Gönderi

124 syf.
7/10 puan verdi
!!!!!!Normalde okunmama kaygısından ötürü uzun bir inceleme yapmaktan içtinap etmekteyim fakat bu incelemem biraz uzunca oldu. Eğer okursanız istifade edeceğinizi ve kitap hakkında bir mukaddime nevinden bir bilgi edineceğinizi inanıyorum!!!!!!! Fransız edebiyatının en ünlü yazarlarından biri olan Victor Hugo, 1829 yılında yayımladığı “bir idam mahkumunun son günü” isimli eserle Fransa’daki idam cezasının kalkmasına yönelik taviz vermez bir tavırla karşı çıkışını anlatmaktadır. 19. Yüzyılın ilk çeyreğinde Fransız toplumunun sosyo-ahlaki, siyasi ve politik olarak ale’l-ekseri idam cezasının gerekli olduğu üzerinde durmaktadır. Bu yargıyı kitabın “trajedi hakkında bir komedi” bölümünden öğreniyoruz. Fransa’da idam meselesini geniş bir nazariye ile ele almak iktiza ederse; “idam olsun” diye savunan zümrenin ana gerekçesi, topluma zarar veren tefessüh etmiş ve gelecekte de topluma zarar verebilme potansiyeline sahip bireylerin ortadan kalkması gerektiğini düşünürler. Bu sorunsala cevap olarak Hugo, “eğer sadece bu söz konusu olsaydı -yani iflah olmayan ve topluma zarar veren bireye- müebbet hapis cezası yetecekti. Öldürmek neye yarar? Hapishaneden kaçılabileceğini söyleyerek itiraz edeceksiniz, öyle değil mi? Nöbetçileriniz görevlerini iyi yapsınlar. Demir parmaklıkların sağlamlığına güvenmiyorsanız, hayvanat bahçelerini açmaya nasıl cesaret ediyorsunuz? Zindancının yeterli olduğu yerde cellada gerek yoktur!” cümleleriyle karşılık verir. İkinci olarak idam cezasını savunan zümrenin diğer bir dayanağı; “Toplum suçludan intikamını alabilmeli ve ona hakkettiği cezayı –idamı- verebilmeli…” Hugo ise, toplumun ikisinin arasında yani cezanın altında intikamın üzerinde yer aldığını ifade edip böylesine büyük ve böylesine alçak iki şeyin topluma uygun düşmeyeceğini savunur: “intikam almak için cezalandırmak yerine iyiliğe yöneltmek için düzeltilmelidir.” İdam cezasını savunanların üçüncü gerekçesi ise, bu mücazatın topluma örnek teşkil etmesi ve sonraki gelecek olanların bir daha asla bu suçu işlememeleri en nihayetinde caydırıcı bir ceza olması gerçeği üzerinde dururlar. Hugo’nun bu sorunsala verdiği cevap Fransa’daki herkesin aşina olduğu bir manzara üzerinden birçok örnek vererek, yani Greve Meydanı’nda halk kitlesinin önünde binlerce idam cezasını halk müşahede etmesine rağmen hala aynı suçlar işlendiğine göre “esasında idam cezasının topluma caydırıcı bir örnek teşkil etmediğini” ifade eder. İdam cezasının gerekçelerini mantık silsilesi doğrultusunda tekzip eden Hugo’nun ilginç ama hakikat payı yüksek olan bir cümlesinde “mantığın en ufak bir teması makul olmayan muhakemelerin hepsini geçersiz kılar” diye ifade eder. Hugo’nun bu kitabında Ortaçağ Avrupası’na dair beğendiğim ve takdir ettiğim bir çıkarımı var; “geçmişin Avrupa toplumsal yapılanması üç dayanak üzerinde duruyordu: Kral, Rahip ve Cellat.” Devrimler gerçekleştiğinde bir ses haykırdı: ‘krallar gidiyor’ sonra ikinci bir haykırış daha ‘rahipler de gidiyor’ Peki cellatlar neden hala gitmedi? Günah