Gönderi

352 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Büyük Birader seni izliyor
Süpriz bozan içermeyen inceleme: Korku ile yönetilen bir dünyada gerçeklik kavramını sorgulatan çok korkunç ve depresif bir eser 1984. Hayatınızın her anını izlendiğinizi düşünün. Sadece fiziksel değil ama. Zihninizde izleniyor. Düşüncelerinizde izleniyor. Tapmanız gereken Büyük Birader hakkında duyacağınız en ufak bir şüphe sizi Düşüncepolisinin eline düşmenize sebep olabilir. Bu korku dünyasında ki Parti'nin ve Büyük Birader'in kurduğu totaliter bir rejim aslında bu kadar olmasada günümüz dünyası ve Türkiye'sine göz kırpıyor. Malum Mozambik ülkesindeki A*P'ninde başucu kitabı olduğunuda görmemek elde değil. Kitabın içeriği hakkında derinlemesine bilgi vermeden diyeceğim tek şey çok korkunç olması. Böyle bir dünyanın ne kadar korkunç olabileceği olması. Aslında öyle bir dünyada zaten bize her şey normal gelecek. Dışardan bakıldığında çok korkunç bir dünya diyeyim o zaman. Kitabın 3. kişi anlatıma sahip olmasıda oldukça dikkatimi çekti. Sanki biri Winston karakterini hep izliyormuşçasına bir anlatım vardı. Anlatıcınında Parti ilkeleri tarafından bakarak anlatmasıda düşüncemi destekler nitelikte. Toplumun Parti ve Parti dışı olarak ayrılması ve Parti dışındakilerin düşüncelerinin çokta önemli olmaması gerçekten ilginç. Aynı zamanda önemli olan kişi değil iktidardır. Kişiler gelip geçer. Önemli olan Parti'dir ve onun diktatörlüğüdür. Aslında burda yöneten şey bir kişi değil bir fikirdir. Unutmayın devrimi korumak için diktatörlük kurulmaz, diktatörlük kurulması için devrim yapılır. ------------------------------------------------------------------------- Süpriz bozan içeren inceleme: Kitabın yazıldığı dönemle olan benzerliklere değinmek istiyorum. Öncelikle Büyük Birader'in bir kişiden çok ilah ve ebedi olması Stalin'in kendi döneminde ilahlaştırılmasına çok benziyor. Diyeceksiniz arkadaş bu George Orwell sosyalist değil mi ? Evet öyle ama Stalin rejiminden nefret eden bir kişilik. Bu nefretini Hayvan Çiftliği'nde de göstermişti. Benzer şekilde Emmanuel Goldstein karakteri ile Lev Trotsky arasında çok benzerlikler var. İkisininde bu işlerin en başında bu dava içinde olmaları fakat sonunda Parti'ye ve fikire ihanet edip düşman tarafa geçmeleri. Böyle anlatıyor kitapta, Goldstein Parti'ye ve devrime ihanet ediyordu. Çünkü Parti'ye göre öyleydi. Stalin döneminde de böyle olmuştu. Trotsky iktidar savaşını kaybettikten sonra Goldstein gibi sürgün hayatı yaşamıştı. Yine benzer şekilde kitapta halkın dini inançlarını yok edip tek ebediyetin Büyük Birader olmasına inanmalarını sağlamak için özel filmler çekilmesi, romanlar yazılması, hatta eski yapıtları değiştirip, üzerinde oynandıktan sonra Parti için tekrar servis edilmesi yine Stalin dönemi SSCB'ye çok benziyor. Kitapta geçen 2+2=5 olayınıda açıklamak istiyorum bunun bildiğim kadarı ile 2 anlamı var tarihte. Biri Sovyetler Birliğinde 5 yıllık planı simgeliyor. Eksik olan 1 sayısını ise işçiler ve ideolojinin gücünü temsil ediyor. Diğer bir anlamı ise Hermann Göring'in Hitler için söylediği "Liderimiz istiyorsa 2+2=5 olabilir. Çok ilginç bir şeye değinmek istiyorum. Kitabın başında ve sonunda bu bahsedeceğim durum çok belli oluyor. Başından başlayalım. Başlarda Winston karakterinin komşusu olan Parsons ailesinin evine Bayan Parsons'ın musluğunu tamir ettirmek için gittiğinde böyle bir dünyada böyle bir baskı sadece Winston'ın dikkatini çekiyordu. Kitabın sonunda ise kendisi salındıktan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi dikkatini çekmemesi örnek olabilir. Etrafta olan Büyük Birader posterleri ve tele-ekranlar onu artık rahatsız etmiyordu. İçinda ufacıkta olsa