"Ey, şanlı ecdadın şanlı torunları!
Bu gün burada, hepinizin de bildiği gibi, Izmir'in işgali münasebetiyle toplanmış bulunuyoruz.
Heyecanlarımız, kanlarımız söndürülse bile, göğsümüzde milliyetten yapılmış bir kalp var ki; onda yabancının ne ihtirası ne de korkusu yaşar. Onun semasını kaplayacak olan ancak istiklal havasıdır.
Ben kendimi hürriyeti gasp edilmiş bir milletin kızı sayarak, istiklalime nasıl yürüyeceğimi söyleyeceğim. Bu ifadelerim, kollarımızı bağlamak isteyenler için dikkat edilmesi gereken sözlerle doludur.
Bir gün gelir de çocuğum bana ilk defa, 'Ben neyim?' diye sorduğunda, ona semalardan haykıran bir melek gibi, Mazisi kahramanlıklarla dolu bir Türk'sün!" diye hitap edeceğim. Bu ses, onun ruhunda ne fırtınalar koparacak!..
Ninnisini söylerken bu günleri yanık bir sesle ruhuna sindireceğim. Ona Allah'ı ve Resulünü memnun eden ecdadının
ölümsüzlük güftesiyle bestelenmiş şarkılarını söyleyeceğim.
Kundağına şanlı mimarlarımızın yaptığı abideleri işleyeceğim.
Masallarda kendisine Fatihleri, Yavuzları anlatacağım. Mendilinde, fesinde hep Izmir'i görecek. Ona, babamdan kalma altın kakmalı kılıcı, rafta sarılı duran bayrağı bir miras olarak vereceğim. Ve eğilip kulagina usulca, gizli bir vasiyet söyleyeceğim. İşte o günden itibaren galiplerin ayaklarımıza taktığı zincirler çözülmeye mahkumdur. Çünkü o gün, oğlumun kalbine ektiğim hürriyet çiçeği açacak, müthiş bir isyan olarak ortaya çıkacaktır.
Barışı ebedi düşünenler, bize indirilecek darbenin aksisedası yarınki insanlığın sükûnetini bozacaktır.
Az söylemek, çok iş yapmak zamanı gelmiştir. Biz yalnız ağlıyoruz. Ağlamakla kazanılacak, hıçkırıklarımızı işitecek bir kalp yoktur. Teşkilata, nihayet fiiliyata başlamak lazımdır."