Gönderi

479 syf.
·
Not rated
·
Liked
Tehlikeli Oyunlar
İnsan bazen kendini bu dünyanın gerçeklerinden çok uzakta, yalnızlığıyla baş başa olduğu bir hücrede bulur; ama bu öyle bir histir ki kaçmak istemez insan, aksine hep orada tek başına oturmak ister. Tatlı bir yalnızlık hissidir bu, insanın sadece kendi varlığına tahammül edebileceği bir anda… Bunu sağlayan, sizi oturduğunuz koltuktan alıp götüren kimi zaman bir şiirdir, kimi zaman bir şarkı, kimi zaman da bir film hatta belki de çok güzel bulduğunuz, hayran olduğunuz biri… İşte Oğuz Atay’ı okumak da böyle bir duygu, yalnız olmanın insana keyif verdiği ender durumlardan birini yaşıyorsunuz okudukça. Sadece okumak yeterli olmuyor tabii ki bu anlattıklarımı hissetmek için; Oğuz Atay’ı gerçekten anlamanız için yarattığı dünya içinde yaşamanız hatta karakterlerinden bir parçayı kendinizde bulmanız gerekli. Aslında anlaşılması zor olduğu kadar, anlatılması da zor bir insan; bir yazardan da öte bir düşünür olarak ele almak lazım Oğuz Atay’ı. İşe nerden başlayacağımı tam olarak bilemiyorum. Sanırım eserlerinden önce kendinden bahsetmem daha doğru olacak; ama eserleriyle o kadar bütünleşmiş biri ki eserleri ve yaşamını ayrı ayrı anlatmak imkânsız. Aslında asıl amacım yazarın ikinci kitabı Tehlikeli Oyunlar’dan bahsetmek, ama ondan önce, defalarca başlanıp bitirilememesiyle ünlü olan bir şaheser niteliğindeki ilk kitabı Tutunamayanlar’dan da bahsetmek zorundayım… 1934 İnebolu doğumlu Atay, İTÜ inşaat mühendisliği bölümü mezunudur. Aslında okumak istediği bölüm bu değildir fakat mühendis olmak zorunda kalmıştır. Bu durumu Tutunamayanlar’ın Selim’i şöyle açıklar: “Lisede iyi bir öğrenci olduğum için zor bir meslek seçmeliydim. Bu nedenle mühendis olmaya mecburum.”. Tek düşüncesi kendine çok yakın bulduğu yazar Dostoyevski gibi mühendis olduktan sonra istifa etmektir: “Hepinize bu üniversiteyi bitireceğimi, hem de kırıntılarımla bitirebileceğimi göstereceğim. ”. Daha sonra İDMMA İnşaat mühendisliği bölümünde öğretim üyeliği yapan Atay, 1961 yılında ilk evliliğini yapmıştır, daha sonra da Uğur Ünel’le birlikte Betonar şirketini kurmuştur. 1967 yılında Atay’ın hem işi hem de evliliği sona erer. Bu sırada ortağı ve yakın arkadaşı olan Uğur Ünel de farklı sebeplerden karısı Sevin Seydi’den boşanır. İçinde bulundukları yalnızlık bu iki insanı birbirine daha da yaklaştırır, Artık Oğuz Atay’ın hayatında herkes tarafından büyük aşkı olarak nitelendirilen yeni bir kadın vardır; Sevin Seydi… Atay 40 yaşına kadar sıradan bir insan olarak işiyle ailesiyle ilgilenmiş fakat sonra bir şekilde “delirmiş” ve hayatının kalan 8 yıllık bölümünde 7 eser vermiştir. Oğuz Atay, ilk kitabı Tutunamayanlar’ı Sevin Seydi ile birlikte iken yazar; yani diğer bir deyişle büyük aşkının başlangıcını Tutunamayanlar ile karşılar, bitişini ise Tehlikeli Oyunlar ile uğurlar. Sevin Seydi ile beraberliği çok sürmez fakat ayrılsalar da çok yakın dostlar olarak kalırlar. Oğuz Atay Tutunamayanlar ile 1970 TRT Roman Ödülü’nü kazanmıştır ama mekteplilerin hüküm sürdüğü bir edebiyat dünyasında alaylı olduğu için kabul görmemiş, dışlanmıştır. Ve ne yazıktır(!) ki tek kitabının bile anlayanları yerden yere vurduğu Atay’ın, aydınları bir aydına yakışır şekilde eleştirme mücadelesi tek kitapla sınırlı kalmamıştır. Oğuz Atay kitaplarına içinde bulunduğu ruh halini önemli ölçüde yansıtmıştır, haliyle karakterler de bundan payını almıştır. Karakterlerini oluştururken tamamen etrafındaki kişileri ve kendini kullanmıştır. Kimi zaman kendi yaşamında değişik dönemlerde soyunduğu rollerin her birini ayrı bir karaktere