Gönderi

384 syf.
3/10 puan verdi
Taylor Jenkins Reid’den okuduğum ilk kitaptı ve yazarın methini çok duyduğum için beklentiyle başladım. Ne yazık ki kitabı sevmedim. Hem de o kadar sevmedim ki. Seks, uyuşturucu, narsisizm, ebeveyn istismarı ve bundan doğan sonuçlar, Hollywood dünyası, şöhret ve paraya düşkünlük, ekonomik mücadele, ruhsal sıkıntılar, kendini bulma, ihanet vs. tamamı bir kitapta toplanmaya çalışılmış fakat fazla gelmiş. 380 sayfalık bir kitabın kaldırabileceğinden fazla konularla doldurulmuş gibi hissettirdi bana. Bu kadar çok şey ele alınacaksa daha fazla derinlik olması gerekirdi, bahsedilmesine bahsedilmiş fakat incelikle işlendiğini düşünmüyorum. Hepsi birden ortaya atıldığı için hangi birini incelikle işlensin zaten, kitap aynı anda her şey olmaya çalışmasaymış daha başarılı olabilirmiş gibi geldi bana. Kitaptaki karakterlerin çoğunu kendim okuyarak öğrenip deneyimleyemedim. Yerine her biriyle ilgili bilgiler bana çat çat verildi. Karakter bilgi formu gibi, ki bu da bağ kurmamı engelledi. Gerçi bu bilgiler önüme dank diye konulmamış olsaydı da bağ kurmakta zorlanırdım çünkü karakterlerin yeterli derinliği yok, alışılmış karakterlerin tahmin edilebilir yaşamlarını/seçimlerini okudum. Bağlanmam, ilgilenmem gereken karakterler adına sevinip, onları desteklememe değecek bir gelişim sergilemediler çünkü onlara öyle bir zaman ayrılmamış kitapta. Bunu biraz kırabilen tek kişi de Nina idi. O da kitabın sonunda nihayet çatlayıp babasına gerçek hislerini söylediği zaman bana nefes aldırdı sonunda. O kadar. Geri kalan, özellikle parti kısmına geldiğimiz zaman sürekli ortaya çıkan, yan karakter bile demek istemeyeceğim, kullan at karakter sıfatının daha uygun olacağını düşündüğüm insan topluluğunun gereksiz detaylarının sıkıcılığı beni o kadar yordu ki. Niye adamın lisede ne yaptığını, ya da kadının giydiği elbisenin pembesinin tonunu, ya da hiçbir önemi olmayan bir adamın hiçbir önemi olmayan bir garson kızla flörtünü okudum ki? Beni ciddi anlamda sıktı. Asla umurumda olmayacak onlarca karakter gelip geçiyor sürekli, uyuşturucu kullanımının alelade bir şekilde defalarca bahsedilmesi ve sonuçlarıyla alakalı bir alt metnin koyulmaması durumu da var, millet sadece takılıyor ki bu da hoşuma gitmedi. ----- ESAS SPOILER------ İlgilendiğim tek kısım June ve Mick’in hikayesiydi. Hatta kitaptan nefret etmeden önce ilk 100. Sayfaya kadar falan ilgiyle okuyordum fakat yine de June ve Mick’in hikayesi de klişeydi aslında. Mick hasarın farkında olsa da hasarı toparlamakla asla ilgilenmeyen, pişmanlık duyma güdüsünden yoksun olmasına rağmen üzgün ve pişmanmış gibi davranmaktan hoşlanan fakat günün sonunda ne denli rezil bir insan olduğunu inkar edemeyerek öz benliğine, yani cehennem zebanisi olmaya dönen bir karakter. June’un tüm varlığı Mick’i sevmekten ibaret. Tek vasfı onu affetmek ve onu beklemekle sınırlı. İşte klişe, “ne yaparsan yap yine de yârim ol” kadını. Keşke June’u anlamaya, onun iç dünyasına ve bir adam odaklı olmayan yaşamına daha fazla zaman ayrılsaymış. Karakterinin tamamının Mick odaklı olması ne yazık. Mick'in kendine ait bir dünyası tutkuları ve kıyasen detaylı yaşamının anlatılmasının yanı sıra June'un üzgün bir ev kadını ile sınırlı kalması beni üzdü. Şimdi. Mick resmen yıllar sonra çocuklarının hayatına giriyor ve giriş şekline bak. ‘Ee siz niye kavga ettiniz bakalım?’ böyle bir samimiyetsizlik olabilir mi? Çocuklar kimsesiz kaldığında aç mısınız paraya ihtiyacınız var mı deme gereği bile duymayan adam sırf yalnız kaldı diye çocuklarını bulmaya gidiyor ya, iğrenç bir karakter yazmanın da bir adabı vardır, ne aldım ben şimdi bu egoist karakterden? Ya da dört kardeşten? Üzgünüm ama hiçbir şey. Kitabın sonunda Mick'in de kompleks bir karakter olduğu fikrinin aşılanmaya çalışılmasının hiçbir yardımı dokunmadı. Mick yalnızca kendi zevklerine düşkün, kendisinden başka hiçbir şeyi önemsemeyen sığ, egoist bir adam. Hiçbir çıkarım, hiçbir plot, hiçbir öğrenim yok. Ortalama bir aile draması. Travma ve sağlam dram diye düşündüğümde aklıma “Değersiz Bir Hayat” geliyor. Elbette o kitabın sevmeyenleri de var. Çok daha ağır evet fakat en azından yazar derinlemesine işlemiş yahu. Bahsi geçen her konuyu işlemiş, nedenini sonucunu, seçimlerin ağırlığını, insanı ne yöne sürüklediğini, neden o yöne sürüklediğini işlemiş. Travma diyarına basıyorsunuz, üstünüz başınız içiniz dışınız acı, dehşet, vahşet, imdat oluyor ama en azından ben karakterleri sindirmiştim, anlamakta ve empati kurmakta zorlandığım zaman bile karakterlere bağlanmış, hikayeden kopamamıştım. Sonrasında böyle bir kitap okumak bana epey sığ ve yetersiz geldi sanırım. Jenkins de Yanagihara gibi yazsın dediğim yok. Ama bir çok ağır konuyu ele alındığında, derinleştirilmesini ve yedirerek işlenmesini beklerim; fakat birçok insana sığ gelmemiş, işte onu pek anlayamadım. Kişisel zevkler diyelim... Son söz olarak, Jenkins’i sevmeyi emin olun ben de çok istedim. Cidden. Ve benim kalbim de çok kırık böyle bittiği için. Fakat o kadar büyük hayal kırıklığına uğradım ki bir daha başka bir kitabını alıp okumam pek mümkün değil. :( 3 Puanı Nina'nın Mick'i görünce "böbrek mi lazım oldu acaba?" demesiyle sesli güldürmesine veriyorum.
Malibu’da Son Parti
Malibu’da Son PartiTaylor Jenkins Reid · Yabancı Yayınları · 2022405 okunma
·
224 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.