Gönderi

392 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 3 days
Hayvan Hükümranlığı Değil, Katliamı
Bu yıl kendime doğum günü hediyesi olarak aldığım bu kitap şu ana kadar okuduğum hiçbir kitaba benzemeyen içeriğiyle beklentilerimi fazlasıyla karşıladı. Eminim çoğu okur da daha önce böyle bir kitaba denk gelmemiştir. Bu kitap nasıl mideyle okunabilir bilmiyorum. Çünkü kitapta aklınızın alamayacağı kadar iğrençlik ve pislik var. Okurun midesini bulandırmak için böyle bir yola kasten mi başvurulmuş sanmıyorum. Yazar bence başta hayvanlar karşı işlenen tüm suçları, onlara yapılan eziyetleri en yalın, en çıplak gerçeklikle okura göstermek istemiş. Biraz da tıpkı Guliver’in Devler Ülkesi’ne yaptığı seyahatteki gibi yazar insan doğasının zarif ve estetik tarafını değil de tam tersi en iğrenci yönlerine ışık tutmak istemiş gibi geldi bana. Kitabın dili de tüm duygu ve hislerden o kadar uzak ki. Kitapta neredeyse hiç diyalog yer almıyor. Duygu sıfır. Çelik gibi soğuk bir dil. Sanki biri eline kamerayı almış ve Fransa’nın kırsalında bir domuz çiftliğinde hayatın günlük seyrini hiç kimseye görünmeden çekiyor gibi. Bu video çekiminde kameramıza yansıyanlar nelermiş birlikte görelim. Bu kitabın konusu Fransız çiftçi bir ailenin 20 yy boyunca bir domuz çiftliğinde verdikleri yaşam kalım mücadelesi ya da savaşı. Kitap dört bölümden oluşuyor. İlk iki bölüm 1898 ila 1917 yılları arasında geçiyor. Diğer iki bölüm ise 1891 yılında gerçekleşen olaylardan bahsediyor. Hikâyenin hemen başında domuz ahırında düşük yapan bir kadını görüyoruz. Bu kadın hiçbir şey olmamış gibi fetüsü soğukkanlılıkla domuzlara daha önce defalarca yaptığı gibi yem olarak atıyor. Zaten daha bu sahnede yazar okuru neyle karşı karşıya olduğunu konusunda uyarıyor. Bu kadından doğan Eleonore dört bölümde de yer alan tek kişi. Babanın sağlık durumu bozulunca, baba çiftliğe Marcel adındaki yeğenini getiriyor. Domuzların bakımını Eleonore üstlenir daha çok. Çünkü ailenin tek geçim kaynağı domuzlardan sağlanan paradır. Ancak çok geçmeden 1. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle köydeki Marcel dahil tüm erkekler savaşa çağırılır. Çiftlikteki hayvan kıyımın üzerine bir de insan kıyımı eklenir. Savaş çiftlikteki katliamların devamı gibidir. Savaş bitince köye dönen Marcel yaralanmış, vücudu zarar görmüş bir hilkat garibesine dönüşmüştür. Sadece fiziksel olarak değil, psikolojik olarak da bitik bir şekilde geri dönmüştür. Tüm bunlara rağmen Marcel ve Eleonore evlenir ve yeni döller bu ikisinden hayat bulurlar. Anne ölünce ondan kalan parayla ikili yeni bir domuz çiftliği satın alır ve işleri büyütürler. Çiftlik modern devasa bir tesise dönüşmüştür artık. Bundan böyle yüzlerce domuz inanılmaz ve dehşet verici şartlarda yetiştirilmeye ve katledilmeye başlanacaktır. 1981 yılına geldiğimizde bu tesis Marcel ve Eleonore’nin oğlu Henri ve onun 2 oğlu ve gelinler tarafından işletilir. Ancak genişleyen ailede aklı başında kimse yoktur. Bu aile içinde alkol ve seks bağımlığı, ensest ilişkiler, kanser, doğuştan getirilen hastalıklar, tedavisi mümkün olmayan hastalıklar, homoseksüellik, sapıklık gibi birtakım olumsuzluklar fazlasıyla yaygındır. Aile üyeleri domuzların bakımı yanında bunlarla da mücadele etmek zorundadır bir şekilde. Bu kitapta dejenere olmuş