Gönderi

Yani hayatımda hoşlanmadığım şeyler aslında benim en iyi dostlarım, en büyük öğretmenlerim, çünkü kaderime, ideal hayatıma ulaşmamda bana yardımcı oluyorlar, Diyelim ki birlikte olduğun kadın, yemekten sonra bulaşıkları yıkamanı söylüyor. İşte, dansı başlatan, tetikleyici olay bu olabilir. Senin buna tepkin, kız arkadaşın tarafından kontrol edildiğini düşünüp sinirlenmek olabilir. Dansı bıraktığın anda, herhangi bir ilişkinin bütün dinamiğini değiştirebilirsin. Dansın başladığını fark ettiğin anda, her zaman yapağın hareketi yapmayı hemen bırak, kalıbın dışına çık ve bir üst yola gir."ilk başta kontrol edildiğine sinirlenmek yerine, daha iyi bir alternatifi seçebilirsin. beraber olduğun kadına kızacak yerde, kendi içinin derinliklerine dönüyorsun, onun aslında seni kontrol etmeye çalışmadığını görüyorsun. Annenin sana uyguladığı kontrol edici davranışı, beraberliğine yansıttığını anlıyorsun. Bir başka ifadeyle, hissettiğin kızgınlık şu anda beraber olduğun insanlar değil, annene ait bir sorunu çözememiş olmanla ilgili. Sevgilinin senden bulaşıkları yıkamanı istemesi, seni çocukluğuna geri götüren bir tetiği çekmiş. Bunu anlıyorsun, anlayınca da dansı kesiyorsun. Biriyle dans etmeyi bıraktığın anda, karşındaki ne yapmak zorunda kalır?" "Eh, tek başına dans edemez herhalde, değil mi?" Bu nedenle, yaşadığın her durumun içindeki büyüme fırsatını görmek, başkasını suçlamak yerine kişisel sorumluluğu üstlenmek, diğer kişiyi de değişmeye zorlamanın en iyi yoludur." Öfkeyle hareket eden ya da sevgisiz davranan bir insanın, bunun hemen öncesinde bir acı yasadığını hiç unutma. Bu çok önemli bir nokta. Öfke sergileyen insanların bunu yapmalarının nedeni, incinmiş olmalarıdır. Sevgine ihtiyaçları vardır, suçlamana değil. Unutma ki, o insana hepimizin özlediği sevgiyi verdiğinde, onun da en iyi benliği ortaya çıkacaktır Dünyanın işleyiş biçimiyle ilgili teorisini düşündükçe, geridönüşüm sürecinin hayatım boyunca, ben hiç farkına varmadan nasıl tekrarladığını görmeye başladım. Hep aynı tür tecrübeleri yaşayıp duruyor, aynı tip insanlarla karşılaşıyordum. Örneğin işimde bazı müşterilere sinir olurdum. Büyük alım yapacakmış gibi vaatlerde bulunur, sonra da gerçekleştirmeyip beni hayal kırıklığına uğratır, şirkete dünyanın parasını kaybettirirlerdi. Ayrıca bana kaba davrandığına inandığım insanlara da çok sık rastlıyordum; bazen gün boyu etkileşimde bulunduğum herkesin omzunda bir mikroçip ve olumsuz bir bakış açısı varmış gibi geliyordu. Peder Mike'ın dediği doğruysa, bu olaylar tek tek rastlantı değildi. Bunlar daha çok benim için yazılmış bir senaryonun parçası olabilirdi. Doğduğumdan beri devam ettiğim gelişim okulunun bir parçası. Bu insanların karşıma çıkıp durmasının, bu olayların kendini tekrarlamasının nedeni, benim öğrenmem gereken hayat dersini bir türlü almamış olmamdı. Hayat düzgün ve durağan olduğunda, yüzeysel yaşamaya eğilim gösterdiğimizi fark ettim. Hayat zorlaştığında ve bir kriz yaşadığımızda, hep bir çeşit içsel tefekkür ve iç gözlem noktasına geliyoruz. Sanırım geçmişin mistikleri ve bilgeleri hayatın en büyük zorluklarının aslında en büyük armağanlar olduğunu söylemekte haklıydılar, çünkü bunlar kendimizi hayatın daha büyük tecrübelerine açmamıza ve derinleşmemize hizmet ediyor. Kırılma noktalan insanı her zaman yeni çıkışlara yöneltir. Görünen her şeyin gerisinde daha engin bir şey vardır; Her