çıkaran rahibi ortadan kaldırdıktan sonra celladı hala muhafaza etmek korkunç bir şey! Çünkü devrimlerin deviremediği tek anıtsal kalıntı idam sehpasıydı. Nitekim Victor Hugo bunları yazarken Fransız toplumuna bir fikir enjekte etmişti. O dönemler Fransa’da idam cezasının kalkması gibi bir durum söz konusu olamazdı. Fakat nasıl ki çağdaşı Henry Dunant yazmış olduğu “Bir Solferino Hatırası” isimli kitabıyla savaşın vahşetini ve dehşetini çarpıcı bir üslupla ifade etmişti ve eserinin sonunda “bu insanlar şahsi bazda birbirlerine düşman değiller sadece devletleri arasında husumetten ötürü birbirlerini kıyasıya öldürüyorlar…, daha birbirlerini tanıma fırsatları bile olmadı, acaba dünya genelinde uluslararası arenada savaş zamanında bütün tarafların yarasını saracak bir cemiyet kurulamaz mı?” diye soru sorarken aslında yazmış olduğu kitabıyla –(1859 yılında yazıyor)- ve fikirleriyle daha o zamana kadar geniş kapsamlı tarafsız bir yardım teşkilatı yokken Uluslararası Kızılhaç’ın kurulmasına ön ayak olmuştu. Aynı onun gibi Victor Hugo’da dramatik şekilde bir idam mahkumunun son günlerindeki duygu ve düşüncelerini ifade ederekten idam cezasının kalkmasına çaba sarf etmiştir. Can çekişen düşüncenin bir tutanağı, acıların idam günü yaklaştıkça giderek artan gelişimi, bir mahkumun entelektüel otopsisinde mahkum edenler için çıkarılacak birden fazla ders olmayacak mı? Bu yazılar düşünen bir insanın başını bir başka sefer adaletin terazisine atarken ellerindeki gücü belki de daha insaflı kullanmaya yöneltmeyecek mi? Belki de o zavallılar bir ölüm kararının hızla infaz edilmesi sürecinin peş peşe ve yavaş yavaş yaşanan işkencelerini hiç akıllarından geçirmemiş olabilirler mi? Yok ettikleri bir insanın zekası, hayata güvenen bir aklı, ölüme hazır olmayan bir ruhu olduğunu hiç düşünmemişler midir? Bütün bu fikrî çırpınışların ardından Fransa’da idam cezası 1981 yılında kaldırılmıştı. Fransız toplumunda idam sehpasına gidiş sürecinde kısır bir döngü vardır. Toplumun dışladığı, ötekileştirdiği, iş vermediği, fakirleşen bir insan tipi ve en nihayetinde yiyecek ekmeği olmayan ötekileştirilen şahsın; hırsızlık, gasp yada bir cinayetle giyotin sehpasına gitme süreci hemen hemen aynıdır. Toplum tarafından bir tarafa itilen mahkumun adalet önünde cezası verilse ve idam olsa bile kitaptaki kahramanımızın deyimiyle: “böylece ölümümden sonra üç kadın oğulsuz, kocasız, babasız kalacaktı: Annem, eşim ve kızım… Farklı türden üç öksüz; yasa açısından üç dul. Haklı olarak cezalandırıldığımı kabul ediyorum. Peki bu masumların suçu ne? Ne önemi var! Onurları lekeleniyor, felakete sürükleniyorlar: Bunun adı ADALET…” Not: Yazılacak daha çok mesele vardı fakat uzun çekmemek ve başınızı ağrıtmamak için kısa kesmeye çalıştım. Birkaç kelamda alıntı bölümüne yazdım. İyi okumalar…
Bir İdam Mahkumunun Son Günü
Bir İdam Mahkumunun Son Günü
Victor Hugo
Victor Hugo
Bir İdam Mahkumunun Son Günü
Bir İdam Mahkumunun Son GünüVictor Hugo · Sözcü Kitabevi · 2021121.3k okunma
·
78 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.