Gönderi

Her çocuk için...
Akşamüzeri sahadaki antrenman yapan çocukların neşe dolu çığlıkları eşliğinde şu satırları yazmaya başlamadan önce nice hayaller kurarken bir anda geliveren ilhamla yazmaya başladım. Eskişehirspor tesisleri önünde bir ağacın önünde oturup çocukların hocalarına bir an önce maç oynamaya başlama isteklerini ifade eden bağrışlardan sonra tüm keyfimi kaçıran bir grup (hepsi on altısından küçük gençler) önümden geçti. Keyfimi kaçıran dememin tabii bir nedeni vardı. Olabildiğince küfür, nahoş şakalar, yere tükürmeler, herkesin elinde bir sigara ve hemen yanımdaki erik ağacına umarsızca bir saldırı... Keyfimi daha ne kaçırabilir ki diye düşünürken; tesislerin önünde geçmiş sezonlardan birisine ait 7 numaralı Cristiano Ronaldo formasıyla derin düşüncelere dalmış giydiği kaleci eldivenleriyle antrenmanı izleyen bir çocuk gördüm. Aslında ne düşündüğünü çok bariz bilmeme rağmen onu görmezden gelemedim ve yanına gidip sorumu sordum. - Sen de futbol oynuyor musun? Başını evet dercesine sallanmakla yetindi. Bu oldukça normaldi. Çünkü o şu an kurduğu hayal dünyasında kupalar kaldırıyor şampiyonluklar yaşıyordu. Belki de şampiyonlar ligi finalini oynuyor 90. dakikada gelen golün sahibi olduğunu kurguluyordu. Ama o kaleciydi. Belki de maç penaltılara kalmış onun kurtardığı penaltılar getirmişti kupayı. Ne düşündüğünü ondan başka bilen olmayacak. Yardım etme çabasıyla; - Bir kulüpte oynuyor musun? Yine başıyla sahayı işaret ederek; - Burada oynamak istiyorum. Kendi oynadığım kulüp olan Esentepespor'da oynamak ister misin diye sordum. Yok deyip tekrar sahaya döndü. Onun da futbol oynamasını belki de geleceğin Ronaldo’su olabilecek bir yeteneğin elinden tutan ilk kişi olmak istedim. Eminim ki onun gibi olan nice yetenekli çocuklarımız var. Daha sonra karşı mahallemizin takımı olan Sütlücespor’da oynadığını söyledi. Bunun üzerine yazmaya karar verdim. Maalesef yine her çocuk eşit şartlarda yaşayamıyor. Kimileri sahada antrenmanını devam ettirirken kimisi onları izleyip hayallerini kurguluyor. Kimisi de hayatının en kıymetli vakitlerini ziyan ettiğinden habersiz vakit öldürüyordu. Hemen yanı başımızda iki gruptan oluşan kızlar aralarında voleybol oynuyor, bir başka grubun parçası olan kızlar da parkın içerisindeki yolda paten sürüyordu. Hepsinin sahalarda spor yapması, oyunlar oynaması; yeteneği olanların resimler çizmesi, şarkılar söylemesi, kendi keşfettiği hobisini devam ettirmesi mümkün değil miydi? Bence gayet de mümkündü. Sadece birilerinin onların ellerinden tutup onlara destek olmaydılar. O kişilerden birisi de şüphesiz benim. Beden eğitimi ve spor öğretmenliği bölümünü tercih etmemdeki en büyük etkenlerden birisi de buydu. Bu durumda olan çocukların ellerinden tutmak. Nitekim kendi beden eğitimi öğretmenim de bende bunu başarmıştı. Her gece, ulaşabildiğim tüm çocukların hayatlarına bir fayda katma hayalimle başımı yastığa koyuyor bu mümkün olanı benim gerçekleştirmem gerektiğine de inanıyorum. Çünkü hiçbir çocuğun kendi kendine iyi birer sanatçı, sporcu veya herhangi bir işte başarılı bir birey olamadığı gibi; yine hiçbir çocuğun kendi kendine kötü alışkanlıklar edinemeyeceği de malum. Hepsi hayatlarında karşılaştıkları insanların, arkadaş gruplarının, ailelerinin birer yansıması. Üzüm üzüme baka baka kararır diye boşuna dememiş atalarımız. Okuduğum harika bir kitapta “Ülke insanının çoğunluğunun eğitimden yoksun bırakılmış olması bir cinayettir. Devletin kendi kendini yok edişi, intihar etmesi demektir.” yazıyordu. Bir başka bölümündeyse “Milyonlarca insan hayvanlar gibi yaşıyor, pis ve miskin bir hayat sürüyor! Bir tek düşünceleri var, o da mideyi doldurmak!” Yani bu çocukların vaziyetinden hepimiz sorumluyuz. Hiçbirisine başarabilecekleri bir imkan sunulmamış ve hayatı bu yaşadıklarından ibaret zannediyorlar. Bu düşüncelerini değiştirebilecek olanlar biziz. Bir an artık ziyan grubunun küfürlerine dayanamayan antrenör gençlere seslendi. - Gençler burada bu çocuklar antrenman yapıyor. Sizin ağzınızdan çıkan kötü kelimeleri duymak istemiyoruz. Eğer konuşmaya devam edecekseniz başka bir yere gidebilirsiniz. - Tamamdır hocam, özür dileriz. Diye karşılık verdiler ama bu karşılık geçerliliğini hoca o bölgeden uzaklaşınca yitirdi. Şehirdeki tüm çocuklara ulaşmam, hepsine bu imkânı sunmam, başarılı olanları tespit etmem, onları geliştirip spor dünyasına kazandırmam lazım. İmkansız görünen imkanları değerlendirmem çocukların hayallerine ulaşmasındaki basamak; hayatlarına devam ederken bu hayatı ona borçluyum dedikleri kişi olmam lazım. Onları ziyandan, kötü alışkanlıklardan ve kötülüklerden çıkarmam lazım. Tüm bunları kendimce vazife edindim. Kendimi buna adadım. Bunu; bu işi yapan ve yapacak olan tüm antrenörlerin, öğretmenlerin yapması lazım ki kimse tellerin gerisinden içerideki çocukları içi buruk vaziyette izlemesin. Akşam saati iyice yaklaşmışken artık hafif soğuğuyla birlikte esen rüzgar eşliğinde kendi kurduğum hayallere daldım. Geçmişimdeki bu çocukların yerinde olduğum anları düşündüm. Hayatımın kırılma noktalarını buldum. Başardığım ve başaramadığım, yaşadığım ve içimde ukde kalan anları zihnimde tekrar yaşadım. Yarın çalıştıracağım çocukları, nasıl bir antrenman çıkartacağımızı düşündüm. Onlara çiçek toplamayı değil çiçek tohumu toplayıp çiçek yetiştirmeyi, meşe palamudu toplayıp fidan büyütmeyi, kitap okumayı, zararlı her şeyin zararını öğreteceğimi, bu hayatın güzelliklerini keşfetmelerini sağlayacağımı kendime söyledim ve devamı gelecek olan ilk yazımı sonlandırdım. -Eren Bilir
·
113 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.