Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

William Blake üzerine bir inceleme.
Romantizim akımının öncülerinden, kraliyet sanat okulunda okumuş, resim eğitimi almış. Tahta baskı ve taş baskı tekniklerini öğrenmiştir. Çok çocuklu fakir bir ailenin oğlu olup latinceyi, yunancayı, ibraniceyi, fransızcayı ve biraz italyanca’yı tamamen kendi kendine öğrenmiştir. Eserlerini kağıda yazmamış kendisinin geliştirdiği bir yöntemle, karısının yardımıyla metal levhalara kazımış ve mükemmel resimlerle süslemiştir. Küçüklüğünden beri melekleri görebildiğini ve ruhlarla konuşabildiğini iddia eden blake hayatta en çok sevdiği varlık olan erkek kardeşininin öldüğü sırada ruhunun ğöğe yükselişini şahit olduğunu da söylemiştir. Kraliyet rejiminin ve baskıcı biçimci klisenin bir numaralı düşmanıydı. “ tyger tyger, the lamb, holy thursday” en önemli şiirlerindendir. Algı kapılarının, yani beş duyu organının evreni insandan gizlediğini söyler, bu kapılar kapatılabilirse evren olduğu gibi öncesizliği ve sonsuzluğu içinde görülebilir der. Aldous Huxley “ Algı Kapıları” adlı kitabının ilk sayfasını “eğer algı kapıları temizlenebilseydi het şey insana olduğu gibi görünürdü.” Sözüyle süsler. Cennet ve Cehennemi evlendirmiş olan şiir büyücüsü şiir sevmeyenler bile saygıyla anar kendisini. “Farklı” kelimesi william blake’i özetler. Yapıtlarında tuhaf bir çekicilik vardır. Yazdıklarıyla hep kendine özgüdür. Pek çok müzisyen kendisinden ilham almıştır. Bir tek Cennet ve Cehennem’in evliliği bile dehasını anlatmak için yeterlidir. “John Milton” okumayı çok severmiş. Hayallerine sonsuz inanır ve güvenirdi ölen kardeşininde ruhunun ona gelip gravürleri için yeni bakır işleme tekniği için dikte ettiğini anlatırdı. Ölümünün ardından kalan bazı elyazmalarının bir papaz tarafından yakılması sonucu, muhteşem olduğu sanılan eserlerinden yoksunuz dünya belki bu yüzden daha renksiz. Büyük tarihçi E.P. Thompson’un en sevdiği şair, onun kaderini’de etkileyen şair. Thompson şair olmak istemiş eskiden beri anlamış ki blake gibi dehaların karşısında pek bir şansı yok o da kendini tarih’e vurmuş. Ancak söylenmemiş aşkların, aşk olabileceğini düşünen şair. Salinger’in başyapıtı ‘’Gönülçelen” de ki Holden Caulfireld’in göğüs cebinde şiirlerini taşıdığı şairdir. Eski bir yüzyıl dönümü sancısında(1770 - 1830) artık aydınlanmış insanların cadılara ve büyücülere inanmaktan vazgeçtiği bir çağda bütün kötü ruhları geri çağıran kara adam. Shakespeare’in cadılarını, yunan mitolojisinin “güçlü” adamlarını ve kitle edebiyatının penetre edici kadınlarını alır hani yüksek sanat, nerede popüler kültür bakmadan, karabasanlar yaratır. Şiirlerinde ki sembollerin ne ifade ettiği mutlaka bilünmelidir. Aksi takdirde Blake’in şiirleri insana basit ve anlamsız gelebilir. Blake; “Bilinen şeyler vardır. Bilinmeyenler vardır ve ikisinin arasında kapılar vardır.” der. Robert Plant ve J.R.R. Tolkien’in söz yazarken Blake’den ilham aldıklarını söylerler. Keza Halil Cibran’ın Sanatı ve Düşüncesi üzerinde derin bir etki bırakmıştır. T.S. Eliot onun için dahi şair demiştir. Başka bir yerde büyüseymiş bir “Dante” olabileceğini söylediği şair. Ne yazık ki her şair gibi, yaşarken değeri bilinmeyenlerden öyle ki 19.yy’da bile onun yaşadığını bilen iki kişiyi geçmezmiş, üstelik o tanıyanlarda deli sanıyormuş blake’i. Kendisi sadece şair - yazar değildir. Aynı zamanda çok güzel çizimler yapar. Kendi şiirlerine çizdiği resimlerin yanında John Milton’un “Paradise Lost”una çizdiği illüstrasyonlar harikadır. Ünlü bir gazateci olan “Crabb Robinson” Blake’in bazı şiirlerini Wordsworth’a gösterince, wordsworth bunları yazanın deli bir dahi olduğunu söylemiş ama bu adamın deliliğinde lord byron’un ya da walter scott’un akıl sağlığından daha çok ilgimi uyandıran bir şeyler var diye de eklemişti. William Blake bir dahi. Blake yaşadığı çağın o kadar ötesindeydi ki xıx.yüzyılın ilk yarısının en seçkin kişileri olan “wordsworth” ya da “coleridge” gibi büyük şairler, “hazlin” ya da “lamb” gibi son derece duyarlı eleştirmenler bile ortada acayip bir dahi olduğunu sezinlemekteydiler. Böyle bir fenomeni nasıl değerlendireceklerini bilemiyorlardı. Resim uzmanlarına göre, blake ne denli büyük bir şairse, o denli büyük bir ressamdı. Bu iki yeteneğin en gelişmiş biçimiyle aynı insanda birleşmesi ender görülen bir durumdur. Ne var ki blake’in bugün dünyanın en önemli müzelerinde sergilenen resimleri de, şiirleri gibi anlaşılamamıştır. Blake’in 1809’da kardeşinin dükkanında açtığı resim tam bir fiyasko olmuştu. Çağın en ilerici haftalık edebiyat dergilerinden “The Examiner” de resimlerinin “berbat” ressamınsa, sırf zararsızlığından ötürü tımarhaneye kapatılmayan bir deli olduğunu yazmıştı. Ailesi çok dindardır ve klise’nin düzenli takipçilerindendir. Bu sebeble incil şair üzerinde derin bir etki bırakmıştır ve eserlerinde sıkça rastlanılır. “ Keçinin şehveti tanrı’nın lütfudur. Kadınların çıplaklığı tanrının işidir. Kaderin fazlası güler, aşırı sevinç ağlatır.”
·
2 artı 1'leme
·
234 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.