Gönderi

madem bugun dogum gunum, bu da benim bugune kadarki hikayem.
17 yaşındayım ve son 5 yılda en fazla 10 arkadaş, yakın olarak 5 arkadaş biriktirmişimdir. ne yaşıtlarım gibi bi hayatım(hem maddi, hem hayat olarak) yoktu ve ben bunu çok erken yaşta fark etmiştim. yani ben onlar gibi değildim ama onlarla birlikteydim. 12 yaşında bunu fark edip sosyal olarak ciddi bi şekilde içe kapanık yaşamaya başladım: bi an önce büyümek ve bi şekilde mutlu olmak istiyordum ama bunların nasıl olacağını kestiremiyordum. şu şekilde düşünüyordum: +arkadaş mı edinmeliyim? -ama bir başkası hayatımı ne kadar değiştirebilir ki? +hiçbir şey yapmamalı mıyım? -ama bir şeyler yapmalıyım ya da bilmeliyim. bu böyle gitmez bunları sadece kafamda düşünerek 1 yıl geçirdim. o yıllarda fark etmesem de şimdi fark ettiğim şekilde kendimi oyunlara vermiştim ve para yatırmıştım. ailem bu durumu öğrenince telefonum alındı ve tekrar bir şeyler aramaya başladım. ne yapabilirdim ve ne olmak istiyordum? bildiğim hiçbir şey yoktu ve bana küçüklükten beri kitapların iyi olduğu söylenmişti. tamam dedim, deneyeceğim. 13 yaşımda okuduğum ilk kitap olan
Olasılıksız
Olasılıksız
'ı okudum. yanılmıyorsam o kitabı 5 kez üst üste okudum. kitabı bilenler bilir zaten ama beni en çok etkileyen şeyler şunlardı: hayatta her şey olasıydı ve bir şeylerin olması için bir şey olmasına gerek vardı. ama o "gerek" de her şey olabilirdi. yani hayatta her şey olasıydı ve olasılıksız şeyler bile olanak dahilinde olduğu için hayatta bilinemez şeyler vardı. böylece küçüklükten beri asla tam olarak inanmadığım dini sorgulamaya başladım ama çıkmadım: çünkü dehşet derecede kendime itiraf edemiyordum. hem ya babam öğrenirse?(!) Olasılıksızdan sonra tahmini 50 kitap okumuşumdur. dünya klasiği, romandır oradan oraya savruldum kısaca. sonra bir gün çok yorgundum ama uyku sorunum olduğu için uyuyamamıştım. dedemin kitaplığından aldığım dünya klasikleri vardı ve onların içinde
İtiraflarım
İtiraflarım
diye bir kitap vardı. baktım hem ince hem dünya klasiği; ben de yorgunum ya, aldım kitabı ne olduğunu bilmeden okumaya başladım. okurken "lan ben de böyle düşünüyorum" dedim ve kesin bir şekilde dindar olmadığımı ve artık çıktığımı düşünmeye başladım. sanaldan tanıştığım ve hala arkadaşım olan dostumla bunları konuşmaya başladım: o da bir şeyler düşünüyordu ama adını koymuyordu. ben de koyamıyordum çünkü ne düşündüğümü bilmiyordum. uzun bir süre düşüncelerimi tarttım, kendimi keşfetmeye çalıştım. vardığım sonuçlar şuydu: -tanrıya inanmamaya yatkındım ama tanrı yok diyemiyordum. -ahlaksal olarak özgür olduğumu ama başkasının benim hakkımda ahlaksal olarak kötü konuşmaması gerektiğini düşünüyordum. -ölmekten inanılmaz derecede korkuyordum çünkü öldükten sonra ne olacağını bilmiyordum. tabii bu düşüncelerimde
Lev Tolstoy
Lev Tolstoy