şey, kendinden başka bir şeye açılan bir yol, bir kapı, bir pencereden başka bir şey değildir. " Antoine de Saint-Exupery Benim merak ettiğim, herkes sizin söz ettiğiniz müfredatı mı izlemek zorunda? Yani bu gelişim okulunda hepimiz aynı dersleri, aynı kursları mı alıyoruz?" Sorunun cevabına gelince, bu gezegende herkese farklı bir müfredat hazırlanmıştır, uyarlanmış eğitim de diyebilirsin. Örneğin, benim hayatımda öğrenmeye ihtiyaç duyduğum dersler, herhalde senin için yazılanlardan çok farklıdır. Benim müfredatım daha az eleştirici, daha çok kabullenici olmakla ilgili- Hayat derslerim de, daha verici olmakla, seçicilikle ilgili düşüncelerden kurtulmakla, kontrol ihtiyacından vazgeçmekle, kendimi hayatın akışına bırakmakla ilgili olabilir. "Buna karşılık senin müfredatın," diye devam etti, "sana kafanın içinden çıkıp daha çok kalbinde, anda yaşamayı ve her dakika düşünmek yerine hissetmeyi öğretmek üzere düzenlenmiş olabilir. Senin programın her türlü ben- merkezcilikten ve rekabet düşüncelerinden kurtulmak, kendini çıkar gözetmeden başkalarına destek vermeye adamakla ilgili olabilir. Senin öğrenim yolun insanların zaaflarına odaklanmak yerine, herkesin içindeki iyiyi görmekle ilgili olabilir. Hatta bu yol kendi değerini bilmek ve kimsenin senin kendini aşağı hissetmene neden olmasına izin vermemekle ilgili de olabilir. hayatımıza giren her olay ve insanın bir sebeple ortaya çıktığıydı. Unutma, rastlantı diye bir şey yoktur. Dünya, bizim büyüme ihtiyaçlarımızı saptayan ve bize bu ihtiyaçlara karşılık gelen insanları ve olayları yollayarak büyümeyi destekleyen dev bir radardır. Bununla ilgili bilgeliğin anlamı, hayatımızdaki insanların birer ayna oluşudur. Hepsi bizim en parlak ve en karanlık yanlarımızı yansıtır." Aslında hayat yolculuğu dediğimiz şey de budur, zayıf noktalarımızı bulmak, onları iyileştirmek, sonunda da en iyi benliklerimize ulaşmak. Amacın kalıcı huzur ve özgürlükse, seçebileceğin tek yol budur. Başka seçenek yoktur." Çocukken tüm armağanlarının farkındaydın. Masum ve saftın. Son derece yaratıcı ve delicesine ihtiraslıydın. Hayal gücün sınır tanımıyordu ve rüyalarının ucu bucağı yoktu. İnsanlara güveniyordun, kendine de inanıyordun. Büyükler gibi, her şeyi önceden tümüyle bilmek gibi bir ihtiyacın yoktu. İnsan olarak en gerçek özünü korkusuzca, reddedilmekten korkmayarak ifade ediyor, ışığının serbestçe parlamasına izin veriyordun. Tümüyle o anda yaşıyor, hayatlarımızın bizlere getirdiği her basit armağanın tadım çıkarıyordun. Kar tanelerini, örümcekleri, şarkı söylemeyi, kucaklanmayı, dumanı tüten bir fincan kakaoyu seviyordun. Dünya bereketli, sınırsız olasılıkların bulunduğu bir yer ve senin gerçek başarına hazır bir ortaktı. Sonra bir şeyler oldu." Sen, dünyanın işleyişi ve senin o dünyadaki rolünün yapısı konusunda başka insanların inançlarını benimsemeye başladın. Kendi güzelim duygularını kapatıp zihninin içinde yaşamaya başladın; günlerini yargılayarak, kılıflar uydurarak, kaygılanarak geçirir oldun; oysa sıçraman, dans etmen, oyunlar oynaman gerekirdi. Bir memnun etme makinesine dönüştün. Düşünüş, davranış biçimlerin sana ait değil, annenle babanın, öğretmenlerinin, arkadaşlarının seçtiği şeylerdi. Böylece sosyalleşme süreci başlamış oldu, seni esir aldı, kendi kişisel görkemin saklanmaya başladı. Ne deniyorsa onu yaptın, verilen talimata göre davrandın, insanların öğrettiği gibi düşünür