Gönderi

404 syf.
7/10 puan verdi
·
Liked
Elinize günün birinde her hangi bir yerden el yazması, kalın bir kitap geçiverse, bunun ilk bakışta tarihleri itibariyle tanımadığınız bir kişinin güncesi, anıları olacağı kanısına varsanız; İhtiva ettiği tarihin 1665 yıllarına denk geldiğini görseniz ve şöyle bir göz atma ile büyük bir sırı barındırdığını bu sırın da sadece gizemli bir cümle ya da kelime olduğunu bununda tüm dünyayı ilgilendirdiğinin farkındalığına varsanız ne yapardınız sorusu ile başlıyayım A. Maalouf'un bu kitabının incelemesine. Bir kere, akışkan bir dil hakim. Hemen çevirmenin hakkını vermemiz lazım bu arada. İlk satırdan itibaren dünyanın gizemli bir sırrının aydınlanması için yola çıkmış yazar, Tabii kahraman "Baldassare" kimliği ile. Gün gün tarihler atarak bir günce yazar gibi, anı tutar gibi çok güzel ifadelerle okuyucuyu sıkmadan meraka düşürerek ortaya koymuş hikayesini. Zaman zaman dinler arası adeta gezintilerde yapmış. Yine tarihsel bilgi hakimiyetini ortaya koyarak, diğer kitaplarında olduğu gibi. Bu kitaptaki cümleleri çok dikkatli okumalısınız. Ortaya koyduğu çoğu cümleyi düşünmeli ve o şeffaf ince perdenin ardında ne mana var onu bulmalı, ona erişmelisiniz. Çünkü; Gizemi, çözülmesi çok zor bir bilmece haline getirebilen, anlama felsefik perspektif verebilen bir kalem Maalouf. Bir örnekleme yapalım isterseniz. Sy. 19. " biliyorum, sözlerimde dinginlikten eser yok çünkü dünyayı gürültüye boğan söylentiler, benim evime de sızdı. Evdokim'inkine benzer sözleri evimde de duyuyorum artık." Üç ayrı dinin düşünceleri çerçevesinde yol alan bir kitap bu. Bilhassa Musevi ve Hrıstiyan aleminin kendi içindeki dinsel yapının zaman zaman İslamiyet'in de iştirak ettiği o zamanın toplumsal hayatında bireyler üzerindeki yansımasına, algılanmasına da kuş bakışı yapmakta. Yine bir örnekleme ile ifade edecek olursak Sy.82 gitmeliyiz. "Kuşkunun yollarında bir Hırstiyan'a ve Musevi'ye kılavuzluk etmek, kör bir Müslüman şaire mi kalmış diyeceksiniz? Evet ama Anadolu göğünden daha çok ışık var onun feri sönmüş gözlerinde." A.Maalouf'un yola çıktığı, anlatmaya çalıştığı "ŞEY" kitabın adındaki gibi "Yüzüncü Ad" dır. Allah'ın 99 adın dışındaki ad. Bu sır ve kitabın özü için 103 üncü sayfa iyice okunmalıdır. Burada yazmanın gerek olmadığı kanaatındayım. Yazar, dönemin Osmanlı yönetimini zaman zaman eleştiriyor. Der saadet de bütün işlerin rüşvetle döndüğünü dilendiriyor. Kitap bu seyirde giderken; yani büyük bir fırtınaya doğru yol alırlarken birden bir başka ama daha az şiddetli bir fırtına başlıyor. Aşk fırtınası. Tabi olarak heyecan akışında biraz sapmaya sebebiyet veriyor. Bu bence daha da hafif geçirilmesi gerekirdi diye düşünüyorum. Ama öyle bir noktaya geliyoruz ki ana konu bitiyor başka bir mecrada yol alıyoruz. Benim bu kitap hakkındaki eleştirilerimden biri bu. Bir diğer eleştiri ise, Dört defter yazıyor binlerce sayfayı ihtiva eden, ama hiç biri yanında değil, her biri bir yerde kayboluyor Konstantinopolis'te, Sakız Adasın da Londra da gibi ama her şeyi satır satır hatırlayıp da yaza biliyor. Bu yolculukta İzmir de Sabetay Sevi, Londra da Büyük yangın karşınıza çıkıyor. Bu tarzdan hoşlananlar okumalı derim...
Yüzüncü Ad
Yüzüncü AdAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 20186.9k okunma
·
35 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.