Gönderi

Adamın gözlerinin önünden Kel Hamzanın uzayıp safran sarısı kesilmiş, gerilmiş, bir ölüm çığlığına dönmüş yüzü durmadan geçiyor, kocaman, ardına kadar açılmış ağzı, pörtlemiş gözleriyle yalvarıyordu. Uçan kuştan, dosttan düşmandan, yerdeki karıncadan car umuyordu. Adam yarı uykuda, yarı düşte, bir insan canının ne kadar tatlı, vazgeçilmez olabileceğini, kimi insanların, belki de büyük bir insan çoğunluğunun canlarını vermemek için ne kadar alçalabileceklerini ilk olarak düşünüyordu. İnsan canı bu kadar alçalmaya değer miydi? Ne pahasına olursa olsun insan yaşamını sürdürmeli miydi? Sıtmalar, hastalıklar, zulümler, buyruklar, açlıklar, yoksulluklar insan soyunun yaşama direncini kıramamış, insanoğlu kıyımlardan, aşağılamalardan, sakatlıklardan, kırımlardan sonra bile yaşamını sürdürmüştü. Bu korkunç güç, bu sonsuz direnç, bu yaşamak için katlanılan en aşağılık durumlar neydi, ne içindi? Kel Hamza, atının önüne düşmüş köyü, bütün bedeniyle korkuya kesmiş dolanırken, arada bir durup ona öyle bir, öyle köpekçesine yalvarışla bakıyordu ki insan yüreği dayanamaz. Onu öldürmemek için kendisiyle çok savaşmış, sonunda da, böylesine insanlıktan çıkmış bir insanın yaşaması haramdır diye düşünmüştü. Ali Safa Bey de onu görünce, "Benim adım İnce Memed, beni bilebildin mi Ağa?" deyince, yüzü gerilmiş, kocaman olmuş gözleri inanılmaz bir korkuda açılmış açılmış kapanmış, bir ara, bir göz açıp kapayıncaya kadarki bir sürede gözleri namluya inanılmaz bir yalvarışla dikilmişti. Bu bir anlık yalvarışta da belki insan soyunun düşebileceği en beter aşağılanma, alçalma vardı. Bu kadar alçalmaya değer miydi bir can? Can bu kadar, her şeyden değerli miydi?
·
39 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.