oldun. Bahse girerim, üç-dört yaşından sonra kendini ortaya koyuş biçimin önemli ölçüde anneni, babam ya da öğretmenlerini gururlandırmaya yönelikti. Her çocuğun sevilmeye ihtiyacı vardır ve hepsi onaylanmaya bayılır. Böyle olunca, sen de kendine ihanet edip gerçek olmayan biçimlerde davranmaya başladın, sevdiğin insanları mümkün olduğunca mutlu etmeye çalıştın. Onların sevgisini kazanmanın en iyi yolunun onların istediği biçimde davranmak olduğunu gördün, buna inandın. Süpermarkette avazın çıktığı kadar şarkı söylemek, gerçek benliğini dünyaya göstermek yerine, annen utanmasın, sana kızmasın diye şarkını alçak sesle söyledin." Peder devam etti: "Astronot, şair ya da devlet adamı olmanın hayallerini kurmak yerine, bahse girerim ki, olgunlaştıkça öğretmeninin tavsiye ettiği bir şeyi yapma düşüncesine teslim oldun. Belli bir durumda samimi davranmak, gerçekten söylemek istediğin şeyi söylemek yerine, sosyal bir maske takmaya başladın ve başkalarının uygun bulduğu şekilde düşündün, hissettin ve davrandın. Kendini inkâr etmeye başladın. 'Usta Bir Taklitçi' oldun. Aslında, kendini, ifadeni bastırdın ve sesini kaybettin." Aslında anne babalar bunları kendi korkularından ötürü yaparlar. Çocuklarına doktor ya da avukat olmalarını, uygun insanlarla evlenmelerini söylemelerinin nedeni, çocukları toplumsal kalıba göre başarılı olmadığı takdirde kendilerinin başarısız görüneceklerinden korkmalarıdır. Bunu öyle az insan yapıyor ki. Kusurlu yanlarımızı inkâr etmek, dünyaya kendimizi kusursuzmuş gibi sunmak ve bir mükemmellik maskesi takmak çok daha kolay, içimizde bir yerlerde bunun yalan olduğunu bildiğimiz halde, yine de yapıyoruz." Ashley Montague'nün yıllar önce dediği gibi: 'İnsanların yaşadığı en derin kişisel yenilgi, olabileceği kişiyle olduğu kişi arasındaki farktan kaynaklanır.' Belli düşünce biçimlerin, duyguların, hareketlerin, bu gezegende seni benzersiz kılıyor. Birtakım ihtirasların ve tercihlerin var, seni mutlu ediyor. Hayatınla ilgili bazı hayallerin var, bunlar senin en derin yerlerine, DNA'na şifrelenmiş. Bütün bunlar senin gerçek benliğinin yönleri. Ve sen bunları yansıtan bir hayatı yaşamaktan uzaklaşınca, dünyada parlamayınca, sevdiğin şeyleri yapmayıp en önemli değerlerine göre yaşamayınca, duygularını hissetmeyip kendi doğrularını konuşmadıkça, yavaş yavaş kapatıyorsun kendini. Öz-değerlerin inişe geçiyor, ruhun buruşmaya başlıyor. Yaşadığın mutsuzluklar artıyor. Daha az enerjin oluyor, yaratıcılığın azalıyor, ihtirasın da kalmıyor." Biz hayatı herkesin gördüğü gözle gördüğümüzü sanırız, oysa öyle değildir. O kendimizi inandırdığımız koskoca bir yalandır. Her birimiz dünyayı kendi kişisel bağlamımızın merceğinden görürüz, o mercek de hayatımızın benzersiz tecrübeleriyle biçimlendirilmiştir. Bu gezegendeki hiç kimse, başkasıyla eş kişisel tecrübeler yaşamış olamayacağına göre, herhangi bir durumda hiç kimseyle tam aynı tecrübeyi yaşayamayız. Bunu gerçekten anladığında, hayatın yepyeni bir anlam kazanır. Sana sunduğum bu bilgelik son derece önemli bir noktadır, Jack." Çok geçmeden, hepimizin birbirimizle bağlantılı olduğumuzu görebildim. Hayatlarımızın görünüşte tesadüfi olayları arasında gerçekten bir düzen vardı, ama çoğumuz bunun hiç farkına varamıyorduk. Hayatımızdaki tüm noktalar birbirine bağlıydı ve başımıza gelen her şeyin bir nedeni vardı. Hayat gerçekten bir gelişim okuluydu, yaşadığımız her