Anladım,
ben bu şehrin insanı değilim;
ekmeği dilim dilim
ve suyu miskal miskal
aslan ağzında.
Halbuki ben
bir temmuz yazında
geldim bu şehre.
Bir gün,
birdenbire
aklıma esti;
gideyim dedim, zâr-zor gideyim;
kaldırım çiğneyen başka olurmuş,
şehir göreyim dedim.
Geldim ve gördüm:
Şehir acayip nesne çocuklar,
görmeyen bilemez.
Bu şehirde delikanlılar,
buğday ağaçlarını sordular;
bu şehirde yiğitler
beni ardımdan vurdular.
Şaşmayın, dahası var:
Bir garip kuştur burada bahar,
konmadan geçer;
ve yaz dondurmacıya iner
dondurmacıdan gider.
Aynı minval üzre düşer
takvimden günler:
Öğleden evvel
evvel be evvel,
çın çın öter halvet
dört bir semtin hamamlarında.
Öğleden sonra
ve hemen sonra
subyân âlemleri yapılır
sinemalarında.
Ve tiyatrolarında,
düzgünlü kokonaların
göbek çalkaması,
gerdan kırması seyredilir.
Açıkçası,
eller cepte zevkedilir.