Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Akıl Hastasından Başhekime Şok Ceza ;))
70'li yılların ilk yarısı... Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde korkunç insanlık suçlarının işlendiği işlendiği iddialarının ardı arkası kesilmiyor. Bunları içeriden bildirenlere göre hastane, sağlık kurumu olmaktan çıkmış ve adeta bir toplama kampına dönüşmüş durumda… Orada neler yaşandığını kamuoyu bilmiyor. Toplumun haberdar olması gereken gerçeklerse basından, hatta hasta yakınlarından bile gizleniyor. Bunun yerine kimi zaman hastane bahçesinde cicili bicili giysilerle güneşlenip piknik yapanların fotoğrafları, kimi zaman da müzik aleti çalan, yağlıboya tablosunu zevkle tamamlamaya çalışan hastaların “rehabilitasyon (!)” görüntüleri yayınlanıyor… Sonradan anlıyoruz ki bunların hepsi mizansen, hepsi düzmeceymiş!.. Madalyonun diğer yüzünü kamuoyuna gösterebilmek için, bir gün TRT ekibi olarak hastaneye gittik. 2009 yılında 97 yaşında vefat eden Doktor Faruk Bayülkem de o sırada başhekim. Manzara içler acısı. Demir parmaklıklar ardında çok sayıda kadın ve erkek hasta çırılçıplak durumda değil mi? Kimi cinsel ilişki halinde, kimiyse tekme tokat kavga ediyor. Gözümüze çarpan tek giysi, bazılarındaki çubuklu pijamalar. Onların da altları ve düğmeleri yok! “Bu ne haldir, yazık değil mi bu zavallılara? Bu insanlık dışı durum niçin önlenemiyor?” diye sorduğumuz hastabakıcılar hiç umursamadan “Giydiriyoruz ama parçalayıp atıyorlar. Buradaki hastalar üzerlerinde giysi tutmuyor!” cevabını veriyor. Oysaki; merhum Yıldırım Aktuna başhekimliği sırasında öyle bir devrim yaptı ki, üzerinde giysi tutmaz denilen hastaların tertemiz giyinebildiği insan gibi muamele gördüklerinde aynı karşılığı verdikleri ortaya çıktı. Başhekimin davetiyle gittiğimiz hastanede, onun yetkilendirdiği kişilerle ve tedavi olmuş hastalarla röportajlar yapıyoruz. Eski model çekim ekipmanı malum, son derece hantal ve bir hayli ağır. Taşıyabilmek için epey güçlü kuvvetli olmak gerekiyor. Kameramanların çoğu bu nedenle bel fıtığı hastası oluyor. Hepimiz ellerimizde ağır çantalar, iki büklüm vaziyette pavyonları dolaşıp çekim yapıyoruz. Bir ara bunları taşımamıza yardımcı olan bir delikanlı yanıma gelip “Ağabeyciğim benimle de bir röportaj yapar mısın? Sana hastaneyle ilgili gerçekleri anlatacağım” diyor. Ben de “Hay hay!” diyerek röportaj sözü veriyorum. Akşama kadar çalışıp çekimleri bitiriyoruz. Hastanenin ve kendisinin reklamının yapılacağını düşünen Başhekim çok mutlu. Karşılıklı kahvelerimizi yudumlarken, teknik ekip de hem çaylarını içiyor, hem de malzemeleri çantalara yerleştiriyor. İşte tam bu sırada kapıda gün boyu bize yardımcı olan genç görünüyor. Hışımla yanıma gelip başlıyor bağırmaya: “Abi ben de seni delikanlı biri zannederdim! Ama değilmişsin, teessüf ederim!..” “Hayrola kardeşim, nereden çıkardın bunu?” -Hani söz vermiştin, benimle de röportaj yapacaktın?.. “Ah çok affedersin, nasıl da unutmuşum. Vallahi çok mahcubum!..” Anlıyorum ki o genç de hasta… Hemen kameraman arkadaşıma kaş göz işareti yapıyorum. O da kamerayı hazırlamaya başlıyor. Hastayı mutlu edebilmek için güya çekiyormuş gibi yapacağız ama kamerada kaset olmayacak!.. Mikrofonu önündeki sehpaya yerleştirip “Buyur kardeşim, hiç çekinmeden anlat. Sana soru da sormayacağım, içinden ne geliyorsa söyle!” diyorum. O da başlıyor: “Taksim'de rüzgarlar sert eserdi… Ah Fenerbahçe yenilmeyecekti… Patates fiyatları da çok pahalı… Türkan Şoray dudaklarını niçin öyle boyuyor… Ne olacak bu memleketin hali?.. Uskumru balığını çok severim!..” Söyledikleri laf salatasından öte gitmiyor ama hiç müdahale etmeden sabırla bitirmesini bekliyoruz… Ancak başhekim durumun farkında değil. Gerçekten röportaj yaptığımızı düşünerek birden atılıyor: “Oğlum dakikalardır konuşuyorsun ama hastaneden ve başhekiminden hiç bahsetmiyorsun?..” Hastadan ne beklersiniz? Ona uzun uzun bakıp patlıyor: “Has…..r ulan, burada torpil yok, bilmiyor musun?..”
Sayfa 70 - Bilgi Yayınevi Yedinci Basım Nisan 2012Kitabı okudu
·
85 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.