tadına.... Rabbimin izni ile... Herkesin karşısına bir sorular zinciri gelirmiş... Kimine zor, kimine kolay.. Ya da herkesin kaldırabileceği kadar... Sorulara cevap vermek özgürlüğü de bizdeymiş... Kimisi arar da bulur, kimisi bulur da farkında olamaz... Kimileri ise arar, arar, arar..... Belki de sorusunun cevabı aramakta gizlidir... Gerçekten de "Bilmiyorlar...."" Bilselerdi yapmazlardı..." Sözü fazla karışık söyledim ve fazla uzattım... Eda hanımın duasıyla bitireyim inceleme başlıklı yazımı... *** Ya Rabbi, çaresiz olduğum için değil, derdimin çaresinin ancak Sen olduğunu bildiğim için geldim kapına. Tüm kapılar üzerime kapandı diye değil, bütün kapıları açacak anahtarın ancak Sen olduğunu bildiğim için, dualarımı da harmanlayıp gözyaşlarımla, Sana doğru çıktığım o yolda bir tek gönlümü aldım yanıma ve onunla dayandım kapına... Ya Rabbi, Senden bir şey isteyemem ki her şey bu kadar Sen iken. Cennetini bile istemez gönlüm, Seninle cenneti yaşar iken. Korkmam cehennem ateşinden de o da aşkınla sönerken... Aşkınla söndü Allahım... Ben aşkınla söndüm. Aşkınla söndürdüm nefsimi, kinimi, beni yakan, yakacak olan her ne varsa her şeyi. Aşkınla kül ettim ve artık beni cehennem bile aşkın gibi yakamayacak. Bilmeyi bilmeden, kendimi bilmeden daha, kendini bildiren Sensin bana. Ruhuma üfledin ruhundan, aşkını üfledin bana. Şekil verdin şekle sığmayan o sonsuz güzelliğinle ve kalbimi verdin bana. Evet kalbimi... "Yeter" dedin. "Bu kuluma yalnız bu kalbi yeter. Onunla yürüyecek, onunla koşacak, onunla konuşacak ve hatta onunla görecek ve bu kalp öyle bir kalptir ki o kalpte yalnız Ben olacağım, Benden başka hiçbir şeye orada yer kalmayacak..." Varlığında yok olduğum, varlığında kaybolduğum, varlığında kendimi bulduğumsun... Bir değil, bin ömrüm dahi olsa, bir gözümün şükrünü bile veremeyecekse eğer, yaptıklarım ve yapacaklarım, söyle bana Ya Rabbi, ya ben bu gönlün şükrünü Sana nasıl vereyim? Baktığım her yerde, duyduğum her seste, sevdigim her gönülde, her yerde Sen varsın. Aynadaki aksimde bile Seni görür oldum Ya Rabbi. Kayboldum sandığım yerde de o yolun sonunda yine Sen varsın. Her adımda sanki dünyanın bütün yükünü yüklenmiş gibi ağırlaşan ayaklarımı bir ismin yetiyor yerinden kaldırmaya. Al şu yükümü Ya Rabbi, al benden, al değneklerimi, zaten ben Sana dayanmadan yürüyemem ki. Dayanağım Sensin. Gönlüme ayak uyduramasa da ayaklarım olsun, Sana koşsun dünyada hep, ahirette de ilk Sana koşsun. Dualarım doldurdu avuçlarımı, yetmiyor, yetemez Sana hiçbir dua. Ettiğim tek duam Sensin ve bana bunu verecek olan da yalnız Sensin. Gönlüme sığmıyor aşkın, gönlümü sığdırdım aşkına. Gözlerimden çağlıyor, yetmiyor, yetemez dökülen gözyaşı Sana... Ümitlerimin, hayal ettiklerimin, hayal etmediklerimin ve edemeyeceklerimin sahibi. Bana düşünemeyeceğim kadar güzellikleri veren de Sensin ey Güzellikler Sahibi, ey güzelin ta kendisi, hamdü senalar olsun Sana, verdiklerine, vermediklerine, beklettiklerine, vereceklerine, yarattığın sayılar adedince teşekkürler. Ey ne kadar teşekkür etsem de yetmeyeceğini bildiğim ve bunu hiçbir zaman yetiremeyeceğim Allahım... *** Huzur Dolu Okumalar...
Cennete Koşan Engelliler
Cennete Koşan EngellilerAhmet Bulut · Timaş Yayınları · 201934 okunma
··
215 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.