Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

96 syf.
9/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Eşine ender rastlanan bir hümanist: André Paul Guillaume Gide!
Kahveni yap, Spotify'a gir, French Songs playlist'ine gir, Fransızca bir şarkı aç ve akabinde Fransız Edebiyatı oku. Bakın yine cömertliğim üzerimde, sizlere mutluluğun, başkalığın reçetesini sundum. Hiç kuşku yok ki edebiyatı benimsemiş kişiler için Fransız edebiyatı hep farklı bir yere sahiptir. Çoğu zaman Fransız Edebiyatı eserlerini rahatlıkla okuduğum için kendimi bir hayli talihli hissederim. Fransız yazarlar, diğer dillerde yazan yazarlardan çok daha fazla kurala sahiptirler, çok daha fazla modellere bağlı kalmışlardır. Bu da buna paralel olarak Realizm akımının onlar için ne büyük bir öneme sahip olduğunu gösterir. Keza aynı şekilde Rasyonalizm dediğimiz, akılcılık onların menzilidir. Akılcılık denince de akla gelen nedensellik, onların temelidir. Her hususa bir neden bulmuşlardır, neden, neden aradıklarına bile. Bunun da akabinde sanatsal olarak çıtayı epey yukarı taşımış, çoğu türde alanının en best eserlerini kaleme almışlardır. Nitekim resmin bütününe bakacak olursak, hiçbirinin sadece roman yazmak gayesiyle roman yazmadıklarını görürüz, daima elde tutulur, verilmek istenen mesajın tüm satırlarda bağırıldığı eserlerin çoğunun Fransız Edebiyatına ait olduğunu görürüz. Aslına bakarsak bir süredir bundan kendimi mahrum etmekteydim. Nedenselliğin bu kadar mühim olduğu bir yazına karşı uzak kalmamın da bir nedeni var elbette, özlemek. Hayatımın 2 alanı dışında her konumda bir şeyleri bazen kendime uzak tutarım, ona özlem duymak isterim. Bazı şeyler özlem sonrası çok başka keyif veriyor. Bu keyfi de doruklarına kadar yaşadığım bir kitabın akabinde, burdayım. 94 sayfalık bir kitap, insanı nasıl böyle hissettir ki diye sormak, pek normal gözükse de şimdi sizlere bunu ispatlayacak olmanın eminliği içersindeyim. André Paul Guillaume Gide! Diğer Fransız yazarların aksine biraz fazla bir Hümanist kişilik. Belki de bu hümanist kişiliği, 1. Dünya Savaşı'nda dinlenme odalarında çalıştığı içindir. Keza Fransa'nın sömürge politikasını eleştirdi. İnsanlık sorunlarına duyduğu derin ilgi yaşamının her bölümünde eserlerine de yansıtmıştı. Lakin hümanist kişiliğinin etkisinden olsa gerek, suçlular için daha insanca koşullar, kadınlar için eşitlik talep ederdi. Bir süre komünizme yakınlık duydu ama 1936'da büyük umutlarla gittiği Sovyetler Birliği'nda düş kırıklığına uğramıştı. Aslına bakarsanız onun hakkında okuduğum makalede kendisini bir dönem devrimci olarak da niteleyenler olmuştu fakat üst tabakaya karşı, bizim tabirimizle sert çıkışmak yerine masumane, sakince eleştiriler bu devrimci ithamını çok fazla sürdürmemişti. Peki bu 94 sayfada neler anlatıyor bizlere Sayın Gide, derdi neydi? Eserde bir papazın hayatına giren küçük kör bir kızın ailede bıraktığı derin izler etrafında gelişen trajik bir hikaye ele almış Sayın Gide. Otobiyografik izlerin de görüldüğünü belirtsek, hata etmeyiz sanıyorum. Toplumdaki çöküntüye karşı çok temiz ve özgün bir kalemle değinmiştir. Sayın Gide’nin bu esere verdiği isimde ‘’Pastoral’’ kelimesi hem de Fransızca‘da Protestan din görevlilerine verilen ‘’Pasteur’’ adıyla ilişkilidir, aynı zamanda kırsal yaşamla ilişkilidir. Nitekim bu eserde her iki konudan da izler görmek mümkündür. Kitabın ismiyle de Beethoven'a gönderme yapmıştır Sayın Gide. Hatta şöyle bir alıntı vardır kitapta. "Gözleri olan insanlar mutluluğun ne olduğunu bilmezler." Beethoven'ın kulak durumuyla bağlantılı olması gerçeği, bir nebze burkmuştu içimi. "Kulakları olanlar, duymanın önemini bilmeyenlerdir." Sayın Gide gerçekten de büyük adam. Kitap bittikten sonra ağzımdan ilk çıkacak ilk cümleyi, zaten kitabın son cümlesinde kendisi söylemişti. "Ağlamak istiyordum, ama kalbimin bir çölden bile daha kurak olduğunu hissettim." Esen kalın.
Pastoral Senfoni
Pastoral SenfoniAndré Gide · Timaş Yayınları · 20214,576 okunma
··
1.414 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.