olay bizim kişisel büyümemizi teşvik ediyordu - yeter ki olayın bize gösterdiği dersi bulabilelim ve yaşayabilelim. Hayatımızın her gününde zarif bir güzellik bulunduğunu anladım. Hüzünlü zamanlar bizi geliştiriyor, iyiliğe doğru götürüyor, iyi zamanlarsa bize olanaklarımızın ne kadar zengin olduğunu gösteriyor, takdir etmemiz gereken saadetler sunuyordu. Aynı zamanda, çok iyi ya da çok kötü hiçbir şeyin fazla uzun süreli olmadığını da keşfettim. Doğru bildin," dedi Moe. Başını sallayıp duruyor, bana katıldığını belli ediyordu. "İnsanların çoğu, habire koşup duruyor, tüm sorunlarını çözeceğine, içlerini sevinçle dolduracağına inandıkları o yere varmayı umuyorlar. Kendilerine, 'Şunu ya da bunu elde eder etmez mutlu olacağım,' diyorlar. Ama ben, mutluluğun ulaşılacak bir yerde olduğuna inanmıyorum - o senin yaratacağın bir içsel durum. Herkes mutlu olabilir - o herkese sunulmuş ve hemen şu anda sunulmuş. Tek ihtiyacımız, bir an durup zaten çevremizde olan hazinelere bir dikkat etmek. Bu yüzden ben şimdi tüm hayatımı dopdolu yaşıyorum. Gözlerim açık. Uyandım ben. Bu koskoca serüvenin her bir dakikasını çok seviyorum." Kafanın içinden çıkıp kalbine doğru yaklaşıyorsun. Zaten tüm cevaplar da orada yaşar. Kafanın içinde yaşamak, hayatını sağlamcı yaşamaktır. Her şeyi düşünmeye çalışırsın. Planlar yapar, kaygılanır, geçmişinden, şimdiki zamanından ve geleceğinden yakınırsın. Nelerin olabileceğini, nelerin olacağını analiz etmek için öyle çok zaman harcarsın ki, yaşaman gereken hayatı yaşanana zamanın kalmaz. Hayattan bir şeyler öğrenmenin ideal yolu, sana sunulan her saniyenin içinde var olmaktır — oysa düşüncelerine takılmışsan onu yapamazsın." Ne kadar çok şey toplarsak toplayalım, içimizde hissettiğimiz eksikliği hiçbir şey ama hiçbir şey telâfi edemez. Biz hepimiz insan olarak, o boşluklara, çukurlara sahibiz ve hepsinin de dolmaya ihtiyacı var. Bazılarımızın çukurlarını çocukluğumuzda duygusal ihtiyaçlarımıza önem vermeyen anne-babalarımız yaratmış, bazılarının çukurlarına da, gerçek değerimizi göremeyen sevgisiz okul arkadaşlarımız yol açmış. Kiminin çukurları da, ne yaparsak yapalım hiçbir zaman yeterince iyi olamayacağımızı bize öğreten öğretmenler tarafından açılmış. Büyüyüp yetişkin olurken çukurlarımızı doldurmak, kendimizi tamamlamak için hiç farkında olmadan başka insanları ve nesneleri arıyoruz. Çukurlar dolmayınca, bu sefer ikinci çareyi arıyoruz. Sonu gelmez bir kovalamaca. Üstelik de içimizi boşaltıyor, iç huzurumuzu bozuyor." Bunun anahtarı, güvenmek." işte yine aynı sözcük. Geçmişte başıma gelen her şeyin ve gelecekte başıma geleceklerin, beni kendi kaderime ve en yüksek gerçeğe götürmek üzere mükemmel şekilde kurgulanmış bir düzenin parçası olduğuna güvenmem gerektiğini biliyordum. "Hayır, aslında o bir denge - bir ortaklık. En yüce hayatını yaşayabilmek için, benim görebildiğim kadarıyla, kalbinle zihninin bir arada ve ahenk içinde çalışması gerek. Bazı insanlar tümüyle kalplerinin içinde yaşıyorlar - tepeden tırnağa duygu ve his onlar. Bu insanlar gerçek dünyada işlerlik açısından sık sık sorun yaşıyor, yargılan zayıf, pratik dikkatten yoksun, salak âşıklar gibi gözüküyorlar. Bazıları da tümüyle kafasının içinde yaşıyor - baştan sona akıl ve mantık, ama onları yönlendirecek sezgilere ve tutkuya hiç yer yok." Ben hayatımı bu kumsalda yaşarken, hayatın kanunlarının aslında doğa kanunlarından farklı