Gönderi

Sen ne güzel kitapsın..
''..''Gülünecek bir şey yok. Bana göre, kadın canavar bir erkeği dahi insana dönüştürmüştür. Kadın uygarlığın temelidir.'' ''Oysa, bilim adamları her şeyi başka türlü açıklıyorlar. Havva'yı anımsarsınız. Adem'in ahlakını bozan o,'' diyerek gülümsedi Liza. ''İlk şairi, ressamı, müzisyeni esinlendiren kadındır. Tüm bunları okudum ben,'' diyerek ayak diredi Jean. ''Saçma.! Her şeyi yaratan emektir, insanın elleridir, alın teridir. Kadın hiç de her zaman ve her yerde süslü bir oyuncak olmamıştır. Siz her şeyi gerçek bir Proudhon'cu olarak değerlendiriyorsunuz,'' dedi Liza soğukça. ''Proudhon kadının yerinin evi olduğunu ileri sürmüştü. Kendinizi Marx'ın öğretisinin taraftarı olarak ilan etmenizin anlamı yoktur.'' ''Varsın öyle olsun, belki ben haksızım. Elbette siz benden daha bilgilisiniz, fakat çocukları doğuran ve büyütenin kadınlar olduğunu yadsıyacak mısınız.? Yeryüzünde onların işleri başından aşkın. Ben Jeannette'in okumasını, öğrenmesini engellemiyorum ki. Tam tersine. Elimden geldiğince yardım ediyorum, fakat kadının ödevi aileyi korumaktır, ona özenle bakmaktır.'' ''Kocasına yani,'' dedi Catherine neşeyle. ''Sayın despot, söyleyin o halde nereden çıktı amazonlar müfrezesi, yalnızca tarihte değil, ilk devrimde bile,'' diye anımsattı Liza. Liza anaerkil dönemi ve eski Alman destanlarının savaşçı kadınlarını anlatmak istiyordu, fakat tartışmanın devamını engellememek ve arkadaşlarının düşüncelerini ifade etmelerini sağlamak için kendini tuttu. ''Tüm bu insanlar şimdi yürekleriyle yaşıyorlar, en iyisi de bu,'' diye düşündü ağır ve kanlı bir savaşı kestirebilen Jean'ın kadınları ölümcül bir tehlikeye atmak istemediği tahmin ederek. ''Ben asker kadınlar hakkında bir şey bilmek istemiyorum. Böyleleri vardı. Çocukluğumda gördüm. Bildiğim bir şey var. Kadın ve erkek doğası gereği farklıdır. Bir örnek vereceğim. Yazın Jeannette ile Meudon'a gittik; tarlalarda geziyorduk. O, peygamber çiçeklerini görür görmez dans etmeye başladı, yaban çiçeklerinden buket yaparken mutluluktan bir çocuk gibi kendinden geçiyordu. Bu, onun için bir çiçek, benim için ise ayıklanması gereken yaban otlarıydı.'' Üç kadın da bunlara kahkahayla gülüyorlardı. ''Garip bir insansın. Çiçeklere karşısın, güzelliğe öfke duyuyorsun. Bu ayrıca acınası bir erkeklik gösterisi. Efendilerimiz bizim, hapishaneleri yapan, cellat kütüklerini, giyotini, prangaları, zincirleri uyduran sizlersiniz,'' diye takıldı kardeşine Catherine. ''Peki öyle olsun ama sizin işiniz silah değil, çamaşır teknesi, tavalar, tencerelerdir.'' ''Sen bana bunları nasıl söyleyebiliyorsun.?'' diye bağırdı sapsarı kesilen Jeannette ve tehditkâr bir tavırla kocasının üzerine yürüdü. ''Ev kadınının emeğinden daha nankör, daha ağır bir şey yoktur. Tüm gün adeta elekle su taşıyorsun. Geriye yorgunluktan, nasırlaşmış ellerden ve kırışıklardan başka bir şey kalmıyor. Öyle oluyor ki, temizlik yaparken sanki döşemeyi dilinle yalamış gibi temizliyorsun, ama bir de bakıyorsun, yine insanlar gelip gitmişler ve yine her taraf toz ve pislik. Yemek pişiriyorsun, yanıyorsun, masalarda tekrar biriken kirli taslar, testiler, tencereler. Dönüp duruyorsun bir topaç gibi. Ama çalışmalarından çabalarından hiçbir iz yok. Hiçbir şey yok ortada. Ben bir ev kadınının, ev ve mutfak kölesinin anıtını dikerdim. Ama artık yalnızca senin için değil, benim için de zaman değişti.'' ''Siz haklısınız, Jeannette,'' dedi Liza. ''Ben devrimin yabancısı değilim,'' dedi öfkeden kıpkırmızı kesilen Jeannette. Bluzunu çıkardı ve Haziran 1848'de aldığı yaraların derin izlerini taşıyan omzunu ve göğsünü gösterdi. Jeannette orada vurulan kocasının elinden düşen kızıl bayrağı kapmış ve barikatın üstüne saplamıştı. ''Annen Genevieve, toprağı bol olsun, yıllarca çektiği acılardan sonra babanı, birlikte katıldıkları 'Dört Mevsim Derneği'nin ayaklanması sırasında bulmadı mı.? Bir erkek olarak düşüncelerinden utan, yeryüzünde varolmuş en mütevazı kadın kahramanın anısı önünde yüzün kızarsın hiç değilse. Böyleleri az mı acaba.?'' diye sürdürdü konuşmasını öfkesinden derin derin nefes alarak. Jean ayaktaydı, beyninden vurulmuşa dönmüştü. ''Bağışla Netta,'' dedi karısını kucaklayarak. ''Ben seni biliyorum, sen Jeanne d'Arc gibi atılgansın. Eğer sen ölürsen, benim yeryüzünde yapacağım bir şey yok. Ben babamın, acı çekmiş çok sayıda insanın öcünü sensiz de alırım ve ikimiz için tek başıma dövüşürüm. Ama ben sana akıl verecek değilim. Bildiğin gibi yap. ''Ben de İşçiler Birliği'nin şubesinde senin hakkında konuşmak istiyorum,'' diye şaka yaptı Jeannette. ''Belki de senin nasıl bir zalim olduğunu bizzat Marx'a anlatmak istiyorum. O büyük insan seni öyle överdi ki.? Anla artık, mücadelede birbirimize engel değil yardımcı olmalıyız. En önemlisi de şunu unutma, senden on yaş büyük olduğum halde -Jeannette derin bir iç geçirdi ve bu can sıkıcı ayrıntıyı elinin tersiyle itercesine bir hareket yaptı- yeniden dul kalmak için seninle evlenmedim ben; -ve farkında olmaksızın yirmi yıldan fazla bir süre önce barikatta vurulan arkadaşına söylediği sözler döküldü ağzından- Jean, sen neredeysen senin Jeannette'in de orada. Yaşamda ve ölümde hep birlikte olacağız..'' (Sayfa: 253-255) *
Ateşi Çalmak 4
Ateşi Çalmak 4
Galina Serebryakova
Galina Serebryakova
Ali Rıza Dırık
Ali Rıza Dırık
·
82 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.