giydirirken, kimi zaman da birçok kişinin özelliğini bir karakterde toplamıştır. Mesela yazımın başında bahsettiğim Tutunamayanlar’daki Selim karakteri aslında Oğuz Atay’ın ta kendisi olarak kabul görmektedir. Ya da Tehlikeli Oyunlar’daki, Sevgi ve Bilge de ayrıldığı karısı Fikriye ve büyük aşkı Sevin’den başkası değildir. Bunlardan bahsediyorum çünkü kitapları tam olarak anlayabilmek için karakterler ile temsil ettikleri kişi ve değerleri de iyi kavramak gerek. Sırf Atay’ın yarattığı karakterleri incelemek için kitap yazan yazarlar olduğunu da düşünürsek, bu iş de hiç göründüğü gibi kolay değil. Oğuz Atay için büyük bir yazar demiştim. Tabii ki bunu diyen tek kişi ben değilim, bu edebiyat dünyası tarafından kabul görmüş bir gerçek. Ben sadece bu gerçeğe katıldığımı belirtebilecek kadar Atay hakkında bilgi sahibi olan bir okurum. Diğer yandan Oğuz Atay’ı okumayı deneyip pişman olanlara sorarsanız beğenmediklerini, hatta Atay’ın bu kadar önemli olmasına da mana veremediklerini rahatça görebilirsiniz. Çünkü muhtemelen şimdiye kadar okuduğunuz tüm yazarlardan çok daha farklı bir teknik kullanıyor Oğuz Atay. Bu teknik ile yazan ilk Türk yazar olması ile tüm diğer yazarlardan ayrı tutuluyor. Aslında ilk olmasının yanına tek özelliğini de ekleyebiliriz çünkü aynı üslupla kendini kabul ettirmiş bir başka yazar yok ülkemizde. Peki, nasıl bir teknik bu? Yıldız Ecevit “Düşle gerçeğin birbirine karışması, üstkurmacanın kurgunun ana ilkesi olması Tehlikeli Oyunlar’ı postmodernist roman kategorisine dahil ediyor.” diye açıklıyor bu durumu. Şimdi ben biraz daha açık olmaya çalışacağım… Günlük yaşamımızda hepimiz çok basit kararlar ya da cevaplar için bile durup kendi kendimize en azından birkaç saniye düşünürüz. Şimdi bu örneği biraz daha sanatsal hale getirelim ve bir film karesinde kahramanımızın âşık olduğu kızla ilk defa konuşmasını hayal edelim. Kızın ona söylediği şeyin ya da sorduğu sorunun bir anlamı yoktur; çünkü o çoktan kızın ilahi güzelliği karşısında eriyip bitmiştir. Artık ne soruyu hatırlıyordur ne de vereceği cevap hakkında bir fikri vardır, sadece kendi düşünceleriyle meşguldür, başka bir dünyada kendini kaybetmiştir vs… İşte böyle bir sahnede cevap vermek aslında birkaç saniyeden uzun sürmezken (Tıpkı biraz önce günlük yaşamdaki örnek gibi) biz onun hislerini, düşüncelerini dakikalarca dinleyebilir, izleyebiliriz. Şimdi örneklerimizi bir adım daha ilerletelim. Gerçek yaşam, sinema ve tabii ki her ikisinden de üstün olan bir başka sanat; nesir… Bu hislerin yazıyla anlatıldığını düşünün ama öyle herhangi bir kitaptaki sıradan bir anlatım değil. Herhangi bir yazarın elinde çıkacak betimlemelerden bahsetmiyorum. Karakterlerinin görünüşünü bile yine karakterlerinin düşünceleriyle, hisleriyle betimleyen bir yazardan bahsediyorum. Bir evet cevabı için sayfalarca düşünen, kararsız kalan karakterlerin iç çatışmalarından, gel-gitlerinden bahsediyorum. Ve bunların, yazıyla ifade edilmesi çok güç olan düşünceleri, masal, öykü hatta dün başına gelen bir olayı anlatırmış gibi anlatabilen bir ustanın kaleminden çıktığını düşünün. Benim burada birkaç satırda sıktığım okuyucuları sayfalarca peşinden sürükleyen bir usta… İşte şimdi biraz yaklaştık Oğuz Atay’a. Tüm bunların -düşünce yazısı yazmadaki ustalığının- yanı sıra tekniğinin esas farklı yanı, yazdıklarının neredeyse tamamı bir düş/düşünce dünyasında geçtiği için zaman zaman anlatılanı takip ederken insanı zorlaması. Söylenen şeylerin sadece fikirlerden ibaret mi yoksa gerçekten icra edilmiş şeyler mi olduklarını anlayamadan bir de karakterlerin kendi iç çatışmalarına