kırıntı kadar bir şüphecilik kalmıştı ama artık bir etkisi yoktu. Winston artık Büyük Birader'i seviyordu. O da sisteme dahil olmuştu artık. Belki fiziksel olarak ölmedi ama fikirsel ve zihinsel açıdan Winston öldürülmüştü. O da artık bu sistemi normal görüp alışan milyonlarca insandan biri olmuştu. Parti'nin artık eski dili bırakıp kendince bir dil geliştirmesi ve her yeni güncellemede dilin dahada güçsüzleştirilmesi günümüzde dilimizin kasıtlı olmasada bir şekilde zayıflamasını hatırlattı. Aynı zamanda bu yeni dil ile halk cahilleştirilip dahada Parti ve Büyük Birader'e tapınmaları kolaylaştırılıyor. Tanıdık geldi mi? İnsanların birbiri ile konuşmasına kısıtlama getiriliyor birnevi. Kimse kimseye düşüncesini anlatamıyor. Anlatabilse bile yine anlatamaz çünkü bu sefer Düşüncepolisi devreye giriyor. Bu yeni dil olan yenisöylem'in geliştirilmesinde rol alan Syme karakterinin ise çok konuştuğundan dolayı buharlaştırılması yani tamamen yok edilmesi yine Parti'nin sadece düşünceleri ve insanı kontrol ettiğini değil zamanıda kontrol ettiğini gösteriyor. Çünkü buharlaştırma sadece artık o yok tarzında bir şey değil bildiğiniz gibi. Geçmiştende siliyor. Geçmişi zaten kontrol altına alan, ebediyetten beri kendilerinin hüküm sürdüğünü anlattıkları bir geçmiştende silinmişti Syme. Parti sloganında ne deniyordu: "Geçmişi denetim altında tutan, geleceği de denetim altında tutar; şimdiyi denetim altında tutan, geçmişide denetim altında tutar." Geçmiş ne kadar kötü olursa insanlar şimdiki zamanlarında bulundukları duruma şükrederler. Isırıyor bir yerden ama. Gelelim Winston ve Julia ilişkisine. Zaten en başından beri ben kıllanmıştım bu kadar hiçbir şey olmadan buluşup, sevişip, kahve gibi illegal ürünleri bulup tüketebilmelerine. Bu kadar sıkı baskı kurmuş bir iktidarın, geçmişi bile değiştirip kontrol eden iktidarın böyle kolay kolay alt edilemeyeceğini biliyordum. Biliyordum çünkü kitabın başından beri olmayan tek şey umut. Umut yok bu kitapta. Hiçbir yerinde mutlu son olacağını düşünmedim. Çünkü böyle bir dünyadan mutlu son yaşanması anca peri masallarında olurdu. O'Brien karakterinin bizede başta farklı gösterildi. Bizde hissettik o adam da Winston gibiydi. Ama her şey en başından beri planın bir parçasıymış. Yine sonlara doğru O'Brien'ın Winston'nın sorduğu her cevaba karşılık daha iyi ve ikna edici cevaplar vermesi karşın bizde Winston gibi direndik. İstemedik onlara katılmak. Kitabın bir bölümünde Winston işi gereği bir şehit haberi yapmak için baştan bir kişilik yaratıp bu adamı varmış gibi göstermesi... Bunu bir yere bağlayamadım ama çok korkunç bir şey. Winston gibi belkide binlerce kişi var Parti içerisinde ve yıllardır Düşüncepolisi tarafından izleniyorlar. Aslında kendi içinde özgür dediğimiz Winston bile yıllardır izleniyor ve en ufak bir yanlış yapmasını bekleniyormuş. Yani en azından bu adamın kafası değiştirilmemiş desekte sonra anlıyoruzki: BU ADAMLAR HER YERDE, İÇİNDE DIŞINDA, GEÇMİŞTE GELECEKTE, AMERİKA'DA İNGİLTERE'DE, GİTTİĞİN ORMANDAN TUT İŞEDİĞİN TUVALETE KADAR. Hiçbir yerde rahat yok. En ufak bir sorgulayıcı hareketinde çizerler adamı. NE KADAR TANIDIK GELİYOR DEMİ BUNLAR. BENDE SENİN GİBİ DÜŞÜNÜYORUM DEMEK İSTERDİM AMA MAALESEF ÜLKENİN YARISI KİTAPTAKİ DIŞ PARTİ ÜYELERİ VE PROLETER SINIF GİBİ. Parti'ye ve Parti'yle bağıntılı her şeye tapıyorlar. Umarım bizlerde Winston gibi Sevgi Bakanlığı'nda 101 Numaralı Oda'da en büyük korkumuzla yüzleştirilip fikren ve ruhen öldürülmeyiz. Unutma! Korkunu asla gösterme! Öfkeni asla belli etme! Gözlerindeki ufacık bir kıpırtı seni ele verebilir.
1984
1984George Orwell · Can Yayınları · 2023167,7bin okunma
·
89 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.