Gönderi

Gemicilik
                             Bu gezegendeki insanlar çok çalışırlardı. On beş yaşına kadar herkes eğitim alır çalışmaya başlardı. En önemli eğitim itaat etmeleri üzerineydi. Fazla düşünüp sorgulamak yasaktı.    Olur da yaptığın işi veya yönetenleri sorgular, itaatsizlik edersen uzaklardaki Yuva'ya sürgün edilir, orada kokozluk içinde ömrünü doldururdun. Düşünmeye başlar ifade de edersen yalak denilen kişiler hemen yakalar adaleti sağlardı.    Halk bilirdi ki yöneticiler adaleti sağlamakta çok iyiydiler. Mutlaka gezegenin menfaati gözetilirdi. Bu yüzdendir ki yeterince çalışıp çabalamayıp bir de isyan edenlere halk arasında köpeklik ediyor denilirdi. İşte onlar Yuva'ya gönderilmeye layıktılar.    Kimse bilmezdi Yuva nerede, nasıl bir yer. Herkes bilirdi, daha doğrusu duyardı; orası soğuk, ıssız, bereketsiz, kötü bir yer. Kulaktan kulağa yayılırdı: Oraya gidenin başı boşluk içinde çıldırdığı. Gezegenin büyük gemisi ile götürülürdü itaatsizlik edenler oraya. İşte tüm haberleri de bu gemicilerden alırlardı. Gemiciler hep derlerdi ki "Oraya suçluları götürmek için gitmek bile dayanılmaz. Herkes işine gücüne dört elle sarılsın, her denileni yapsın, sorun çıkarmasın da biz de gitmek zorunda kalmayalım."    Bir diğeri destekledi arkadaşını. "Tabii ya burada sizin için her şeyi yapan yöneticilerin değerini bilin. Onlar sizi böyle çalıştırmasalar burası da Yuva'ya döner, hepiniz perişan olursunuz."    İnsanlar hak verirlerdi onlara. "Doğru söylüyorlar." derlerdi. "Yöneticileri memnun etmek boynumuzun borcu." Yuva lanet bir yerdi çünkü. Oraya sürgün edilmeyi hele ki buranın oraya dönüşmesini düşünmek bile istemiyorlardı. Bu yüzden yöneticileri başlarının tacıydı.    Her şeye rağmen Yuva'yı çok merak edenler de vardı. Özellikle gençler aralarında fısıldaşırlardı. "Burada karın tokluğuna çalışmaktan, sürekli ezilmekten daha kötü ne olabilir ki orada?" diye aorarlardı birbirlerine. Gençlikti işte, merakları cezbederdi onları. Ama sonra sorularına cevap bulamayıp susarlardı. Fazla deşmek de iyi olmazdı zaten. Hepsini Yuva'ya gönderiverirlerdi.    Yine aralarında konuştukları bir gün içlerinden biri "Ben, yarın Yuva'ya gidecek olan gemiye gizlice binip orayı göreceğim. Merakımdan uyuyamıyorum artık."    Arkadaşları bu genci vazgeçirmeye çalışsalar da olmadı.    O gece gizlice gemiye bindi adı Luz olan genç. Büyük gemi de kaçak yolcusunu fark etmeden yola çıktı. Yolculuk iki gün iki gece sürdü. Yuva'ya vardıklarında fark edilmeden güverteye çıktı. Gemiciler itaatsizleri karaya çıkartıyorlardı. Güverteden etrafa bakındı önce. Limanda insanlar gelenleri gülerek karşılıyorlardı. Herkes o kadar mutlu görünüyordu ki itaatsizler kadar Luz da şaşkındı.    Karaya çıkıp yakından görmek istedi olan biteni. Geminin ertesi sabah yola çıkacağını duymuştu. O zamana kadar keşif yapabilirdi. Caddelerde dolaştı. Sokaklar düzgün, temiz ve güzel; insanlar da o kadar iyi ve neşeli görünüyordu ki acaba Yuva'ya değil de bir sorun çıktığı için başka bir yere mi geldik diye düşünmeden edemedi. En sonunda dayanamayıp herkesin gülen mutlu yüzlerle sohbet ettiği bir yere girdi. Büyük bir salon gibiydi burası. Birilerine yanaşıp buranın neresi olduğunu sordu. "Yuva" dediler. "Yeni mi sürgün edildin?"    "Ama burası nasıl Yuva olabilir? Burada herkes çok iyi durumda görünüyor."    Güldüler bu sözüne. "Burası Yuva ve burada kimse kimseye körü körüne bağlı olmadığı için her şey yolunda gidiyor."    "Yani itaat etmediğiniz için öyle mi?"    "Tam olarak öyle değil. Sadece köle olmadığımızın farkındayız."    Anlayamıyordu Luz. "O zaman neden gezegende yaşayanlara haber vermiyorsunuz bunu? Neden oraya gidip anlatmıyorsunuz?" diye sordu.    "Olmaz." dediler hep bir ağızdan.    "Neden bencillik ediyorsunuz? Onların da böyle yaşayıp mutlu olmaya hakkı yok mu?"    "Çünkü onlar itaatkarlar. Her denileni sorgusuz sualsiz yapıyorlar. Biz öyle değiliz ve sorgulamayıp itaat edenler bizim de başımızı yakar. Burayı da o gezegene çevirirler."
··
143 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.