Gönderi

"Halife Ömer -Allah ondan razı olsun- kâfir olan kendi atasının boynunu vurdu derler. Oğuz Han dahi inkâr ehli olan atasına kıymıştır. Bilirsiniz, Tanrı Teala kitabında buyurur ki, asi bir baba, evlat veya karındaş ile dost olunmaz. Bakasız beyler, abdestle yatağıma vardığım bir gece düşümde kırılmış irice yumurtalar gördüm, ne olduğuna mana veremedim. Ertesi gün besmeleyle kalkıp bacak ağrılarıma şifa otu aramaya dağa çıktım. Yerden eğilip kırmızıca bir yaban çiçeğini yoluyordum ki ayağım dibinde bir irice yumurta düştü, kırılan kabuktan bir kuşun cenini çıktı. Eğilip aldım, inceledim, avuç içimde çırpına çırpına öldü o can. Yukarı baktım, dağ zirvesinde bir ulu kuş yuvası. Hakk'tan işarettir deyip yürüdüm, güç bela ve ürke korka zirveye çıktım, yel kafada sarık takke koymadı, öyle çetin. Eğildim yuvaya, bir sakallıca akbaba yavrusu, çıkmış yumurtadan, sapasağlam. Beni anası sandı, ciyakladı durdu. O vakit anladım ki Tanrı Teala Kâbil'e kargayı yolladığı gibi fakire akbabayı yollamış. Meğer o akbaba yavrusu Hakk'ın eşsiz nizamı üzere, anasının getireceği bir lokma leş ile iki kardeş birden doyamaz bilirmiş, hiç değilse özü sağ kalsın diye kardeşini yuvadan atar imiş. Hem bu en merhametli yol imiş ağalar, zira kardeşinin yumurtasını ola ki atamadı aşağı, doğdu diğer can... O vakit kırk gün süren bir eziyetin başladığını bu fakir başka tetkiklerimde gördüm, zayıf kalan can kırk gün boyunca gittikçe güçsüzleşti, her gün kafasına kavi darplar yedi, kan revan içinde ağır ağır öldü. Kendimi Kâbil misali feda eyledim. O Kâbil ki, kıskançlığından kardaşına kıydı derler. Belki doğrusu odur. Amma o bir Tanrı adamıydı dahi derler ki kurak giden toprağa öz kardaşının kanını kurban kılıp Rabb'den bereket ummuştur, adını halk için feda etmiştir. Eğer ben Kâbil isem öyle bir Kâbil idim. O sakallı akbaba yavrusu idim, felakete giden kardaşını şeriat kuyusuna koyup ruhunu felaha erdiren Ruben idim."
Sayfa 194 - İletişim Yayınları, 1. basım
·
251 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.