sadece hayvanlar yok, insanlar ve doğa da var. Domuz ahırı aile üyelerinin içindeki vahşetin, barbarlığın, şehvetin, arzunun bir yuvası gibidir. Bu acımasızlık ve gaddarlık kuşaktan kuşağa geçmiştir. Kitabın hangi sayfasına zoom yaparsanız yapın ortaya midenizi bulandıracak, belki de kusturacak boyutlarda iğrençlikler göreceksiniz. Yazar insanoğlunun iyi taraflarını değil de belki gerçek tarafını okura göstermek istiyor. Madalyonun bir de öbür yüzünü görüyoruz aslında. Kitap özellikle tat alma, koklama ve duyma duyularına hitap eden kelime ve cümlelerle dolu. Cümleler de bir hayli uzun ve kitabın dili genel olarak biraz ağır diyebilirim. Bir hayvanın katledilişi esnasında etrafa saçılan kanlar, idrar, irin, dışkı, bağırsaklar; o şeylerden gelen pis kokular; kulakları sağır eden hayvan çığlıkları. İnsanların ne kadar pis olduğu, seks yaparken bile hayvandan farksız bir şekilde sevişmeleri, kan, ter ve sperm içinde kalmaları okurun hayal gücünü fazlasıyla zorluyor. Kardeşin kardeşi arzulaması, birbirleriyle yatmak istemeleri, doyumsuz bir şehvet, pek çok kişiyle seks yapma ihtiyacı yanında öldürme dürtüsü kitapta eksik olmayan temalar arasında. Her sayfa bunlara benzeyen olaylarla dolu adeta. Yani bu kitapta tarif edilen aşağılanmanın boyutunun sınırlarını çizmek mümkün değil. Biraz da bu yüzden sağlam bir mide gerekiyor okumak için. Kitap tarz olarak akla hemen Natüralizm akımını ve onun kurucusu Emile Zola’yı getiriyor. Zola bu kitabı okumuş olsaydı deneysel romanın bu kadar ileri gittiğinden son derece memnun kalırdı. Bence bu kitabı kıskanırdı bile. Tıpkı Zola’nın “Germinal”i yazarken madene inmesi gibi yazar da kitabı yazarken bir domuz çiftliğini ziyaret etmiştir, orada yaşanan olayları bire bir görmüştür. Ne yazık ki yazar bu ziyaretinden sonra vejetaryen olmaya karar veriyor. Yani sırf bundan dolayı genel olarak bir çiftlikte yaşanan vahşeti ve katliamı gözünüzde canlandırabilirsiniz. İnsanı karakterini genler mi belirler yoksa yaşadığı çevre mi sorusu bence burada bir nebze cevap buluyor. Son olarak söylemek istediğim şey, bu kitap her okur için uygun bir doğum günü hediyesi yerine geçmez.
Hayvan Hükümranlığı
Hayvan HükümranlığıJean Baptiste Del Amo · Can Yayınları · 2016147 okunma
··
1,219 views
Fama okurunun profil resmi
Fransa'da bu kitabı ile Prix du livre inter kazandı. Yayınlandığında çok ses getirmişti. İnsanlığın sürüklendiğini gösteren sert bir roman okurken çok zorlanmışdım. Var olan şiddeti tüm gerçekliği ile yazmış. Emil Zola bunun yanında melek sayılır:) emeğinize sağlık, çok güzel bir yorum 👏👏
n okurunun profil resmi
Teşekkür ederim
Fama
Fama
. Dediğiniz gibi bu kadarını Zola'da bile görmedim ben. Tüm olumsuz içeriğine rağmen üzerinde düşünülmesi gereken meselelere ışık tutuyor.
Seda okurunun profil resmi
Öyle özenli ve güzel bir inceleme yapmışsınız ki okumak farz oldu. Çok da merak ettim. Kuşaktan kuşağa aileleri anlatan romanları okumayı severim ama bu diğerlerine benzemeyecek gibi. :) Teşekkürler.
n okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Seda Hanım. Bu seferki dediğiniz gibi farklı. Hayatın kötü taraflarını da görmek isteyen okurlar için bence kaçırılmayacak bir kitap.
Derya Özkan Lengerli okurunun profil resmi
Sıradaki kitabım 👌
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.