Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

280 syf.
9/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Bir başka “Kral Çıplak” diyen, diyebilen kitap. Birilerinin çıkıp, o, bu, şu ne der diye düşünmeden, korkmadan artık kral çıplak diyebilmeleri önemlidir, özellikle de bu dedikleri konu “din” ile ilgiliyse. Söylemek isterim ki dinimizde tek başına belki de en zor ortamda tek başına ve ilk olarak kral çıplak diyen peygamberimiz Hz. Muhammed olmuştur. Bir başka önemli nokta ise kral çıplak diyen kişiye kulak vermek, önyargıları bir kenara atıp onu dinlemek, anlamaya çalışmak ve dediklerini düşünmektir. Kral Çıplak demek görülen ama görülmeyen gerçeği söyleyebilmektir. Ali Şeriati’nin dediği gibi “Gerçeklerle sizi rahatsız etmeye geldim” gibi mükemmel sözü de kral çıplak sözüne bir başka güzel örnektir. Hamdi Kalyoncu da bu çalışması ile beraber Saadettin Merdin’in İslam’ın Pavlusları isimli mükemmel çalışması gibi gerçekleri söyleyip kral çıplak diyebilen, bazı kısımlarda da bol bol haklı olarak damara basabilmeyi becerebilmiştir. Belki Merdin’in çalışması kadar detaylı daha da çok kaynak olarak gösterebilecek bir eser değil ama yine de gayet başarılı ve titiz bir çalışmanın ürünü, zaten kitap kendi içinde bol bol Merdin’in çalışmasını kaynak olarak göstermesinden de bu dediğim belli oluyor. Kitabın önsüzündeki şu alıntı ise tartışmasız takdire şayandır. #19760071 “Biri sizi dolandırıyorsa ve konu dünyalık ise, siz ne kadar ihmalkâr ve tedbirsiz olursanız olun, sizi dolandıran kimse suçludur ama konu ahiretiniz ise iş böyle değildir. Şirk içine düşürüldü iseniz, yani biri sizin ahiretinizi dolandırdı ise, sadece sizi sapıttıran yani dolandıran değil, siz de en az onun kadar suçlu sayılıyor ve hesaba çekiliyorsunuz!” Tasavvuf kültürü ile İslam’ı anlatıyor ve kıyaslıyor Hamdi Kalyoncu. Din diye bilinen aslında dinin bir kolu olarak bilinen tasavvufun İslam’dan ne kadar uzak olduğunu anlatıyor. Gavsların inanılan özelliklerini, kerametlerini hatta hâşâ hangi konularda peygamberlere olan üstünlüklerini anlatıyor. Gavsların kerametine maalesef insanlar inanırken bunu sorgulama gereği duymuyorlar, rabıta dinimizde var mı yok mu diye düşünmüyorlarken de kerameti tamamen bitiren, ona karşı olan Kur’an’ın süzgecinden geçirmiyorlar. Gavs denen bu kişilerin, sofilerin inandığı pardon taptığı, ilah yapılan bu kişilerin bir kerameti olabilir mi? Gavs olsun, şeyh olsun veya pek de çok sevdiğimiz tasavvuf olsun İslam dinine ne kadar uygundur? Topraklarımıza, topraklarımızdan sonra İslam dinine nerelerden gelip girmiştir? Bunları ve daha fazlasını bu çalışmada detaylıca okuyoruz. Gavs kim derseniz eğer size günümüzde ve topraklarımızda yaşayan bir gavsı kısaca tanıtmak için: youtube.com/watch?v=jndu09P... youtube.com/watch?v=nPRxg5G... Ruhen ya da fiziken coğrafyanın farklı farklı bölgelerinde farklı gavslar ile toplanıp mesela Hira’da buluşup dünyanın iyiliği için, dünyayı kurtarmak için, bir nevi dünya bunların sayesinde dönmesi için Elrond’un Divanı gibi toplantılar yapabilirler mi? Oraya uçarak mı giderler yoksa ışınlanarak mı? Bunlar büyük bir merak konusudur belki de değildir merak etmeden de inanılabilir, ne de olsa tasavvuf aklı bırakın da gelin diyor sonuçta. Bunu içindir ki Ledünni İlmi gibi bir saçmalığın, insanı kandırmanın hatta ve hatta insanı Allah ile aldatmanın en büyük ve en kolay yolunu benimsemeleri de pek garipsenmemesi lazım. Kitap içinde Hamdi Kalyoncu’nun vurgu yaptığı bir başka tasavvuf yanlışı da Vahdet-i Vücud ve Nur-i Muhammed’tir. “Ey Muhammed sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım” kudsi hadisi ilk başta kulağa gelince, işitilince ne kadar da masum değil mi? Sanki Allah’ın yanında hâşâ Muhammed’in nuru da ezeliymiş gibi Allah “Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım” diyor, ezeli olmasa da kendi yarattığına hâşâ zaafı varmış da aşıkmış gibi sözler yakıştırılıyor. Kur’an, Allah’ın sözünün komple kapsamı kendi içeriği derken, her bir sözü ayet olması gerekirken bu sözleri kudsi hadis altında nasıl uydurabiliyorlar ve uydurma gereği duyuyorlar daha da büyük bir merak konusu. Açıyoruz İncil’e ve bakıyoruz ki bu söz aynen 1. Korintliler bölümünde karşımıza çıkıyor. Bir Hıristiyan yanlış olsa da bu ve benzeri sözü Hz. İsa için kabul edebilir çünkü kendi kutsal kitabında geçmektedir; ama İslam’da, Kur’an’da böyle bir bilgi geçmiyorken hatta içinde birçok uydurma hadis, akla ve mantığa uymayan hadislerin olduğu Kütüb-i Sitte hatta Kütüb-i Tis’a içinde de geçmiyorken tasavvuf adı altında çıkan eserlerde geçiyor diye bunu bir Müslümanın kabul etmesi, doğru diye görmesi ne kadar uygundur? Vahdet-i Vücud anlayışında ise her bir canlıda, onun yaratılmasında hâşâ Allah’ın nuru vardır daha doğru tanım yapmak gerekirse hâşâ Allah’ın bir parçası var demektir. Yaratıcı ile yaratılan ayrı ayrı şeyler değildir, yaratıcı ile yarattıkları tek vücuttur, her şey de tektir. Yaratılanlar yaratıcının bir parçasıdır. Bir insan bir insana taparsa, bir puta taparsa aslında Allah’a tapmış olur, aslında İblis de Allah’tır, bir taş parçası veya bir odun parçası ya da bitki her şey ama her şey hâşâ ve kella Allah’ın bir parçasıdır, onun için de farklı şeylere karşı tapmanın herhangi bir şirk eylemi de yoktur. Bistami kıssası bunun benzeri olarak Mesnevî'de geçmektedir, Allah benim vücudumda dememiş midir, Kabe yerine benim etrafımda tavaf yap dememiş midir Pir Hazretleri, Hallac-ı Mansur da En-el Hakk diyerek “ben Allah’ım/ben Hakk’ım” dememiş midir, hepsi de bunları Vahded-i Vücut inancı içinde demişlerdir, daha da kötüsü birileri Hamdi Kalyoncu ya da Saadettin Merdin gibi bunların yanlışını söyleyince burada derin bir felsefe vardır biz anlayamayız derler de aksini kabul etmezler ama anlayamadıkları bir şeyi neden savunurlar orası ise hiç anlaşılmaz. Kur’an da bu anlayışa sahip kişiler için bir şirk kitabıdır, tevhidi bozan kitaptır, önemi yoktur onlar için Kur’an’ın. Kur’an’da yaratan ezelidir ve her şeyden farklıdır, bir benzeri yoktur O’nun, yaratılan ise tamamen farklıdır, adı üstünde yaratılandır. Allah tek ilahtır onun için de “Lâ İlahe İllallah” demek tevhidin özüdür, Vahdet-i Vücud da ise Allah’tan farklı bir şey yoktur, tüm varlıklar ve Allah tek varlıktır, bunun tevhid sözü ise “Lâ Mevcûde İllallah” ya da “Lâ Mevcudû İllahu”dur. Kitapta bizlerin çok büyük zat olarak bildikleri kişiler hakkında yazdıkları kan dondurucu cinsten, İbn Arabi olsun herkesin ölürcesine sevdiği Celaleddin-i Rumî olsun veya diğerleri olsun yazar bize bilmediğimiz yönlerini söylüyor. Karşımıza en basitinden iki tane Mevlânâ çıkıyor. Biri, sevgi sembolü olan, güzel ve iyilik dolu sözlerin sahibi son derece de yüksek hoşgörü sahibi olan Mevlânâ’dır ve bu Mevlânâ hepimizin tanıdığı ve bildiği Mevlânâ değil mi? Ne olursan ol gene gel diyen iyilik timsali olan Mevlânâ. Diğeri ise tarihte var olan ve kaynaklarda geçen, kaynakların da çoğunlukla kendi kaynağı ve Mevlevîlik kaynaklarında geçen, pek bilinmeyen, oğlunu öldürten (Osmanlı padişahlarından alışığız oğul ve kardeş öldürmeye, savunuruz onun için), halkın inançları ve kitabı ile alakası olmayan, Kur’an