Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İnsan yaratıldığı günden bu yana hep bir şeyleri sevmek İstiyor, bazen aşık olmak istiyor çünkü yüreğinde söndüremediği bir ateş var, gelgelelim benim de söndürmek aklımın ucundan bile geçmedi zaten. Ne kadar acı çekersem çekeyim yeniden sevme gayreti içerisindeydim çünkü Allah bana sonsuz bir sevme kabiliyeti vermiş. Nasır da tutsa soruyor işte kalp, sonu olan bir dünyada sonsuzu sevebilmek mümkün mü diye. Demek bizim sevme sandığımız her şey, Bir şeyin gölgesinden ibarettir. Tüm mesele bunu kontrol altında tutarak doğru yola yöneltmek. Hem kimse sevmese de olurdu Rabbim beni sevip yarattıktan sonra. Ölürken aklımda kim var ise O'na aşık olarak terk edecektim dünyayı. Vücudumun dörtte üçü "Hayırlısı" olmuş iken şimdi kendime diyorum ki haramlara doğru bağrına kocaman bir La Havle çek ve yürü! Bir bebeğin elleri, ayakları, ciğerleri ya da kalbi doğduktan sonra değil daha anne karnındayken oluşur. Bunun sebebi geleceği alemde yani dünyada kullanmak için gerekli olan her şeyin ona daha anne karnındayken verilmesidir. İşte Allah da sonsuz bir ahirette kullanmak üzere bizlere sonsuz bir sevme kabiliyeti vermiş. Onun için korkmana gerek yok kalbim. Sevmek istemen veya aşık olmak istemen kadar normal bir şey yok çünkü Allah zaten sen sev diye sevme yeteneğini benim içime yerleştirmiş. Evet, sevelim, sevelim ama neyi sevelim? Bana bir sevme organı verilmiş de ben bu kalp ile neyi seveceğim? Nasıl seveceğim hiç aklıma gelmedi ki. Sonra kendini kaybetmiş serseriler gibi önüme geleni sevdim. Kendini kaybetmiş serseriler gibi acı çektim afili bir yalnızlık içerisinde. Aşkı, sevgi ile acı uyumlu olduğu bir duygu haline getirdim. Acısını da hep ben çektim ve bu işten bir türlü kurtulamadım. Elimizde değil, her şeyi seviyoruz. Bazen gönlüm dünyaya sığınıyor ve kainat okyanusuna doğru çıkıyorum. Oralara bakıyorum, acaba oralarda sevmeye değecek bir şeyler var mı diye. Bulamıyorum... Bir vagon camından izlediğim gül bahçeleri ahenginde her seferinde olur sanıyorum, oysa işin sonu başka bir yere varıyor. Herkes gitmiş de bir ben kalmışım, cam kenarına silik bir suret yansımış gibi. Öyle çok dem vurmuşum ki onunla ilgili kalbime, kendime, yaratılışıma öyle uzaklaştırmışım ki kendimi, işte bu yüzden, neyi sevsem, severken hep bir eksiklik hissediyorum. Ya ben fazla seviyorum, ki öyle, ya da karşı taraf sevgime değmiyor. Fark ettiysen, çok sevebiliyorum, insan olarak yani çok sevebiliyoruz. Hatta sonsuz sevebiliyoruz. Ancak biz bu fani ne varsa orada kullanmak istiyoruz. Sonrası mı? Sonrası işte hüsrana giriftar olmak. Ondan dolayı bu sonlu insanlar benim sevgimi karşılayamadıkları için ikimiz de üzülüyoruz. Madem sonsuz sevebiliyorsun kalbim, demek ki aslında işin aslı şu ki, yalancı, hain dünyada sevgime değecek birini arıyorum ama maalesef bulamıyorum. Sana bir haram teklif edildiğinde reddedebiliyorsan en güzel helaller senin olsun güzel kalbim. Aşk olgusunu subliminal bir sistem içerisinde öyle çok hayatımıza taşımışlar ki, her şiirde, her romanda, her dizide, filmde, şarkılarda, hatta reklamlarda içimize öyle işlemişler ki, her şey bize tek bir mesaj veriyor, aşk! Bu yüzden hayatımın her anında, karşı cinse bir aşkım olmazsa olmazmış gibi davranıyorum. Oysa baksana kalbim, aşkta bir karşılık var, şefkat gibi değil. Onu severken mutlaka kendimin de sevilmesini istiyorum, ilgi bekliyorum. Ne sırıtıyorsun hemen alay eder gibi, istemedin mi sevilmek? Beklemedin mi ilgi? Ama unuttuk işte her şeyin zıttına dönüştüğü, dünyada fazla sevmenin de getirdiği terslikler vardı ve ben yine unuttum. "Ben sevmekten başka ne yaptım!" sitemleri tam da burada karşılık buluyor değil mi? Sevmenin şiddeti arttıkça kusurlar da ortaya çıkmaya başlıyor, şiddet arttıkça sevgiler de nefrete dönüşüyor. Dinimizin de şiddetle ölçülü sevme ve buğz etme konusunda uyarmasının sebebi, benim zarar görmemi engellemek istemesinden.
Sayfa 51 - HayykitaoKitabı okudu
·
117 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.