Gönderi

.... “Mağdur” suçlayıcılık (victim blaming),[1] patriyarkal şiddet vakalarında saldırının sorumluluğunun faile değil saldırıya uğrayan kişiye yüklenmesini ifade etmek için kullanılan bir kavramdır ve özellikle cinsel şiddet vakalarında, patriyarkal anlayışın ilk başvurduğu mekanizmalardan biridir. Bu yaklaşım şiddetin fail üzerinden konuşulmasını engeller, faili unutturmanın önünü açar ve şiddetin nereden geldiğini önemsizleştirir. Bu noktada faillik, doğumda atanmış cinsiyeti erkek olanlarla sınırlı değildir. İktidarın, gücün ve hiyerarşinin olduğu her yerde var olan bir erk sorunudur; toplumsal cinsiyet rollerinin ve güç ilişkilerinin beslediği ve yeniden ürettiği bir erk sorunu. “Mağdur” suçlayıcılığın davranış örüntüleri, kadınların (sisters not cis-ters)[2] ve cinsiyet temelli şiddete maruz bırakılan bütün cinsiyet kimliklerinden kişilerin karşı karşıya kaldıkları cinsel şiddetten sorumlu tutulmaları noktasında evrensel bir benzerlik gösterir. Bir alan araştırması kıyafet, fiziksel görüntü, psikolojik durum, kariyer ve karakter gibi değişkenler üzerinden, kadınların açıkça suçun sorumlusu haline getirildiğini ve böylelikle suçun, failden kadına nasıl kaydırıldığını verilerle ortaya koymaktadır (Whatley, 1999). Cinsel şiddetin anlamları ve içeriği toplumlara ve kültürlere göre değişkendir. Fakat tüm vakalarda yargı, polis, akraba cemiyetleri, “mahalle sakini” veya medya gibi eril nitelikli yapılar ve topluluklar, sürekli olarak kadını cinsel şiddet için suçladıkları, iddialara inanmadıklarını ifade ettikleri, faili temize çıkardıkları ve yalnızca “belirli kadın türlerinin” cinsel tacize ve tecavüze uğradığını ima ettikleri bir model izlerler (Grub and Turner, 2012). Öte yandan cinsel taciz ve tecavüz, cinsel dürtüleri doyurmakla ilişkilendirilemez. Kurulmaya çalışılan bu ilişki, toplumsal cinsiyet temelli şiddeti doğallaştırmanın ve hayatın akışının bir parçasıymış gibi göstermenin yolunu açmak için vardır. Çünkü eril tahakküm yapıları, sosyoekonomik ve politik varlığını sürdürmek için cinsel şiddeti bir kontrol ve baskı yöntemi olarak kullanır. Bu eylemlerin devamlılığını sağlayan ve aklayan da yine bu yapılardır. 1990’ların sonunda Amerika Birleşik Devletleri-Illinois Eyaleti’nde, tecavüz mitleri[3] üzerine bir araştırma yürütülür ve cinsel şiddet olgusuna karşı tutumlar belirli kategorilere ayrılır. Araştırmanın sonuçları, şiddetin faille bağının koparılıp kadının hedef alınmasına yol açan patriyarkal yapıyı evrensel düzeyde açığa vurur. “Kadın, cazibesiyle buna davet çıkardı; kadının kendi dikkatsizliği/aptallığı buna neden oldu; kadın, erkeği buna yönlendirdi; kadın, yeterince karşı koymadı; kadın, yanlış anlaşılmaya sebebiyet verdi; sadece belirli tipte kadınlar tecavüze uğrar; kadınlar tecavüz konusunda yalan söylüyor; erkeğin bunu yapmaya hakkı vardı; erkeğin amacı gerçekten bu değildi” (Payne vd., 1999). Şiddete maruz bırakılan her öznenin deneyimi, kendine özgüdür. Şiddet vakaları karşısında verilen tepkiler farklı temellere dayansa da suçlamalar hep aynı ve bilindik yerlerden gelir. Peki “mağdur” suçlama eğilimi, hangi hipotezlerle tanımlanıyor? “Mağdur” suçlama davranışına dair yapılan araştırmalarda iki hipotez ön plana çıkar: Savunmaya Dayalı İlişkilendirme (Defensive Attribution Hypothesis) ve Adil Dünya İnancı (Just World Hypothesis). Her iki hipotezin de alan araştırmalarının çoğunlukla cis-hetero erkekler tarafından yürütülmüş oluşu ve parametrelerin buna bağlı olarak belirlenmiş olması gibi tartışmalı yönleri bulunmasına ve karşı literatür çalışmalarının da mevcut olmasına karşın, davranış örüntüleri yaygın olarak bu iki hipotez üzerinden açıklanır (van der Bruggen ve Grubb, 2014). Peki bu hipotezler bize ne söylüyor? Savunmaya Dayalı İlişkilendirme Hipotezi “mağdur” suçlama potansiyelini, temelde yatan savunmasızlık algısına bağlayarak açıklar (Shaver, 1970). Bu hipoteze göre şiddet vakasını yorumlayanlar, şiddetin yaşatıldığı bireyin kendilerine benzerliklerine ve benzer bir şiddeti yaşama olasılıklarına bağlı olarak suçlamayı artırır veya azaltırlar (Pinciotti ve Orcutt, 2019). Adil Dünya İnancı Hipotezi ise “mağdur” suçlayıcılığı, bireylerin dünyayı adil bir alan olarak idealize etmelerine ve böylelikle kendilerine güvenilir bir alan inşa etmelerine dayandırır. Bu ideal, hak ediş üzerine inşa edilmiştir (Lambert ve Raichle, 2000). Buna göre, cinsel şiddete maruz bırakılan birey, herhangi bir neden olmaksızın bunu yaşamış olmamalı; aksine bunu hak etmiş olmalıdır. “Mağdur” suçlayıcılığın tanımlandığı alanlar, 2000’li yıllara kadar kadın cinayetleri ve kadınlara yönelik cinsel şiddet[4] haberlerinin servis ediliş biçimiyle sınırlı kalmaktaydı. Dijital aktivizmin yaşamın tüm alanlarına kamusal görünürlük kazandırmasıyla, eril yapıların her yerde ortak mitlere sırtını yasladığı açıkça görülmüş oldu. Akademiden, film-TV setlerinden, tiyatro sahnelerinden, edebiyat dünyasından ve daha birçok varoluş alanından müşterek bir eylem olarak yükselen ifşalar faillerin kişisel dokunulmazlık alanlarını yıkarken, ortak bir örüntüyü de beraberinde getirdi. Şiddetin sorumluluğu, psikolojik durum, kariyer ve karakter gibi değişkenler üzerinden kadına yüklenmeye çalışıldı. Fakat failin adını silip, kadının adını suça yazmak bu sefer eskisi kadar kolay olmadı. Dijital mücadele alanlarının getirdiği yüksek seslilikle birlikte kadınlar, eril yapılar arasındaki bağlantılar silikleştirilmeye çalışıldıkça, bu bağlantıların altını daha fazla çizecek; kadın hedef gösterilmeye çalışıldıkça failin adını daha da yüksek haykıracak. Ta ki şiddete zemin sağlayan, teşvik eden ve aklayan tüm patriyarkal yapılar ve bu yapıların beslendikleri tarihler tamamen değişene kadar.
·
511 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.