ile taban tabana zıt olan, İslam ile uyuşmayan pek de hoşgörü sahibi olmayan Mevlânâ hatta Moğollar ile işbirliği içinde olan bazı kaynaklara da Moğol ajanı olarak geçmiş olan Mevlânâ. Eserleri Mesnevî olsun veya Fihi Ma-Fih olsun okunduğunda ilk Mevlânâ’yı bize kısmen verse de ikinci Mevlânâ’yı daha çok verdiğini görürüz ve bunları da Hamdi Kalyoncu hangi inanıştan geçtiğini, daha çok hangi inanışlara yakın olduğunu bizlere anlatıyor. Peki tasavvuf bu kadar din dışı derken neden bizlerin dediği gibi kendilerinin İslam ile alakası olmadığını kabul edip farklı bir din olduklarını söylememişlerdir? Nedeni aslında çok basit, hazır inanan ve bu alıntıdaki gibi de olunca #19808160 her duyduğunu din diye kabul edecek bir sınıf zaten hali hazırda vardır. Ağızlarına biz yeni diniz diye bir söz alsalar bizim kayıtsız şartsız, anneleri babaları tabi oldukları için bir din kabul edenler tabii ki de bu sözleri dinlemeyecektir, kendileri de rağbet görmeyecektir ama Allah denildikten sonra Peygamber de denilince hali hazırda inanmış olan kesim hemen her denileni kabul edecek ve tabi olacaktır. Yani demem o ki İslam adı altında zaten hazır müşteriler vardır, onlar için kurulmuş olan bir pazar da vardır. Hz. Muhammed gibi sıfırdan yeni bir çağrıya ne gerek var, kim uğraşır böyle zor işlerle, bir de fiziki zorluklar çekilir filan hiç olur mu böyle şeyler hiç gerek var mı, ne güzel hazır olan kısmı kendimize çekip yavaş yavaş empoze etmek varken. Aklı da bırak dedik mi, İslam akıl dini değil nakil dini dedik mi her şey tam tıkırında tamamdır, tamamdır çünkü gördüğümüz tamam olmuştur. Ah be Hamdi Kalyoncu, konuşuyorsunuz yazıyorsunuz filan ama maalesef masalcılar ya da hikâyeciler kadar rağbet görmüyorsunuz. İnsanlara duymasını istediklerini vermiyorsunuz, sonuçta hepimiz biliyoruz ki insanları kandırmak onların kandırıldığını onlara söylemekten, inandırmaktan daha kolay. Hz. Ömer’in dediği gibi, “Dininizi iyi öğrenin yoksa yaşadıklarınızı din sanırsınız”.
Tasavvufta Çok Mübarek Putlar
Tasavvufta Çok Mübarek PutlarHamdi Kalyoncu · Anti Tasavvuf Yayınları · 201619 okunma
··
93 görüntüleme
yusuf ADMIŞ okurunun profil resmi
Çok güzel bir inceleme olmuş.. Kalemine sağlık.. Normalde bu kadar uzun inceleme okumak adetim değildir. Sıkılırım bir kere.. Ama bu sefer sıkılmadım.. Gayet yalın ve sade bir dille, akıcı bir üslupla yazmışsınız.. Ne diyebiliriz ki? İnsanlar kanmak istiyor. HIMYM'da bir bölümde şöyle bir diyalog geçiyordu: "-İnsanlar yalandan hoşlanmaz. +Hayır! İnsanlar inandıkları(onlara söylenen şeyin) yalan olmasından hoşlanmazlar." sanırım buradaki de bu.. Eğer konu din olmamış olsaydı, belki de bunları yapanlara karşı cephe alırlardı. Ama bu sefer söylenilenler yalansa? İşte bundan korkuyor insanlar... Bunu bilmek yerine, işlerine geldiği gibi yaşayıp, ahirette de bilmiyorduk(!) diye yırtmayı düşünüyorlar. Ya da gavs hazretleri onları zaten kurtarır.. ;)
mithrandir21 okurunun profil resmi
Teşekkürler Mehmet, sağ ol. Kur'an'da benzeri kişilerden sizi kim kurtaracak gibi onlarca ayet olmasına rağmen bu kişilere bu ayetleri söylediğimizde bu ayet bizim şeyhimiz için, gavsımız için, efendi hazretleri için değil diye rahatlıkla cevap verebilmekteler. Verdiğin örnekteki gibi inandıkları şeyin yalan olması kadar kötü bir şey yoktur çünkü ve son derece de korkarlar da üstüne gidemezler. Bunların gavsları ahirette sorguda bile falanca "kulumu" sorgulamayın ben ona kefilim diyebiliyorlar, düşünebiliyor musun sorgusuz sualsiz cennet garantisi veriyorlar.
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.