Dersim meselesi
Dersim meselesi Türkiye'deki cumhuriyet düşmanlarının, Atatürk düşmanlarının sürekli kaşidigi bir mesele olagelmiştir. Gerek o yıllarda, gerekse bugünlerde Atatürk'e ve Cumhuriyet'e kufretmenin yollarından biri olmuştur. Kitaptan hareketle kısa tutmaya çalışarak özet geçme niyetiyle birkaç paragraf karalayalim.
Dersim, gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet döneminde aşiret reislerinin, beylerin, tarikat liderlerinin kontrolünde bir bölge olmuştur. Tamamen dağlık bir bölge olduğu için tarım ve hayvancılık pek yapılamıyor. Ekili alanlar sadece yüzde 6. Halkın büyük bir kısmı yoksul ve belli bir aşirete mensup. Aşiretin liderinin sözü Allah kelamı niteliğinde. Dolayısıyla düzen kurulmuş ve bu düzene çomak sokmak arı kovanına çomak sokmak gibi.
Genç Cumhuriyet ve özellikle Atatürk bu durumun bilincinde. Bunu kırmak için de bölgeye köprü, yol, okul ve telefon bağlantısı kurarak halkı bu düzenden kurtarmak için ıslahatlara girişmiş. Ancak sanırım arı kovanına çomak soktuğunun farkına varamamis. Kurulu düzenin bozulmaya yüz tuttuğunu gören aşiretler, yapılan bu hizmetleri, özellikle de okul ve köprüleri yakarak isyanı başlatıyorlar. Merkezden kopuk bir bölge olarak kalmasını yegleyen aşiretler dış destek de alarak, (özellikle İngiltere) 37 Mart 'inda ilk olarak ayaklanıyorlar. Ayaklanmanın elebaşısı Alisir adında bir hain. Bu kişi daha önce Kurtuluş Savaşı'nda Koçgiri ayaklanmasının da önde gelenlerinden biri. Daha sonra Seyit Rıza 'ya sığınıyor ve onu kışkırtarak olaylari fitilliyor. Devlet ilk olarak aşiretler ile diyalog kurarak sorunu çözmeye çalışıyor. Tam 1.5 ay sabrediyor, sonuç alamayınca müdahale ediyor. Bu arada Seyit Rıza kaçıyor ve 38 başında tekrar ayaklanıyorlar.
Şimdi burada Seyit Rıza 'dan bahsetmek gerekiyor. Bu kişi Dersim 'de 230 köye hükmeden bir derebeyi. Adı üstünde Seyit, yani tarikat lideri. Fetö'den ya da şeyh Sait 'ten farksız. Ki Seyit Rıza, şeyh Sait ayaklanmasına da destek verenlerden. Yani denildiği gibi yoksul falan değil. Malı mülkü almış yürümüş. Birinci Dünya Savaşı'nda Ruslarla işbirliği yapmış, daha sonra Bolşevik devrimi olunca taraf değiştirerek Osmanlı safına katılmış.
Kitap teknik olarak üretilen yalanlar ve belgeleri ile verilen cevaplar üzerine ilerliyor. Birkaçina örnekler verelim.
İsyana tüm Dersim 'in katıldığı söylendi hep. Oysa 72 aşiretten sadece 6'si katılmış.
İsyanın bir Alevi kökeni üzerinde duruldu hep. Oysa yakından uzaktan ilgisi olmadığı gibi, Alevilerin Atatürk sevgisi tartışılamaz bile.
Devletin köyleri siviller ile birlikte diri diri yaktığı söylenir. Oysa köyler bosaltildiktan sonra yakılır, isyancılar geri dönüp de tekrar aynı nizam kurulmasin diye.
Zorunlu iskan uygulandığı, iskan sırasında yollarda katliam yapıldığı söylenir. Oysa halk güvenli batı bölgelerinde iskan edilmiş ve ihtiyaçları karşılanmıştır. Katliam emaresi ise yoktur. Zaten olsaydı böyle bir şey, çarşaf çarşaf servis edilirdi.
Devletin isyanı fırsat bilerek asimilasyon yaptığı söylenir. Herhalde bu olsa olsa ihtilaller dönemi olabilir. İsyancılardan sadece 7si asılır, ki çoğu affedilir.
O günkü şartlarda gerçekleştirilen bu isyanın günümüzdeki karşılığı, ele geçirilen silahlar ve isyancı sayısı da gözönünde bulundurularak PKK ile neredeyse eşit olduğu görülüyor. Dolayısıyla cumhuriyetin maruz kaldığı tehlikenin çok üst boyutlarda olduğu görülüyor.
Özetle Dersim isyanı gerici, cumhuriyetin hedef alındığı bir ayaklanmadir. Ve dönemin tarihine geçecek sözle " Tunceli 'nin Dersim 'e açtığı bir dava" dir.