ortak olup onlara cevaplar veren hayali arkadaşlar çıkıyor ortaya. Tabii bunlar bir sayfa iki sayfa derken tüm kitaba yayılınca bir süre sonra insan kitaptan kopma durumuna geliyor. Oysa Atay’ın davetini kabul edip kurduğu dünyaya girince kitap sizi kolayca kucaklıyor, ekstra bir çaba harcamanıza gerek kalmıyor. Karşınızda kendiliğinden çözülüveren bir bulmacaya dönüşüyor sayfalar. Artık kitabın konusu hakkında konuşabiliriz. Oğuz Atay Tehlikeli Oyunlar’ı Sevin Seydi’den ayrıldığı sırada kaleme almıştır, yani hayatının en yalnız döneminde ortaya çıkan bir eserdir bu. Sevdiği iki kadın hakkında yazılmış bir kitaptır; fakat sevdiği kadınları değil onlardan nasıl uzaklaştığını anlatmıştır. Diğer kahramanları gibi Hikmet Benol’un da kendine göre önemli görevleri vardır ve bunların hiçbirini başaramadan hatta başarının yanından bile geçmeden aslında uğraşısının boşuna olduğunu fark eder. Sevdiği kadın gider, kocaman bir oyun yeri olan ülkemizde kendine oynayacak bir rol bulamaz ve mensubu olduğu aydınlar sınıfına çok aykırı bir yaşam tarzı seçerek muhteşem dönüşünü hazırlamak amacıyla perdesi dahi olmayan -ki en çok zoruna giden şey de budur- bir gecekonduda inzivaya çekilir. Bir oyun yazacak ve tekrar “sahnelere” dönecektir ama bir türlü kendini toplayıp yazamaz; hatıralar, hayali dostlar, planlar ve düşünceler içinde kaybolur, kaçınılmaz son olan intihara doğru hızla ilerler. Oğuz Atay genelde ilk kitabı Tutunamayanlar ile tanınır; oysa Tehlikeli Oyunlar da en az onun kadar güzel bir yapıt. Hatta adeta Tutunamayanların devamı niteliğinde bir eser; Selim-Günseli aşkı, Hikmet-Bilge ayrılığına dönüşüyor burada. Her ikisinde de hesapları, planları, misyonları yarım kalan, hayattan beklediklerini bulamayan, küçük burjuva dünyalarında oynanan oyunlardan sıkılan “Oğuz Atay”lar, yine kendi dünyasıyla çok güzel alay eden bir Oğuz Atay tarafından anlatılıyor. Kitabın daima melankolik bir havada, bunalımlı bir insanın düşüncelerini anlattığı hissine kapılmayın sakın, bazen bir mektupla bazen bir şiirle ya da bir günlük sayfasıyla mizaha da göz kırpıyor kitap. Dedim ya; aslında içinde bulunduğu düzenle alay ediyor Atay. Bence sadece bu kitabı değil, Oğuz Atay okuyun. İnanın hayata farklı bir pencereden bakacaksınız, hele birazcık da onun gibi eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmayı öğrenirseniz… Aslında sadece benim ya da sizin öğrenmeniz gereken bir şey değil bu; tüm toplumumuzun bu eleştirel yaklaşımı öğrenmesi gerek. Ama bunu her yerde gördüğümüz anlamda medeni olmayan yollardan göstermek yerine daha “aydın”ca halletmemiz gerekli. Kimi zaman mizahla güldürerek, kimi zaman da betimlemelerle çok alakasız bir konudan bahseder gibi yaparak. Tıpkı Oğuz Atay gibi… Bu kitaptan kazanacağımız hiçbir şey yoksa bile işte bu anlayış farkı var. Kitaptan bahsettiğim kadar Oğuz Atay’dan da bahsettikten sonra bu kitabı mutlaka okuyun demem biraz hafif kaçar. Eğer Oğuz Atay’la henüz tanışmamışsanız Tehlikeli Oyunlardan önce Tutunamayanlar’ı deneyin derim, daha iyi bir başlangıç olacağı kanaatindeyim. Eğer çoktan tanışmışsanız, buyurun Tehlikeli Oyunlar’dan devam edin. Onu da bitirdim diyorsanız, Atay’ın her iki kitapta da kullandığı tekniği oluştururken nerden etkilendiği sorusuna verilen yanıtların başında Vladimir Nabokov’un Solgun Ateş’i geliyor, eminim o da denenmeyi hak ediyordur.
Tehlikeli Oyunlar
Tehlikeli Oyunlar
Tutunamayanlar
Tutunamayanlar
Oğuz Atay
Oğuz Atay
Tehlikeli Oyunlar
Tehlikeli OyunlarOğuz Atay · İletişim Yayıncılık · 202231.2k okunma
·
131 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.