un inanılmaz bi etkisi vardı. ama tıpkı bu alıntı söz gibi ben de sorguladıktan sonra tolstoy gibi düşündüğümü fark etmiştim. her şey tamamdı: uzun zamandır inanmadığım halde korktuğum dinden uzaklaşmıştım, e o kadar kitap okumuştum ve yaşıtlarıma göre(herkes tarafından denirdi ve ben de öyle olduğunu düşünüyordum) inanılmaz derecede olgundum. ama buradaki sorun şuydu: ben neden yaşıyorum ve neye inanıyorum? (öncelikle neye inandığımla ilgili yazicam çünkü neden yaşadığımı daha yeni yeni kavrıyorum) neye inandığımı bilmiyordum ama inanıyordum ve bu yüzden bünyemde tatminsizlik vardı, ha bu arada yaş oldu 15 tam ergenliğin ve karantinanın zirvesi. felsefeye yöneldim ve İgnostik bir Otodeterminist olduğum kanısına vardım uzun süre sonra. en başından beri Otodeterministtim ama İgnostisisizmden önce Deist, Ateist, Apateist ve Panteist evrelerinden geçmiştim. evet, her şey mükemmeldi. 15 yaşındaydım ve düşüncelerim netleşmişti ve bu yüzden mükemmel bi tatmin duymama rağmen durmaksızın düşünüyordum. 15 yaşımdan bu yana hem düşünce hem sosyal anlamda hiç değişmedim. hep yerimde saydım. hayatım doyum noktasına ulaşmıştı, hiçbir şey yapmak istemiyordum ve bu yüzden ölmek istiyordum. ama ölümden korkuyordum: korktuğum bir şeyi istiyordum(uzun bir süre buna kafa yordum) ama bunu asla yapamayacaktım. sıkıldım,hayattan bunaldım. kitaplardan bıktım. dizilerden, filmlerden. ergendim ve bir şeyler yapmak istememe rağmen yapamıyordum. hayatımın 2 yılı böyle geçti: ölümden korkarak geceleri ağlayarak, uyku düzenini mahvederek, gittiğim yerlere paçavralar giyip gittim; göz altlarım mosmor bi şekilde, tek başıma konuşan insanların arasında oturdum. anlayamıyordum: bunları tek ben mi düşünüyordum? cevap evet ya da hayır. bu umurumda değildi. ama bu insanlar nasıl mutlu oluyordu? 2 yıl mutsuz ve mantıklı bi şekilde yaşadıktan sonra artık mutlu olmak ve bir şeyler yapmak istiyordum. ama ruhum buna hazır mıydı? arkadaşlarım arasında sosyal biriydim ama bunun nedeni içimdeki depresiften hoşlanmamamdı +ee tamam hoşlanmıyorsan neden depresiftin? -çünkü filizlenmiş bi fikri öldüremezdin. evet öyleydi çünkü 2 yıl böyle yaşamıştım. ama hayır, depresiflikten sıkılmıştım. sorgulama sürecinde kendime hep "iradeli" olduğumu söylerdim. "peki bu irademi neden mutsuzluk için kullanayım ki? inanmadığım bi tanrı neden beni depresif olmaya yönlendirsin ki?" diyerek DUYGU VE DÜŞÜNCELERİMİ değiştirmeye çalıştım ve sanırım artık başarıyorum. evet, eskiye kesin bi özlem duyuyorum şu anda ama artık MANTIK yerine DUYGUSAL bi şekilde yaşadığım için-her ne kadar beynim olmasa da- kalbim rahat. artık hem içeriden hem de dışarıdan mutlu bi insanım sanırım.** çevremdeki birkaç kişi farklı olduğumu söylüyor. bilmiyorum. olabilirim de olmayabilirim de, ama eşsiz bi kar tanesi olduğumu düşünmüyorum. ya da toplum çok kötü olduğu için azcık iyi gözüküyorumdur ha? yanii bunları neden yazdın deseniz pek bir şey diyemem. oldukça uzun bi süredir bu tarz düşüncelerimi dillendirmiyordum, iyi oldu galiba. buraya kadar okudunuz mu bilmiyorum ama kendinize değer verin ve her şeye rağmen şu kısacık hayatlarınızda mutlu olmaya bakın. hayat üzülmek için çok kısa. esenlikler. edit:** ya aslında burada şöyle bi ayrıntı var: ben mutlu olmak istediğim için sosyalleşmek istiyorum/istiyordum. yani toplumsal kaygım pek yok ama toplumu sevmiyorum. buradaki sıkıntı da bu ama şuanlık böyle mutlu olacağımı düşünüyorum. bakalım. fotoğrafın amacı: İsa'nın doğum gününde çam ağacı süslenmesi.
·
198 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.