bir şey olmadığını öğrendim. Doğa nasıl işliyor, ona bak, hayatı da çözersin — en gerçek düzeyde hayat nasıl işliyor, anlarsın." Sana bir örnek vereyim," dedi Moe. "Bu kumsalda yalnız başıma nice geceler geçirdim. Bazen bütün gece uyumam, yalnızca soluk alıp veririm, düşünürüm, buranın görkemini algılarım. Şafağın parlaklığı nasıl gecenin en derin karanlığının hemen ardından geliyor, ona hâlâ şaşarım. Bizim hayatlarımızda da öyle. Her birimizin karanlığa dayanabilmesi gerek - ama sonra geçiyor, ışık mutlaka geri geliyor. Aslında problemlerine en derin gömüldüğün an, çözüme en yakın olduğun andır. En derin acılan hissettiğinde, en büyük huzurun sana doğru koşuyor. Örneğin işine doğru yürürken, kendi iç diyaloguna yakalanmak yerine, dış dünyada olup bitenleri fark edecek biçimde zihnini eğit. Gökyüzünün rengini, bulutların biçimini fark et. Ağaçlardan düşen yaprakları gör, yüzünde güneşin sıcaklığını hisset. Tabanlarının Toprak Ana'yla buluşmasını duyumsa. Hatta kalbinin atışlarına bile dikkat etmeni öneririm. Biraz daha farkında olunca, zihninden çıkıp kalbine yönelmeye başlarsın. Günlerinde daha fazla yaşam hissedersin. Ve çok daha fazla eğlenir, keyifli yaşarsın. Kafandan çıkıp kalbine gitmenin daha da güçlü bir yolu... kafandan çıkıp bedenine gitmek olur." Neye odaklanırsan o büyür, düşündüğün şey genişler, neye takılırsan, kaderini o biçimlendirir. Birincisi, her durumun biraz da iyi bir yanı vardır - başımıza gelen her şey bize bir gelişme fırsatı getirir, bizi en iyi benliğimize doğru evrilmeye iter. İkincisi, huzurlu ve mutlu bir hayat yaşamanın tek yoludur. Üçüncüsü de, sana dediğim gibi, düşüncelerimiz mıknatıs gibi, kendilerine uyan insanları ve olayları hayatımıza çekip dururlar. Olumsuza odaklanmayı sürdürürsek, hayatımız olumsuz olur. Kendini her durumun iyi yanına konsantre olmak üzere eğit - her şeyde bir hayır vardır; yeterince ararsan, bulursun — o zaman hayatinin gerçeği de daha çok o iyi şeylerden oluşmaya başlar." Geçmişte karşına dikilen her sorun, evren tarafından seni bir üst bilinç düzeyine çıkarmak için planlanmış. Engeller, mücadeleler ve acılar, bizi açılmaya teşvik eder - onlar bize, daha iyiye yönelelim diye gönderilmiştir. Örneğin acı, bir armağandır." Kendine gerçekten iyi davranmanın bir yolu da, hayatında bol bol kendine özen gösterme etkinliğinin yer almasını sağlamaktır." "Pekâlâ... neymiş kendine özen gösterme etkinlikleri, Moe?" "Kendini ne kadar çok sevdiğini göstermek için yaptığın şeyler. Düzenli masaj yaptırmak, her hafta yıldızların parlayışını seyretmeye biraz zaman ayırmak gibi şeyler. Bedenin olan o mabede saygından ötürü çok güzel yiyecekler yemek. Yalnızca en iyi kitapları okumak, ruhunu yücelten en güzel müzikleri dinlemek. Kendine özen göstermek... kendini sevmenin en başta gelen anahtarlarından biridir." günlük tutma işi bile, zihnimi dolduran kaygılarımı boşaltıyor, günlerimi zenginleştiren derin içgörülere ulaşıyorum. Günlük tutmak düşüncelerimi netleştiriyor, dışarıdaki hayatımla içimdeki hayati birbiriyle uyumlu hale getirmek bana enerji veriyor. Bana kendi kendimle konuşacak bir yer sağlıyor, bunu yaparken de kendimle İlgili daha büyük farkındalık getiriyor, daha çok kendime ilişkin bilgi veriyor. Tüm fikirlerimi o sayede yakalayıp kaydediyorum, daha sonra gözden geçirebileceğim bir yere koyuyorum.
·
787 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.